2. Dünya Savaşı'nda Türkiye | Yaşanan Tarihsel Gerçekler
Denge politikaları diye bir gerçek vardır. Bu 2. Abdülhamid zamanında dış politikada izlenen bir süreçtir. Bu gerçek büyük güçlerle birbirini dengeleyecek şekilde ilişkilerin geliştirilmesi prensibine dayanmaktadır. Tek bir ülkeyle ilişkileri geliştirmek bizi o ülkeye bağımlı hale getireceği için çok taraflı ilişkiler geliştirilmeye çalışılmıştır. Bunlarda birbiriyle dengelenmeye çalışılmıştır. Aşağıdaki kısımda Türkiye'nin 2. Dünya Savaşı'nda ki tutumu hakkında ayrıntılı bilgileri bulabilirsiniz.
2. Dünya Savaşı'nda Türkiye'nin Tutumu Nedir?
Esasen Cumhuriyet Dönemi’nde Dış Politika bu temel üzerinde devam etmiştir. Türkiye’nin tarafsız ve bağımsız bir şekilde varlığını sürdürmek için Sovyetler Birliği ile batı arasında dengeli bir dış politika gösterdiğini söylemek mümkündür.
Denge politikasının en bariz yaşandığı yıllar ikinci dünya savaşı yıllarıdır. 1939-45 yılları arasında Türkiye üç büyük gücün (İngiltere-Almanya-Sovyetler) baskısına maruz kalmıştır. Türkiye bu üçlü baskıya rağmen hareket özgürlüğünü koruyabilmiştir.
Türkiye’nin temel yaklaşımı; ‘’2. Dünya Harbi, bizim harbimiz değildir.’’ anlayışıdır. Avrupa’nın kendi çekişmelerinden ötürü ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla taraf olunmaması gerekir. Türkiye savaşın başından itibaren silahlı tarafsızlık ilan etmiştir. Yani bu savaşmıyorum ama saldırıya uğrarsam savaşırım anlamına gelmektedir. Türkiye savaşmama kararlılığı hakkında diğer devletleri ikna etmiştir. Türkiye savaşın taraflarıyla iktisadi bakımdan dönem itibari ile baş edecek durumda değildir.
Türk diplomatları savaş boyunca müzakerelerinde şu taktiği takip etmiştir: Bizim savaşa girmemiz, bizi savaşa çağıracak ülkelerin aleyhinde olacaktır. Buna temel müzakere taktiği denir.
İkili müzakerelerde karşı tarafın tezlerini tamamen reddedersen karşı taraf olursun, haliyle müzakereler kesilir. Türkiye İngiltere, Almanya Sovyetler'in tezine itiraz etmeden birlikte savaşa girmenin bu devletlerin lehine bir şey getirmeyeceğini, Türkiye’nin tarafsız kalmasının daha faydalı olacağı yönünde ikna taktiğine başvurmuştur.
2. Dünya Savaşı'nda Türkiye
Türk Dış Politikası bu süreçte moral ve etik kaygıdan çok meşruiyete dikkat etmiştir. Bu süreçte ülkelerle yapılan anlaşmalarda açık bir şekilde yapılırdı. Diğer ülkeler ile yapılan anlaşmalar göz önünde bulundurulurdu. Türkiye Naziler’in Avrupa’da başarılı olduğu dönemde yine yenilen taraf olmamak için 18 haziran 1941'de Almanya ile saldırmazlık anlaşması imzalamıştır. 1939'da Türkiye ve İngiltere arasında savunma anlaşması imzalanmıştır. Türkiye 2. Dünya Savaşı’na tarafsız kalmıştır. Ancak gönlümüz İngiltere’den yanaydı diyebiliriz. 1941'de Almanya ile anlaşma yapılacak bir denge sağlanmıştır.
Savaş devam ettikçe Naziler’in gerileyip İngiltere’nin baskın hale gelmesi Türkiye’yi yeniden harekete geçirdi. Yeni taktikler içine girildi. Türkiye Almanya galip olduğunda onlarlada karşı karşıya gelmek istemiyordu. Bunlardan ilki İngiliz Dışişleri Bakanı Adam ile Numan Menemencioğlu’nun buluşmasıdır. Bu buluşmada Türkiye ilke olarak savaşa girmeyi kabul etmiştir. Ancak gerçekte böyle bir ilke yoktur.
Türkiye’nin askeri yetersizliği bu dönemde gündeme getirilmiş ve zaman kazanılmaya çalışılmıştır. Türkiye Balkanlar’da gerçekleştirilecek bir harekata katılabileceğini bildirmiştir. 1943 Kahire Konferansı ile müttefikler Türkiye’yi savaşa davet etmişleridir. Türkiye silahlanmasının yetersiz olduğunu söyleyerek savaşa katılmamıştır. 1943 Adana Konferansı’nda Churchill ve İnönü görüşmüş ancak İngiltere’den yeterince silah alınamamıştır. 25 Şubat 1945’de Türkiye 2. dünya savaşına dahil olmuştur. Bu durum Almanya’ya harp ilanıdır. Müttefikler ile Almanya’ya karşı ittifak kurulmuştur.
Harp Sonrası Dış Politika
1945'de Sovyetler Birliği Türkiye'den taviz almadan 1925'de ki saldırmazlık paktını yenilemeyeceğini ifade etmiştir. Bu süreçte Türkiye ABD ile ilişki aramaya başlamıştır. Truman Doktrini ve Marshall Yardım Planı çerçevesinde askeri ve iktisadi yönlerde yardım almıştır.
1 Eylül 1947'de askeri yardım anlaşması meclis oy birliği ile onaylanmıştır. Türk Amerikan ilişkileri DP Dönemi’nde bu zemin üzerinde yükselmiştir. 27 Haziran 1953'de BM Güvenlik Konseyi üye devletlere Kore'ye yapılan silahlı saldırıyı püskürtmek ve bölgede barış ve güvenliği sağlamak için yardım çağrısında bulundu. Türkiye hemen yardıma hazır olduğunu bildirdi. 18 Temmuz'da Yalova'da Cumhurbaşkanı başkanlığında başbakan, dış işleri bakanı, savunma bakanı, genelkurmay başkanı toplanıp Kore'ye asker gönderme kararı almışlardır. Bu karar 4 gün sonra kabineden geçmiş meclise hiç gelmemiştir.
1 Ağustos'da Türkiye Nato'ya girmek için ABD, İngiltere, Fransa Büyükelçilerin’e teklifini bildirmiştir.. Türkiye'nin Nato'ya girişinde Avrupa muhalif, Amerika ise taraf oluştur. 15 Mayıs 1951'de ABD, Türkiye ve Yunanistan'ı NATO'ya kabul etmeleri için resmen İngiltere ve Fransaya öneride bulunmuştur. 21 Eylül'de Türkiye ve Yunanistan Nato'ya kabul edilmiştir. 18 Şubat 1952'de Türkiye resmen NATO’ya üye olmuştur.
Sovyetler Birliği Türkiye resmen NATO’ya üye olmadan önce 3 Kasım 1951'de Türkiye'nin Nato'ya girişini protesto etmiştir. 30 Kasım'da Türkiye'ye ikinci bir nota vererek Nato’ya karşı olduğunu bildirmiştir.
Sovyetler Birliği ile Türkiye'nin ilişkileri Stalin'in ölümünden sonra iyileşmeye başlamıştır. Sovyetler Türkiye ile olan ilişkilerini onarmaya çalışmıştır. 30 Kasım 1953 tarihli Sovyet Notası 1945'de yürürlükten kaldırılarak dostluk anlaşmasının yenilenmesi önerilmiştir. Boğazlar, Kars, Ardahan ile ilgili tüm iddialarından Sovyetler vazgeçiyorlardı. Sovyetlerin sıcak yaklaşımına Tükiye fazla iltifat etmemiştir. Türk Sovyet ilişkileri zamanla gelişmiş ancak sıcak tutulmamıştır.
ABD'nin 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki tezi Sovyetleri çevrelemek yönündeydi. Sovyetler’i Güneyden Türkiye, Doğudan İran’la çevirmek amacını taşımaktaydı. Pakistan'da dahil Müslüman’ların Kominist karşıtı bir blok oluşturması amacını gütmekteydi. Türkiye'de bu yüzden 1953'lü yıllardan itibaren anti kominist faliyetler yükselmiştir. Nato’ya girişle birlikte Komünizm’le mücadele derneği ve yayınları artırmıştır. Bu Amerika’nın konu ile ilgili hassasiyetini gösterir.
Çünkü Türkiye içerisinde Sovyet tehlikesi vardı. Türkiye Nato’ya üye olmakla beraber Türk Dış Politikası Sovyet karşıtı ve batı yanlısı bir yönde yol almaya başlamıştır. Türk Dış Politikası 3. Dünya anlayışını es geçmiştir. Türkiye Nato ve Sovyet bağlantısı nedeniyle diğer ülkelerle ilişkisini geliştirememiştir.
Türk Dş Politikası yeni girmiş olduğu Batı Bloğu içerisinde bir dönem acemilik yaşamıştır. Yeni ittifakta yeni ilişkilerin geliştirilmesi ve kurulması Türkiye için zaman almıştır. Türkiye’nin yeniden ilişkilerini düşünme mecburiyetinde olduğu dönem 1964 Johnson mektubudur. ABD Başkanı Johnson'un gönderdiği meşhur mektuptur. Türkiye'de Amerikan karşıtlığının doğmasının en önemli sebeplerinden biridir. 1968 Gençlik Olayları’nın temelidir.
Türkiye Hakkında Bilmeniz Gerekenler | 2. Dünya Savaşı Hakkında Bilgiler |
---|
Türkiye 2. Dünya Savaşı'na ne zaman katıldı?
Türkiye, 2. Dünya Savaşı'na resmi olarak katılmadı ve müttefik veya çeteleşmiş taraflar arasında yer almadı. Ancak fiilen savaşa katılmaksızın 23 Şubat 1945'te resmen savaş ilanı ile yetinmiştir.
Türkiye'nin 2. Dünya Savaşı sırasında ekonomik etkileri nelerdi?
Türkiye'nin 2. Dünya Savaşı sırasında ekonomisi, tarafsız kalmasından dolayı zorluklardan kaçındı ve Avrupa'daki ülkelere göre daha az etkilendi. Bununla birlikte, savaş sonrasında Avrupa'nın ekonomik krizi Türkiye'nin de ekonomisini etkiledi.