Ahmet Hamdi Tanpınar Sözleri, Eserleri ve Hayatı
Ahmet Hamdi Tanpınar Sözleri
Onun için aşk, hislerin kelimelerle israfı değil, Mümtaz’ın ruhundaki fırtınaya olduğu gibi kendisini teslimdi.
İnsanın sevdiği bir ev olunca, kendisine mahsus bir hayatı da olur.
Belki de şahsiyet dediğimiz şey bu, yani hafızanın ambarındaki maskelerin zenginliği ve tesadüfü, onların birbiriyle yaptığı terkiplerin bizi benimsemesidir.
Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır… Bu da gösterir ki, zaman ve mekân, insanla mevcuttur!
Hayatında Nuran da vardı ve o mevcut olduğu için öbürleri, hayat madalyasının öbür yüzünü dolduran bütün karışık çehreler silinmişti.
Bu tebessüm onun teninde, kanında, uzviyetinin her tarafında açan bahçelerdi.
Yaşamak, başkaları tarafından muhasara altına alınmak, yavaş yavaş boğulmaktı.
Dünya gömlek değiştireceği zaman hadiseler sakınılmaz olur.
Her şey değişebilir, hatta kendi irademizle değiştiririz. Değişmeyecek olan, hayata şekil veren, ona bizim damgamızı basan şeylerdir.
Ateş gibi; fakirlik insanı güzelleştirir ve asilleştirir fakat sefalet hoyratlaştırır; ruhen sefil eder. İnsanda insanı öldürür.
Sokrat, akıllı âşık ihtiraslı âşıktan iyidir diyor. Akıl, insanın ayırıcı vasfıdır.
Yaptığı şeyin kötü olduğunu biliyordu fakat hüküm vermek istemiyordu. Artık insanlar hakkında hüküm vermekten vazgeçmişti.
Tanpınar’ın sanat eserlerinde bile fikir, arka planda insan hayatını gizliden gizliye idare eden esrarlı kainat gibi derinleşir.
Hayır, Allah’tan bir şey istemeyecekti artık. Onu kaderiyle veya ömrünün arızalarıyla karşılaştırmayacaktı çünkü istediği şey olmazsa kaybı iki misli olacaktı.
Her cins hadise bir başka türlüsünü davet eder. Demek ki sade ıstıraplarımız, üzüntülerimiz değil, tesellileri, mukavemet çareleri de miraslarımızın arasında.
En Güzel Ahmet Hamdi Tanpınar Sözleri
Dünyada Fransa İhtilali kadar büyük ve güzel epope azdır. Yirmi, otuz sene içinde beşeriyet, iki bin yıl kendisini idare edecek düsturların hepsini bulmuştur fakat başladığı zaman, neticenin sadece bir burjuvazi hakimiyeti ile biteceğini kim bilirdi.
”Ne yapalım Mümtaz; kader istemiyor! Aramızda bir ölü var. Bundan sonra beni bekleme artık! Her şey bitmiştir.” diyordu.
Buna mukabil türbe mimarîsizdi ve içinde dört asır hayata yattığı yerden tesir etmiş bir ölü vardı. Duvarlarına, parmaklıklarına eller sürülüyor, dualar ediliyordu. Hastaları iyileştiriyor, ümidi olmayanlara ümit kapıları açıyor, sabır, feragat, tahammül öğretiyordu.
Halbuki insan doğduğu günden itibaren mağluptur, şefkate muhtaçtır.
Vücutlarımız, birbirimize en kolay vereceğimiz şeydir; asıl mesele, hayatımızı verebilmektir. Baştan aşağı bir aşkın olabilmek, bir aynanın içine iki kişi girip, oradan tek bir ruh olarak çıkmaktır!
Ona göre Nuran, hayatın kaynağı, bütün gerçeklerin annesiydi. Onun için sevgilisine en fazla doyduğu zamanlarda bile yine ona aç görünür, düşüncesi ondan bir lahza ayrılmaz, ona gömüldükçe tamamlığına ererdi.
Vücutlarımız, birbirimize en kolay vereceğimiz şeydir; asıl mesele, hayatımızı verebilmektir. Baştan aşağı bir aşkın olabilmek, bir aynanın içine iki kişi girip, oradan tek bir ruh olarak çıkmaktır.
Kim bilir? Bazı kapıların bize kapalı görünmesi, önünde değil, arkasında durduğumuz içindir.
Hayat denen bir şey vardı. Paralı parasız insanlar yaşıyorlardı. Kızıyorlar, gülüyorlar, ağlıyorlar, alakadar oluyorlar, seviyorlar, ıstırap çekiyorlar fakat yaşıyorlardı.
Zaten az çok bunu kendisi de itiraf ediyordu: ”Bana benzemeyin diyordu. Ben iki yol arasında kalmış bir insanım.”
Yoksulluğa alıştım, ihtiyarlığa alışamadım.
Birbirimizi mi, yoksa Boğaz’ı mı seviyoruz?
Bu eski sihirbazlar bizi ellerinde oynatıyorlar.
Bir şairin en büyük keşfi, kendi muharririni, iç alemine doğru kendisini götürecek olanları bulmaktır.
Mümtaz hayatının anlattığımız kısmıyla bir macerası olan adamdı. Bir faciayı, bir roman gibi ve tesirleri daima taze kalacak bir yaşta yaşamıştı.
Birdenbire babasının olduğu gibi karşısında gördü ve bu hayal ona, bir daha onu göremeyeceğini, sonuna kadar onun varlığından uzak kalacağını, bir insanı bir daha görmemenin, sesini bir daha işitmemenin, bir daha hayatına girmemenin keskin ve yenilmez acısıyla ona hatırlattı.
Nereye çağırırlardı? Mümtaz bunu bilseydi, belki bu davete koşardı çünkü suyun sesi, aşkın, ihtirasın sesinden kuvvetlidir. Karanlıkta su sesi insanın içindeki ölüm mayasının dilini konuşur.
Kim bilir böyle ısrarla baktığı bu kaldırım taşlarında hayatın hangi parçasını görüyor?
O günün hatırası onun hem bağrında saplı hançeri, hem ömrünün som altından bahçesiydi.
Mümtaz için kadın güzelliğinin iki büyük şartı vardı: Biri İstanbullu olmak, öbürü de Boğaz’da yetişmek.
Kadın her şeyden evvel kendisini gizlemeği bilmelidir; yavrum.
Hakikatte Nuran’ın aşkı Mümtaz için bir nevi dindi. Mümtaz bu dinin tek abidi, mabedin en mukaddes yerini bekleyen ve ocağı daima uyanık tutan başrahibi, büyük mabudenin sırrın yerini bulması için insanlar içinden seçtiği fani idi.
Valery, sanat eserinde fikir, meyvenin içindeki besleyici gıda gibi erimiş olmalıdır, der.
Tanpınar’ı onun istediği gibi, dura dura, içlerine sindire sindire okuyanlar, onu sevecekler, yalnız ona karşı değil, bütün sanata, insana ve kainata başka bir gözle bakacaklar, kendilerini ebediyete götüren esrarlı ışıklarla dolu yolda bulacaklardır.
Bazı insanların ömrü vakit kazanmakla geçer… Ben zamana, kendi zamanıma çelme atmakla yaşıyordum.
Hayatımızın bir devrinden sonra başımıza gelen şeylere o kadar hazırlanmış oluyoruz ki, kederimizi kendi içimizde taşır gibi yaşıyoruz.
Korku… Korku ve insan, korku ve insan talihi, insanın insana hücumu, o hiç yere düşmanlık fakat neyi aldatabilirdim, kime anlatabilirdim? İnsan neyi anlatabilir? İnsan insana, hangi derdini anlatabilir? Yıldızlar birbiriyle konuşabilir, insan insanla konuşamaz.
Ahmet Hamdi Tanpınar Kimdir ve Eserleri Nelerdir?
Edebiyat dünyasının usta isimlerinden Ahmet Hamdi Tanpınar, 23 Haziran 1901 tarihinde İstanbul’da doğdu. Doğduğu şehirde öğrenim hayatına da başlayan Tanpınar’ın babası kadılık yapmaktaydı. Babasının mesleğinden dolayı Ahmet Hamdi Tanpınar, Anadolu’nun birçok yerini dolaşma fırsatı bulmuştur. Eğitimini de bu şekilde başka şehirlerde devam ettiren Tanpınar’ın annesi ise bu yıllarda hayatını kaybetmiştir. Bu dönemde henüz 13 yaşında olan usta kalem, annesinin ölümünü eserlerine de yansıtmıştır. Daha sonra Tanpınar ve babası Antalya’ya yerleşir ve Ahmet Hamdi Tanpınar, lise eğitimini burada bitirir. Liseden sonra ise Tanpınar, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne kaydını yaptırır.
1919 yılında kaydolduğu Edebiyat Fakültesinde hocaları arasında Yahya Kemal Beyatlı yer alır. Böylesine büyük bir şairden ders alan Tanpınar, böylelikle edebiyat dünyasının içinde kendini bulur.
Ahmet Hamdi Tanpınar, şiirlerini ilk olarak Dergâh dergisinde yayımlamıştır. Üniversite mezuniyetinden sonra Tanpınar, edebiyat öğretmenliği yapmaya başlamıştır. Bir süre öğretmenlik görevleri icra eden Tanpınar, 1939 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne Yeni Türk Edebiyatı Profesörü olarak atanmıştır. Edebiyat yaşamının yanı sıra Tanpınar, 1942 yılında milletvekili olarak meclise girmiştir. Bir süre bu görevi yerine getiren usta yazar bu görevinin ardından Milli Eğitim Bakanlığında müfettişlik görevine getirilmiştir. Birçok ülkede görev yapan Ahmet Hamdi Tanpınar, 23 Ocak 1962 tarihinde geçirdiği kalp krizinden dolayı hayatını kaybetti.
Ahmet Hamdi Tanpınar, özellikle edebi eserlerinde dili kullanma biçimi ve bu konudaki ustalığıyla da bilinir. Fakülte eğitim sırasında hocası olan Yahya Kemal’in bu konudaki etkisini görmezden gelmemek gerekir. Özellikle de Tanpınar’ın şiirinde Yahya Kemal’in etkisi bir hayli hissedilir.
Ahmet Hamdi romanlarında Doğu Medeniyeti ile Batı Medeniyeti arasında büyük bir med-cezir hali ve bu durum sonucu toplumun yaşadığı durumlara yer vermiştir. Bunun yanı sıra Ahmet Hamdi Tanpınar’ın eserlerinde tarih de önemli bir yer tutmaktadır. Nitekim romanlarının başlıca konuları arasında Osmanlı Devletinin son dönemleri ve savaş yılları gelir.
Öyküleri
Abdullah Efendinin Rüyaları
Yaz Yağmuru
Hikâyeler
Mahur Beste
Romanları
Huzur
Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Aydaki Kadın
Deneme
Beş Şehir
Yaşadığım Gibi
Araştırma-İnceleme
Tevfik Fikret: Hayatı, Şahsiyeti, Şiirleri
Namık Kemal Antolojisi
Edebiyat Üzerine Makaleler
19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi