Kitap Analizi; İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre
Kitap Analizi; Prof. Dr. Bahaeddin Ögel'in İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre isimli eserinin analizi. TTK, VII Dizi, Sayı 42-5, Ankara 2014, 455 sayfa, ISBN:978-975-16-0417-0
- Ögsüz Ögel Kimdir ?[1]
23 Nisan 1924 yılında Elazığ’da doğan değerli bilim insanı Bahaeddin Ögel, ilk ve orta okulu Elazığ’da, lise eğitimini de Malatya’da tamamladı. Köklü ve tanınmış bir ailenin en büyük çocuğudur. Dedesi Hacı Hakkı Efendi, babası Şemseddin Bey ve annesi Nadire Hanım’dır.
1939 yılında annesini kaybeden Bahaeddin Ögel, 1940 yılında Ankara’da Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde Tarih Bölümü’nde yüksek eğitimine başladı. Tarih Bölümü derslerinin yanında arkeoloji ve sinoloji dersleri de aldı. Prof. Şemsettin Günaltay ve Prof. Afet İnan’dan derslerini takip etti. Yandal olarak Çince ve Rusça okuyarak 1944-1945 eğitim yılında mezun oldu. Mezun olduğunda Farsça ve Moğalca’yı araştırma yapacak düzeyde biliyordu.
1945 yılında Erzurum Lisesinde Tarih öğretmenliğine başladı. 1947 yılına kadar öğretmenlik yapmıştır. Bu süreç içerisinde araştırma-inceleme faaliyetlerine de devam eden Ögel, 1948 yılında Prof. Eberhard’ın danışmanlığında “Uygur Devleti’nin Kuruluşu” konulu doktorasını bitirdi ve 23.06.1948 tarihinde “Dr.” ünvanını aldı. Aynı yıl Genel Türk Tarihi Kürsüsü’nde asistan olmuş ve 1949’da adaylığı kaldırılarak asaleten bu göreve atanmıştır.
1952 yılında Maraş 14. Piyade Alayı’nda yedeksubay olarak vatani görevine tamamlayıp fakültedeki görevine geri dönmüştür. Bahaeddin Ögel, çıkan bir yasa sonucunda bilgi ve görgüsünü arttırmak için dört aylığına İran’a gönderilmiş, aynı yıl Alman Hükümeti’nin bursundan faydalanarak Almanya’ya gitmiştir. 1953-54 yılları arasında devam eden yeni çalışmaları sırasında Hamburg Üniversitesi’nde Prof. B.Spuler, W.Franke, Von Gaben; Münih’te Prof. Fucks, Main Üniversitesi’nde, Prof. Winterfeld gibi ilim adamlarından faydalanmıştır. Almanya ve Türkiye’deki çalışmaları sonucunda “Liao Devrinden Önceki Kitanlar” isimli doçentlik tezini hazırlamış ve 1957 yılında Eylemli Doçentliğe atanmıştır. “Alexandre Von Humbold Vakfı” bursundan faydalanarak 1959 yılında tekrar Almanya’ya gitmiştir. 1961 yılında Tayvan Hükümeti’nden Taipei’deki National Cheng-chi
Üniversitesi’nde misafir öğretim üyeliği daveti almış, 1962-64 yılları arasında Tayvan’da görev yapmıştır. “Sino-Turcica” adlı eserini tez olarak sunmuş ve 1965 yılında, 41 yaşında iken profesör unvanı almıştır.
Çeşitli tarihlerde Dışişleri Bakanlığı ve UNESCO adına, Tacikistan, Türkmenistan ve Moğalistan’da uluslararası kongrelere katıldı. 1983’te kültürel anlaşmalar çerçevesinde Çin Halk Cumhuriyeti’ne giderek bir ay araştırma yaptı. 1984’te Genelkurmay Başkanlığı adına Viyana Askeri Kongre’sine katıldı. Yöneticilik görevleri: 1981’de Genel Türk Tarihi Kürsüsü Başkanı, 1984 yılında ise Fakülte Tarih Bölümü Başkanı oldu. 1985-88 yılları arasında Ankara Üniversitesi “Atatürk İlkeleri Araştırma ve Uygulama Merkez” başkanlığı, Selçuklu Üniversitesi “Selçuklu Araştırmalar Merkezi” danışma kurulu başkanlığı (1986-89), Kültür Başkanlığı “Kültür Eserleri Kurulu”, Türkiye İş Bankası “Tarih Büyük Ödülü Seçiciler Kurulu” üyelikleri yaptı.
Bahaeddin Ögel, Orta Asya Türk Tarihi ile ilgili Çin arşivlerine inerek araştırmalar yapan sayılı tarihçilerdendir. Özellikle Türk Kültür Tarihi alanında önemli çalışmalar hazırlamıştır. Alman ekol ve meototlarını Türk araştırmacılara tanıtmış ve Türk metotları ile kaynaştırarak özgün bir metot geliştirmiştir. Türk tarihinin bütünlüğü, Türklerin göçebeliği, Türk-Moğol meselesi gibi pek çok tarihsel mesele hakkında tezler ortaya atmıştır. Prof. Dr. Bahaeddin Ögel’in Türk tarihindeki diğer önemli bir durumu ise yıllardır süregelen “Yunan mitolojisi” ne ve onun etrafında şekillenen düşüncelere karşı ilk kez “Türk Mitolojisi” adlı eserini ortaya koymuş olmasıdır.
Son katıldığı 1987 yılında Moğolistan’da yapılan V. Uluslararası Moğolistler Kongresi’nden dönüşünde hastalığı artmış ve tetkikler sonrasında Akciğer Kanserine yakalandığı anlaşılmıştır. 18 Nisan 1988 günü İbn-i Sina Hastahenesinde başarılı bir ameliyat geçirmiş ancak zaman zaman rahatsızlığının devam etmesi üzerine yeniden hasytaheneye kaldırılmıştır. 7 Mart 1989 Salı günü Saat 11:00’de hayatını kaybetmiştir. Cenaze namazı Kocatepe Camii’nde kılındıktan sonra Karşıyaka Mezarlığı’na defnedilmiştir.
- Eserin Tahlili
Tarih zümresinin değerli duayeni Bahaeddin Ögel’in elimizdeki eseri; arkeolojik veriler doğrultusunda, elde edilen buluntular ile paralel ve tarihi devirlerde yazılan yazıtlar, Çin vesikaları gibi değerli kaynaklar ile orantılı incelenmiş olan Orta Asya tarihinde İslâmiyet öncesi Türk kültüründen değerli bilgiler içermektedir. Kitabın incelenmesine başlamadan evvel çalışmanın hazırlanma aşamasında kullanılan teknik ve yöntemlerden bahsetmek gerekir. Bu nedenle girizgâhı, değerli hocamızın eserinin önsözünde kendisinin belirttiği ifadelerden faydalanarak yapmanın en doğrusu olacağı kanaatindeyim:
“..Orta Asya’da yapılan kazılar ve elde edilen buluntular, artık Türklerin yaşadığı bölgelerin kültür hayatını bize tasvir edebilir bir duruma gelmiştir. Bu veriler sayesinde, eski Türklerin günlük hayatları, dinî inanışları, giyinişleri vs. hakkında birçok bilgiler elde edebilmekteyiz… Çin tarihlerinin ve diğer kaynakların verdikleri bilgiler tarafsız olarak tenkide tâbi tutup, evvelâ Orta-Asya’nın tarihinin ana hatlarını ve kavimler haritasını tespit ettik. Orta-Asya’da yaşayan kavimlerin, tarihin akışı içindeki yer değiştirmelerini, komşuları ile yeni temaslar kurmalarını ve bu temaslar neticesinde yeni kültür özellikleri edinmelerini, gene tarih kaynaklarına göre izleyerek görmeye çalıştık..”
Bahaeddin Ögel eserinde kullandığı metodu; değerli hocası, kıymetli W. Eberhad’ında eserlerinde kullandığı “kültür çevreleri metodu” olarak zikretmektedir.
Eser 19 bölümden oluşmaktadır. İlk basımı 1962 yılında gerçekleşmiştir. Elimizdeki basım, altıncı baskıdır. Türk Tarih Kurumu’ndan çıkan bu baskı, 2014 yılında Ankara’da basılmıştır. Ögel, çalışmasını Şemseddin Günaltay’a armağan etmiştir.
- Birinci Bölüm / Hunlardan Önceki Asya
Bu bölümde Hunlardan önceki Orta Asya irdelenmiştir. Büyük Hun Devleti’nden önceki Orta Asya ırklarına kısa bir bakış yaparak, Taş Devrinde ve Üçüncü binde Orta Asya’nın durumu hakkında bilgileri bu bölümde bulabilmekteyiz. Ayrıca Ögel’in, ikinci ve birinci binde Orta Asya kültürlerine dair arkeolojik buluntular ile çizdiği bilgi çerçevesi; bizleri, Büyük Hun Devletinin oluşturduğu devlet medeniyetinin temelini Hun Devletinin kuruluşundan önceki Orta Asya’da varolan kültürlerin oluşturduğuna kanıtları ile ulaştırmaktadır.
- İkinci Bölüm / Büyük Hun Devleti
Büyük Hun Devleti’ni irdelediği bu bölümde, arkeolojik verilerin doğrultusunda verilen bilgiler karşımıza çıkmaktadır. Değerli hocamız bilgileri yazı ile aktarmaktan ziyade bilakis çizerek kalıcı, zihinde tutucu hale getirmeyi amaçlamış olacak ki kendi çizimleri de eserde yer almaktadır. Haritalar ile kazı çalışmalarının gerçekleştiği noktaları da bizlere sunan Bahaeddin Ögel, Hunların Orta Asya’da yaşam sürdükleri coğrafyaya dair okuyucuların hafızalarında bir yer edinme gayesinde olacaktır. Bu bölüm Hun Devleti’nin Çin vesikalarında yer alan göçebe bir kavimden ibaret olmadığını, uzunca yıllara dayanan bir medeniyetin devlet teşkilatı ile tarih sahnesinde yer almaya başladığını kanıtlamaktadır. Kanıtların ise arkeolojik buluntulara dayanması bazı kesimlerce iddia edilen göçebe kültürünü yalanlamakta ve Hunların teşkilatlı yapısını göz önüne sermektedir: En güzel örnekleri ise Pazırık kurganlarında görmekteyiz. Hunların ziraat alanında ilerlemeleri ise keza su kanalları ile dikkat çekmektedir.
- Üçüncü Bölüm / Hunların Batıya Göçleri
Hunların çeşitli sebepler doğrultusunda göçler gerçekleştirdikleri bilinmektedir. Orta Avrupa’ya kadar ilerleyen Türkler’in belli başlı arkeolojik buluntuları bizleri Talas’tan Volga’ya, Volga’dan Avrupa’nın Doğu’suna kadar sürüklemektedir. Kurganlarda yahut kazılar sonucunda bulunan belli başlı eserler Türk izi olarak kabul edilmektedir. Bahsi geçen izler Tarihin gizli safhalarında gömülen medeniyetlerin kimlere ait olduğuna dair deliller teşkil etmektedir. Bu eserler; ok uçları, ölü gömme teknikleri, atla gömülme, tipik Türk eşyaları, vd..
- Dördüncü Bölüm / Avarlar
Bu bölüm de Avarlara dair bilgiler mevcuttur. Avar kültürünün Hun, sibirya, İran ve Güney Rusya menşeleri irdelenmiştir. Avarların Macaristan’a göçleri ve Eski Roma Kültürü ile etkileşimleri hususlarına değinilmiştir. Avar kültürünün umumî özelliklerinden, kendilerine has dökme tekniklerinden bahsedilir.
- Beşinci Bölüm / Göktürkler
Bu bölümde Hunlardan sonra büyük bir devlet teşkilatı ile tarih sahnesine çıkan Göktürk Devleti; arkeolojik raporlar ve elde edilen buluntular doğrultusunda Çin vesikaları ile bir değerlendirmeye tabî tutulmuştur. Orhon, Baykal, Altay, Tanrı Dağları’ndan Fergana’ya kadar saha içerisinde bulunan kalıntılar ciddi veriler içermektedir. Bahaeddin Ögel bu buluntuları yine kendi çizimler ile okuyucu ile buluşturup bizler için görsel bir şölen hazırlamıştır. Keza haritaları da aynı güzellikle biz okuyuculara sunulmuştur. Kazı çalışmalarının yapıldığı sahaların bulunduğu coğrafî noktaları belirlenerek aktarılmaktadır. Ayrıca ilk yazılı kaynağımız olarak bilinen Orhun Abideleri’ni de bu dönem içerisinde ele almaktayız. Kıymetli hocamız Bilge Kağan ve Kül Tegin mezarlarını ve burada bulunan verileri de bizlere aktarmaktadır. Göktürk Devleti döneminde çok fazla rastlanılan “Taş Nine” heykel örneklerinden Türgeş Paraları’na kadar ilerleyen ciddi bir çalışma ile bu bölümde hayranlıkla karşılaşıyoruz.
- Altıncı Bölüm / Kırgızlar
Bahaeddin Ögel, Kırgızları ele aldığı bu bölüme yazılı kaynaklarda yer alan Kırgız Kültürü ile giriş yapmıştır. Kurgalar üzerinden devam edip buluntuları tahlil etmiştir. Kırgızların silâhları, at koşumları ve ziraat kültürleri bu bölümde irdelenmiştir.
- Yedinci Bölüm / Hazarlar
Bahaeddin Ögel, yerleşik ve göçebe olarak iki başlıkta tanımladığı Hazarları ve buluntularını bu bölümde irdelemiştir. Yerleşik Hazarlar’da Sarkel, Mayatsko ve diğer küçük şehirleri ele alarak çalışmalar incelenmiştir. Göçebe Hazarlar’da ise Saltovo, Kafkas, Don ve Dinyeper buluntuları konu edinilmiştir.
- Sekizinci Bölüm / Volga Bulgarları
Orta Asya’da çeşitli gerekçeler ile gerçekleşen göçler neticesinde Volga boylarına kadar göçen Türklerin izleri Güney Rusya’da da görülmektedir. Volga Bulgarları başlığı altında Türk izlerini irdeleyen Bahaeddin Ögel, bulunan verilerdeki Orta Asya Türk kültürünün yansımalarını gözler önüne sermektedir. Hayvan figürleri, keçeden yapılan baş süsleri bu kalıntılar arasında yer almaktadır..
- Dokuzuncu Bölüm / Tuna Bulgarları
Bulgarlar’ın Tuna’ya kadar ilerleyişinin incelendiği bu bölüm, Bulgar Kırallığı kültüründen kesitleri okuyucularına sunmaktadır. Omurtag Han çağındaki eserlerden, saray kalıntılarından ve döneme ait yazıtlardan örnekler ile Orta Asya’dan uzanan kültür namelerine farkındalık yaratma gayesindeki Ögel, eserinde yaptığı karşılaştırmaları ile okuyucunun dikkatini çekmektedir. ‘Melemir Han’a ait yazıtta yer alan ibareler ile Orhun Abidelerinde yer alan ibaralerin birebir aynı olması’ bahsi geçen karşılaştırma için yeterli bir örnek olacaktır.
- Onuncu Bölüm / Peçenekler
Peçeneklerin eserleri ve üslûpları, kullandıkları teknikleri bu bölümde ele alınan konular arasındadır. Ayrıca Bahaeddin Ögel, buluntuların tarihî önemi üzerinde de durmaktadır. Kullandıkları aletler, silahlar ve at koşumları Orta Asya menşeli örnekler teşkil etmekte idi. Avar sanatında yer alan bitki motiflerinin en gelişmiş örneklerini Peçenekler’de görmekteyiz. Özellikle bu durum, kulplu sürahisinin ağız süslerinde görülmekte idi. Bahaeddin Ögel Orta Asya kültürleri ile ortak noktalarını şu şekilde sıralandırmıştır:
- Dökme tekniği ile yapılmış olmaları.
- Basma (pres) tekniği ile süslemiş olmaları.
- Savat (Niello) tekniği ile işlenmiş olmaları.
- Onbirinci Bölüm / Macarlar
Macarlar bölümünde, Volga Bulgarları ile kültür münasebetleri irdelenmiştir. Bele takılan çantalar şekil itibarile Orta Asya menşeli olup yapılış itibarile Norman-Bizans tekniğinin etkisi altında kalmıştır. Çantanın kayışındaki süslemeleri, Macar küpeleri ile Yukarı Volga bölgesi birbirlerine çok benzemektedir. Ölülerin gömülme şekli ve eserleri Güney Rusya’daki Türk adetlerine de birebir uygun idi.
- Onikinci Bölüm / Kıpçak veya Kumanlar
Çeşitli coğrafi noktalardaki buluntuları ile Bahaeddin Ögel eserinin bu bölümünde Kumanlardan bahsetmektedir. Kıpçak veya Kumanlar olarak adlandırılan kavimlerin tarih sahnesine, Rus kronikleri ile XI. asırdan itibaren görüldükleri bilinmektedir. Kurganlarında at ölülerine rastlanılmaktadır. Bulunan eserlerde kemik işçiliği ve geyik motifleri dikkat çekmektedir. Ölü gömme adetlerinde de Türk izlerine rastlanılmaktadır. Fakat Bahaeddin Ögel bu veriler doğrultusunda şu kanaate varmaktadır: “..Moğolların âdetleri, Türklerinkine nazaran daha iptidai idi. Bu sebeple Kumanların âdetlerinin Türklerinkine mi yoksa Moogollarınkine mi yakın olduğu iyice bilinmemektedir.”
- Onüçüncü Bölüm / IX-X. Asırda Altaylar
IX-X Asırda Altaylar adlı bu bölümde; Ust-Çarışskaya, Kuray ve Stroski buluntuları irdelenmiştir. Buluntuların tasvirlerine de yer veren Ögel; cesetlerden ok uçlarına, kılıçlardan at koşumlarındaki süslemelere kadar detaylı bilgileri okuyucusuna aktarmaktadır.
- Ondördüncü Bölüm / Karluklar
Karlukların ele alındığı ondördüncü bölümde; Bahaeddin Ögel, IX-X. asırlarda Taraz’da İslâmiyet ve Karlukları irdeleyerek İslâm kültürlerinin nasıl ve ne zaman yayıldığını anlamak için saha çalışmalarını okuyucularına sunmuştur. Buluntular içerisindeki motiflerde Müslüman-İran örneklerine dikkat çeken Ögel, Karluk devri kaplarındaki yapıştırma tekniklerinden de burada bahsetmektedir. Aynı zamanda Karluk kültürünün yayıldığı coğrafyalarda ki arkeolojik buluntulardan da kısa kesitler sunmaktadır.
- Onbeşinci Bölüm / Karahanlı Kültürünün Başlangıçları ve Yerleşik Hayat
Karahanlı kültürünün başlangıç sürecini ve yerleşik hayatına dair bilgileri bulabileceğimiz bir bölümdür. Karahanlıların başlangıç devirlerine ait buluntulardan bahsedilmektedir. Ögel yine kendi çizimleri ile dönemin çanak-çömlek örneklerini okuyucuya takdim etmiştir. Buluntular arasında rozetler de yer almaktadır. Dikili taşları, çanak çömlek süsleri ve hayvan motifli şamdanaları arkeolojik veriler arasındaki iddiaları yapılar arasında yer almaktadır.
- Onaltıncı Bölüm / Karluk Şehirleri
Karluk şehirlerinden bahsedilen bu bölüm dikkat çekici bilgilere ev sahipliği yapmaktadır. Sogdakların bu şehirlerde mevcudiyeti ile başlayan süreç Göktürk Devleti çağında genişlemektedir. Bölge ticaret yollarına da ev sahipliği yaptığı için kıymetı daha da artmaktadır. Bahaeddin Ögel bu bölümde de kendisini hazırladığı Karluk Şehirlerinin Kronolojik Cedveli’ni okuyuculara sunmaktadır. Cedvel yıllara ve coğrafi noktalara göre ayrılıp büyük bir iltizam ile hazırlanmıştır. Şehirler arasında ilgi çeken bir çok nokta mevcuttur. Örnek olarak bir tanesi ile yetinmemiz gerekir: VIII. asırda kurulmuş, Göktürk çağının son devirlerinde ruh bulmuş Harran-Cuvan şehri IX. asra kadar devam etmiş bir yerleşim alanı idi. Surla çevrilmiş şehrin ortasında bir saray ve sarayın ortasında da bir havuz bulunmuştur.
- Onyedinci Bölüm / Oğuz Şehirleri
Oğuz Şehirleri olarak adlandırılan bir çok yerleşim yerinin irdelendiği bu bölüm, Bahaeddin Ögel’in Oğuz Şehirlerinin Kronolojik Cedveli ile zenginleştirilmiştir. Otrar (Yangı Kent), Sütkent ve Çandarı, Kara-Tav (Karaçuk)ın güneyi, Sayram’la Taraz arasında yer alan şehirler ve bölgelerde bulunan kalıntılara dair bilgilere bu bölümde ulaşmaktayız. Şehirlerdeki buluntular bizlere tarihi süreç içerisinde gelip geçen kavimlerin iktisadi, dini ve sosyal hayatlarına dair değerli bilgileri günümüze taşımaktadır. Aynı zamanda şehir hayatlarından kalan buluntular, kavimler arasındaki mücadeleninde en iyi iz taşıyıcısı olarak varlıklarını sürdürmektedir.
- Onsekizinci Bölüm / Kimek ve Çigiller
Kimek ve Çigiller adlı onsekizinci bölümde Bahaeddin Ögel, Altay dağlarındaki Türklerden ve Fin-Ugor kültürlerinden etkilenen kavmin buluntuları ile karşımıza çıkmaktadır. Her sayfasında farklı bir görüş ve buluntu ile bizlerin ilgisini çeken kıymetli hocamız, tarafsız bir çalışma yapma gayretinde olduğunu da okuyucularına hissettirmektedir. Nura Nehri buluntuları ve Isıg-göl Çiğil mezarları ile her iki kültürden etkilenmiş eserler ve mezar örneklerini biz okuyucularına sunmaktadır.
- Ondokuzuncu Bölüm / Uygurlar
Son bölümü teşkil eden Uygurlar adlı bu bölümde ise yerleşik hayatı ifade eden aynı zamanda kadim Türk izlerini de içerisinde barındıran örnekler mevcuttur. Hocamızın ifadesi ile “Uygurlar, Göktürk devletinin hem maddî ve hem de manevî mirası üzerine konmuşlardı.” En güzel örneği ise alfabeleri teşkil etmektedir: Göktürk alfabesi ile yazılan Uygur yazı dili ile kütüphaneleri dolduran birçok eserin mevcudiyeti dilin edebiyat ve kültür dili olma yolundaki ilerleyişini göstermektedir. Uygur kültürünün gelişmesindeki Maniheizmin rolü de bu bölümde irdelenmektedir. Uygurların çeşitli bölgelerdeki buluntu yerleri de keza bu bölümde ele alınıp okuyucuya açıklanmıştır. Görsel şölenler bu bölümde de yer almaktadır. Bahaeddin Ögel çeşitli tasvirler ile Uygur âsilleri ve rahipleri bizlere tasvir etmektedir. Arkeolojik veriler neticesinde Uygurların sanattaki gelişme süreçlerini değerlendirme imkanına sahip olabiliyoruz. Değerli hocamız bunun içinde bu bölümde ayrı bir başlık açarak bizleri bilgilendirmektedir. Ayrıca bu bölümde Bahaeddin Ögel, Orta Asya’daki buluntu yerlerini kronolojik bir şekilde hazırladığı cedvel ile biz okuyucularına sunarak genel bir özet gerçekleştirmiştir. Uygurların demircilikten zirai faaliyetlerine kadar detaylı bir bilgilendirme ile bölüm sonu gerçekleşmiştir.
- Esere Dair Kişisel Görüşlerimiz
Bahaeddin Ögel İslâmiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre adlı eserinde; Türk milletinin her zümresi için gerekli olduğuna inandığı bu çalışması ile biz ilgililerine, Türklerin yerleşik hayata geçiş süreçlerini arkelojik veriler doğrultusunda sunmaktadır. Bu sunuşta arkeolojik buluntularda yer alan eserleri okuyucuya ulaştırmak adına kendisinin çizimleriyle tasvir etmesi, buluntu yerlerinin harita üzerinde yine kendi çizimi ile belirtmesi ve kronolojik cedvelleri hazırlayarak tarihi süreç içerisinde coğrafyanın hakimiyetine sahip boy, kavim, devlet ifade etmesi eserin gelecek kuşağa ve bu alanda meraklı okuyucularına toparlayıcı bir ana kaynak taraması görevini teşkil etmektedir. Elbette bu verilerin üzerine eklenecek yeni arkeolojik buluntular bulunmaktadır. Ancak bu veriler de, Bahaeddin Ögel’in 1960’larda irdelediği görüşleri sağlamlaştırmaktan ötede bir anlam teşkil etmemektedir.
Yukarıda bahsi geçen metodlar, bugün basit gibi dursada eserin kaleme alındığı tarihlerde büyük bir emek ve zor bir süreci ifade etmektedir. O dönemin teknolojisi de göz önünde bulundurulursa çalışmanın gerçekleştiği ortamın güçlüğü daha da iyi hazmedilecektir. Bu büyük yapıtı diğer eserleri gibi kıymetli hocamızın Türk tarihindeki yerini ve değerini yüceltmektedir. Kendisini şükran ve rahmetle anıyoruz.
* İnönü Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Genel Türk Tarihi Anabilim Dalı, Yükseklisans Öğrencisi.
[1] Yazarımızın kişisel hayatına dair elde edilen bilgiler yine yazarımızın kendisinin kaleme aldığı değerli çalışmalarının (İslâmiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, TTK, Ankara 2014; Dünden Bugüne Türk Kültürünün Gelişme Çağları, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul 2001; Türklerde Devlet Anlayışı, Ötüken, İstanbul 2016.) giriş kısmında yazarın kişisel hayatına dair yayınevleri tarafından paylaşılan notlardan derlenmiştir.