Bir Ömür Ne Saklar

Yaşadıklarımız yaşantımız haline gelir. Biz biziz, acı bizim; her şey bizim. Sizleri bir yaşanmışlığa götüreceğim. Portreyi andıran bu yazımın baş kahramanı, 80 yaşını aşkın bir ninemiz.
Bir Ömür Ne Saklar

Oturduğumuz mahalle yeni ve eski yerleşke sentezini çok iyi yaşatıyor. Eskiler ve yeniler kavramı evlerde olduğu kadar komşularda da belirginleşiyor. Biz eskiler birbirimizi çok iyi tanıdığımızdan dolayı aramızdaki haberleşme de bir o kadar akıcı oluyor. Bazen haberler bir televizyonda ya da cami minaresinden anons edilmişte yayılmış gibi hızlı yayılabiliyor. Nasıl bu denli hızlı yayılabiliyor ya da öğrenilebiliyor gibi şaşkınlıklarımızda oluyor haliyle. Mahallemizin neşe ve haber kaynağı yaşı 80’ni aşkın olan Selfinaz ninemizin küçük büyük demeden herkes tarafından tanınır ve sevilir. Evet, kim kiminle evlendi, komşular arası ilişkiler kavgalar mutlulukları hepsini başlar anlatmaya bir çırpıda.

Sokağımızın istihbaratını sağlayan ninemizin gittikçe ilerleyen yaşından dolayı kulakları az işitir oldu ama yine de iyi gören gözleri ve hisseden sezgilerini göz önüne alırsak haber kaynaklarının kaçış şansı yok denecek kadar azdır. Ne zaman dışarıya çıksak, bir yere gitmeye yeltensek balkondan çağırırdı “nereye gidiyorsunuz,” diye.  Hatta  bazen yakalanmamak için yolumuzu uzatıp evin arka tarafında dolanırdık öyle gitmeye çalışırdık ama nafile bu kez de arka camda bağırırdı “bebeler nereye gidiyorsunuz” diye. Hastalıklarına ve oldukça ilerleyen yaşından dolayı, balkondan, camdan seslenemiyor son zamanlarda. Tabi onun boşluğunu o kadar arıyoruz ki. Artık dışarı çıktığımızda üst balkonda bize seslenen ninemiz olmuyor ama ninemizi aratmayan komşularımız da yok değil. Bir Anadolu kadını olan üzerinde basma eteği, üşümesin diye yaz kış ayırmadan üst üste üç dört kat giyinen ninemiz, sürekli bir arayış ve merak içindedir. Onun hayat hikayesine kulak verirsek belki bunun neden olduğunu anlayabiliriz. Gözleri hep uzaklara dalan ve sürekli balkonda beklemekte olan kadının elbette beklediği birileri vardır. Belki de halen umudunu kaybetmemiştir, bunca yıldır güler yüzünün arka planında akan göz yaşları ve sürekli geçmişi hakkında dillendirdiği manilerle adeta her şeyi yaşatır gibi anlatıyor. Karadeniz kadınının, gözleri ırakta, gönlü Sinop’ta yıllar önce genç yaşta hırçın denizin dalgalarına kapılıp yok olan oğlunda. Ömrünce hep beklemiş ve hep insanlara nereye gittiğini sorar olmuş. Oğlu ona sormadan Karadeniz’in hırçın dalgalarına atmış kendini belki ondandır bu korkusu merakı. Yüreğinde hüzünleri acıları barındıran bu Anadolu kadınının en büyük isteği İstanbul’un kalabalığından kurtulup memleketine gidip oğlunu yutan hırçın denize hesap sormak olmuş.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış yorumlar onaylanmamaktadır.