Didem Madak Şiirleri – En Güzel 15 Şiiri

Didem Madak 1970 yılında dünyaya gelmiştir. Küçük yaşlardan itibaren şiir yazmaya başlayan Madak, edebiyatımıza birçok eser kazandırmıştır.
Didem Madak Şiirleri – En Güzel 15 Şiiri

En Güzel ve Kısa Didem Madak Şiirleri

Didem Madak 8 Nisan 1970 yılında İzmir’de dünyaya gelmiştir. Küçük yaşta kanserden dolayı annesini kaybeden şair, erken yaşlarda kendisini şiire adadı. Annesini kaybetmesinin travmasını şiirlerine de yansıtan Didem Madak 23 Temmuz 2011 yılında kanser hastalığına yenik düşerek hayatını kaybetti. Didem Madak, yazdığı şiirler ile birlikte edebiyatımıza birçok eser kazandırmıştır. Bu içeriğimizde sizler için en güzel ve kısa Didem Madak şiirlerini derledik.

Didem Madak Şiirleri;

1. İris'in Ölümü

bugün kalbimi eski bir plak gibi

öyle çok tersine çevirdim ki

 

bazı şarkılar vardır

cızırtılı bir yağmur gününü anlatır

uzaklarda süren sarı yağmurluklu bir hayatı

deniz bazen kendini kaldırımlara fırlatır

o zaman bir yavru yengece bakan

insanların şarkısı olurdu o şarkının adı

keşke ismim iris olsaydı

keşke ismim herkese

sarı yağmurluğuyla koşan hayatı anlatsaydı

 

bazı şarkılar vardır

ellerim kocamanlaşır, tuhaflaşır

işte o ellerimle herkese

çamurlu şiirler uzatsaydım

hepsi çok kirli olsaydı tanrım

 

bazı şarkılar vardır

kırmızı akşamsefalarını anlatır

karanlığın kalbinde yalnız, açmanın acısını

komşu kadınların basma elbiseli konuşmalarını

geceyi onlar bahçeye taşırdı

ben ne zaman öleceğim tanrım

sabah olunca mı

keşke birkaç dakikayı ipek mendillere sarıp saklasaydım

irileşen, gitgide irileşen ağaç gibi

ismi nedensizce iris oluveren bir ağaç gibi

şu odanın ortasında dursam

saat kuleleri dökülürdü dallarımdan tanrım

artık sarı yaprakların ölü olduğuna inanmıyorum

 

bazı şarkılar vardır

kanatlarında yağmuru taşıyan kelebeği anlatır

kırmızı bir çakmak gibi neşeli ölmek olurdu

o şarkının adı

ardında yalnızca nemli sigaralar bırakmanın acısı

keşke ismim iris olsaydı

keşke ismimin bir anlamı olmasaydı

 

herkes çıkarsın kalbini

o çirkin mücevher sandığından

ve herkes onu birbirine fırlatsın tanrım

Didem Madak Şiirleri


2. Ağlayan Kaya

Ben şiirin nefer taşı

Büyük bir Amerika keşfettim ruhunuzda

Ben başarıların Kristof Kolomb’u

Ne duruyorsunuz hadi alkışlayın!

 

Cennete gitmek isterdim otostopla,

Cinnete kadardı tüm yollar oysa,

Tüm hayatı okşamak isterdim kedilerin şahsında

Tüm sarı, tüm kara, tüm yumuşak.

İlk sevgilimle bir kilisenin bahçesinde buluşurduk.

Bir mezarlıkta öpüştük ilk defa,

Rengarenk boncuklar saçılmıştı benden her tarafa,

Kapkaraydı ama toprak.

Binlerce ruhu taciz etmiş bir ilk aşk

Tanrım sorarım sana neye yarar?

İpek yolunda ipektim o zaman

Baharat yolunda baharat.

Aşk kırmızı atlastı,

Ten Greenwich başlangıç meridyeni

Yağmur yağardı, durmadan yağmur

Coğrafyadan da anlarım, hadi alkışlayın!

Keşke aşk şiiri yazsam

Ne güzel,

Aktarlara tarçın diye satardım

Ticareti de öğrendim bakın,

Hadi alkışlayın.

 

Cesaret sanırım bir çeşit esaretti,

Iskat edilmekti mirastan

Tüm malvarlığını veremli kıza bırakmak

Ananın vasiyetini çekirdek külahı olarak kullanmak

Korkuyorum ama artık

Hadi alkışlayın!

 

Cesaretim bir süredir gözaltında

İhzar müzekkeremi kendim yazdım

Tehlikeli sayılmam artık.

Kalbimin kalın kitabının arasında kuruttum

Onu orada

Beş parmaklı bir çınar yaprağı gibi unuttum.

Kalbim!

Şiirimin Hacer’ül esved taşı

Hadi ama baylar,

Bakın kaldıramıyorum,

Yardım edin de şunu yerine koyalım.

 

Hay!

Keşke susmanın muhabbet kuşu olaydım.

Ters Pinokyo olmak istiyorum Gepetto Usta

Kötülüklere boğulup

İnsanlıktan çıkmak istiyorum artık!

Kafam karışık ama

Yetişir!

Bir beyaz balinanın karnında uyumak istiyorum artık.

Camdan papuçlarım kırık..

 

Prens de bulamaz beni artık.

Hayata söyleyin bundan sonra gitsin

Anlamını masallarda arasın

Hay!

Ben sizin ruhunuza çiçek aşısı yapayım

Da çiçekler açsın ruhunuz.

Hadi alkışlayın!

Biliyorum hala biraz safım.

 

Keşfettim

Küçük ruhlarınızdaki büyük Amerika’yı

Hadi alkışlayın!

BU SİZİN BAŞARINIZ.

Didem Madak Şiirleri


3. Samson Ve Dalila

Heceleme beni artık Allah’ım

Bırak okunaksız kalayım

Kaderimin hepsi pek iyi olmasın varsın

Bak, ömrüm eriyor işte

Çocukluk fotoğrafımdaki kardan adam gibi yanı başımda

Bak, ilkokul talebesi kalbimden

Yine karne parası istiyorlar

Bir gecekonduda oturuyor kalbim oysa

Yağmur yağdıkça

Bir gecekondunun damı gibi içine doğru ağlıyor

 

Saçlarımda dolunay taneleri eriyor

Saçlarımda bir kızılderili reisi

Oturmuş barış çubuğu tüttürüyor

İsmi: Mehtapta öpüşen iki sevgili

Kalbim küs oysa, kalbim yalnız bir kovboy

Nedense şimdi evinden çok uzakta

 

Saçlarım düşler görüyor

Rengarenk uçan balonlar havalanıyor her telinden

Saçlarımda kiraz bahçeleri

Salıncak kuruyor dallarına çocuklar

Hep ben düşüyorum, hep ben,

Ben:

İsmim kara bereli iki çocuktan biri

Ben çocuklardan biri,

Fazla yaramaz.

Ne zaman ağlasa

İskambil kupası damlıyor gözlerinden

Rest diyor hep, rest. Ne demekse?

Ben çocuklardan biri,

Fazla yaşamaz

Ne bir sarmanı var okşayacak

Ne zamanı.

Zamanı sarışın bir kedi olarak yarat baştan Allah’ım

Bırak okşayayım.

Esirge ve bağışla beni gerçekten

Bırak düşlerimde kaybolayım.

 

Bir boş beşik hikayesinin olmayan çocuğuyum.

Kanadı kırılan kartal da benim beddua etsem.

Bir ağıt olarak yak beni Allah’ım

Parmaklarına kına olayım hayatın.

Affet bu siyah ve transparan duayı.

Ben zaten gecenin arka cebinde falçatayım.

Didem Madak Şiirleri


4. Çalıkuşu’nun Z Raporu

Kedi ve kasımpatı kokuyor bütün sokaklar

Dilinin dönmediği duaları sayıklıyor

Zeyniler Köyünde Çalıkuşu şimdi artık zaman

Yağmur yağıyor durmadan

Ağlıyorum kaşarlanmış bir masumiyet olarak

Bir çılgının

Kedilerin ruhlarımızı okuduğuna inandırmaya çalışan herkesi

Bir elimde tabanca

Bütün dualarım delik deşik.

 

Başörtülü bir anne olarak bekliyorum,

Ruhumun şark hizmetinden dönüşünü

Mahalle kavgalarına karışmadan.

Kocaman bir kabakla boğuşuyorum bazen,

Doğruyor ve kızartıyorum onu

Günler Külkedisi, akşamları kömür yakıyoruz

Hikayeme bir hayat yazmak istiyorum

Pek de inandırıcı olmayan

Hayatıma bir ölüm.

Ihlamur göndermek istiyorum ruhuma, yün eldivenler

Geçmişim:

Romantik radyo dinleyen o eski arkadaşım.

Limon ağaçlarından bahsetmek istiyorum son bir kez daha

Beni masalların ortasında bırakıp giden ruhuma.

 

Otobüs duraklarında yağmurlar bekliyor beni,

Yağmurla beraberliğimden doğan

birinci ve yüz bininci hayaletim

Ucu ısırılmış bir simidin acısını durmadan

O kadar çok, o kadar çok hissediyorum.

 

Fareler yer altından fırlatılan havai fişeklerdi

Haberler getiriyorlardı, hep kötü haberler

Akşamları günahkar yazarkasalar kadar

Z raporları kadar uzun şiirlerim.

Elinde bir paket çubuk krakerle geçmişim

O eski arkadaşım

Yıkanmış midesiyle

İskambil kağıtları kusan, zarlar

Maça kızı ve pis yedili sayesinde

Kaç kere ölümle randevulaştı.

Plastik çiçeklerle ziyaretime geldi hayat

Semt pazarından alınma hırkasıyla

Her bastığında gıcırdayan tahtalarıyla

Öyle çok sevdim

Binlerce kapıcı karısından birinin ismiydi sanki kader

 

Delirdiğim altyazı şimdi aynalarda

Vazgeçtim sonunda hep tura gelen uğur paramdan

Yazık, hiçbir şair bir çiğ tanesi kadar bile sızamadı kağıda

Kayıp şiirlerim gül resimleridir şimdi

Yazık, bir son mektup bile bırakmadan gitti

Zeyniler Köyü’nde Çalıkuşu şimdi zaman.

Didem Madak Şiirleri


5. Şimdiden Bir Hatırasın

Şimdiden bir hatırasın

Bulutsa, tozsa, uçarsa

Bütün (aşklar) paranteze alınsın

Rüzgar çanısın, rüzgarın diline dolanırsın

Ne bir şarkısın,

ne de dillerde nağme adın

Artık bazı şarkılar kadar yaralısın

 

Günler izmarit diplerinde biriksin

O zaman mutlaka bir trenle gelirsin

Köpüklerdensin, mavisin, sakinsin

istesen suyun tenine bitişirsin

ellerimi bıraktım, artık bunu sana yazsın

İçimde iki yaşlı balık varsa,

İçimde biri pulsuz, iki balık varsa

Biri sensen, gelirsen ve yok edersen

Bunu yazmak istiyorum sana

Sonra postalamak istiyorum

Pulsuz bir zarfla

Hiçbir mektup artık ikna etmiyor beni hayata

 

Bu kırmızı oyalarla saçlarımda

Beyaz bir tülbent gibi kalırsam

tenimde, süzemediğim tortularla

Gün olur sararırsa sayfalarda

Bıraktım ellerimi, sana bunu yazsın

Şimdiden bir hatırasın

 

Kırık kalplerle süslü bir sayfaysan

Camsan, saydamsam, beni kırarsan

Simlerimle sevişirim seninle

O süslü sayfaların üzerinde

İçimde iki mutlu yıl varsa,

İçimde biri simli iki kadın varsa

Sen, gelirsen ve yok edersen

Bunu yazmak istiyorum sana

sonra postalamak istiyorum

Simli bir yılbaşı kartıyla

Hiçbir mektup artık beni, ikna etmiyor hayata

 

Şimdiden bir hatırasın

Açmışsa bir sardunya saksıda

Bütün (aşklar) paranteze alınsın

Bıraktım ellerimi, artık sana bunu yazsın

mektuplar postaya takılırsa...

Ey aşk sen

Artık bazı şarkılar kadar yaralısın.

Didem Madak Şiirleri


6. Kalbimin En Doğusunda

Aşkın kanununu tahsil etmiştim kalbimin en doğusunda

İçimde yağmur duasına çıkmış birkaç köy

Birkaç köy sular altında.

Kalbimin doğusu,

Her resme güneş çizen bir çocuktu.

Gam yükünün kervanları yürürdü dudaklarımda

Kavruk ve çatlaktı dudaklarımın toprakları.

Ölümün ötesinde bir köy vardı

Orda, uzakta, kalbimin en doğusunda

Şimdi bana yalnızca

Dertli türkülere duyduğum karşılıksız aşk kaldı.

 

Güzel beyaz bir tay doğururdu her sene hafızam

Yorgundu oysa

Durmadan, durmadan hatırlamaya koşmaktan.

 

Kalbimin doğusunda bir yalan dünya vardı.

Okyanusları mavi olmayan.

Benim için hayat,

Kalbi kalpazanlıktan kırk sene yatmış çıkmış bir adamdı.

Geçmişim acıyor şimdi, yalnız benim değil

Benim ülkemin geçmişi de acıyor mesela.

Bilirdim oysa ilk badem ağaçları çiçek açar baharda.

Bilirdim çiçek satan çingene kızlarını

Onlar bütün şimdileri, bütün zamanlara

Bir gül parasına satardı.

Oğlan kıza bir gül alsa

Bilirdim odur en kırmızı zaman.

Adına aşk diyorlardı

Kalbimin en doğusunda bir yalan dünya vardı.

 

Kim bir şairi kırsa

Şair gider uzun bir dizeyi kırar mesela

Bilirim kim dokunsa şiire

Eline bir kıymık saplanacak.

Bilirim kırılmış dizeleri tamir etmez zaman

Yorgunum oysa

Durmadan kendime bir tunç uyak aramaktan.

 

Aşkın kanununu tahsil etmiştim kalbimin en doğusunda

Boş salıncaklar gibi gıcırdayarak konuştum karanlıkla

Kediler gibi mırıldanarak.

Alkolden bir denize bıraktım kalbimi

Kırmızı bir sandal gibi,

Arka sokaklarda sarhoş konuştum karanlıkla.

Avuçlarımla konuştum,

Allah büyüktür diyen insanlar gibi.

Kedi dili bisküvilerinin bir pastayla konuşması gibi

Yumuşak ve kremalı konuştum onunla.

Baharda leylaklar açardı boynumda

Mor ve pembe konuştum karanlıkla

Gece açılıp gündüz kapanan bir parantezdim,

Sözler vardı içimde işe yaramayan

Sözlerle konuştum karanlıkla...

Önce söz yoktu kalbimin en doğusunda

Sözler...

Bir yağlı urgandı acıyı boğmaya yarayan.

Didem Madak Şiirleri


7. Annemle İlgili Şeyler

Sevgili Anneciğim,

Binlerce kez açıldım, binlerce kez kapandım yokluğunda

Kocaman bir dağ lalesi gibi

Ve kapkara göbeğini dünyaya fırlatacakmış gibi duran.

 

Şimdi mucizevi bir yerdeyim

Muc’ın ucuz evinde

Sanki mürekkebi rutubet olan bir kalem

Duvarlara hep senin resmini çiziyor

di’li geçmiş zamanda birçok resim,

Hep gülümsüyorsun

Aklının ortasında mavi bir yıldız varmış gibi

Ve o yıldız karanlık bir şubat akşamında

Durmadan soluyormuş gibi

 

Hatırlar mısın?

Mavi saçlı bir tanrı gibi severdim Burdur Gölü’nü

O göl şimdi içimde kocaman bir anne ölüsü.

Vişne bahçeleriyle dolu,

Neşeli bir şehre benzerdi senin sesin.

Bazen ölmek istiyorum

Beni yeniden doğurman için

İri, ekşi bir vişne tanesi gibi.

 

Kış başında bir ton kömür yığarlardı kapıya

Bazen görülen rüyalar gibi kapkara

Bir ton rüya çıtırdarken

Sen kar yağmadan önce başkaydın,

Kar yağdıktan sonra bambaşka.

Sanki hep buluğ çağındaydım.

Kuşlar zaptederdi her yeri, sabahları

Binlerce kez söylerlerdi söyleyeceklerini

Bizim hiç anlayamayacağımız bir şeyi

Senin şarkıların aç kuşlara buğday saçardı

Kediler yusyuvarlak dururdu karın ortasında

Kar manzaralı bir resmin ortasında durur gibi

Gri kediler sarmıştı etrafımızı, gri dağlar...

Bir tek senin çocuklar üşüyecek rengi saçların vardı.

 

Ben bu eve Muc’ın ucuz evi diyorm

Yokluğunda böyle oldum.

Mucize öldükten sonra buraya taşındım.

Ve inan

Muc bu evi bana çok ucuza verdi.

 

Yaşasaydın, hayatının ortasına

Güller yığan bir adam olsun isterdim babam.

Sen bir çocuk romanı annesi ol isterdim.

Ölü mısır tarlaları hışırdıyordu

Ve kalbimde çıngıraklı yılan sürüleri

Diye başlayan bir çocuk romanında...

Şalına sarınırdın toprağa sarınır gibi

Erken öleceğini biliyordum bana bırakmak için,

Bu acımasız ölü anne sesini

 

Şimdi mucizevi bir yerdeyim

Zaman bir salyangozun vücudunda yaşıyor burada

Ve çok ağır ilerliyor.

Yüzümdeki çillerden başka

İsyan eden biri yok hayatımda.

 

NOT:

Ölen her kadın için bir şiir yazdım.

Onları Muc’a evin karşılığında verdim

Çok ucuza.

Artık bütün üzgün oluşlarımın adı:

ANNE!

Didem Madak Şiirleri


8. Bıktığım Şeyler ve Yeşil Fanila

Gözlerin bir yeşil fanilaydı balkonda uçuşan

Sicim yağmur taklidi

Bıkmıştım zor geçen kışlarımı anlatmaktan

Bardağa birkaç çiçek ıslamaktan.

Parmağımın ucunda kırmızı kenarlı bir bulut

Onu uzatırdım sana, yalnızlık gibi iri bir damla

Parmağıma düşen bir damla kandı aşk.

 

Seni sevince pazara çıktım sevinçten

Enginar aldım “süper enginarlar” diye bağıran adamdan

Oturup ağladım sonra, şaşırdın.

Bu “süper” oluşta canımı acıtan bir şeyler vardı.

Canımın acısıydın.

Ben bir tek o canı unutmamak için her şeyi hatırlamıştım.

Sevişmiştik.

Evde binlerce tespih böceğinin ayak izleri

Sevişmiştik.

Biri başımdan aşağı pırıltılarla dolu bir sözlüğü

boşaltmış gibi

Seni sevince kıpırdayan her şiiri

Kahverengi bir çaydanlıkta saklıyorum.

 

Sonra gittin.

Birlikte kışlıkları naftalinleyecektik.

Söz vermiştim unutmayacaktım gözlerini

Bir yeşil fanila gibi ipte, alıp ütüleyecektim.

Herkese iyi akşamlar demeyi öğretecektim gözlerine.

Sonra gittin.

Çocuk oldum bir daha, ağladım.

Kaç şiir, kaç kere sular altında kaldı.

Kitaplar, aşk, her şey.

Her şeyi son bir kere daha kurtaramazdım.

Keşke nane şeker gibi mentollü bir buluttan doğaydım

Sonra gittin.

Beyaz bir küf büyüdü evde, tersten yağan kar gibi.

Keşke dünya toz şekeri ile kaplı olsaydı.

Çocuk oldum sonra ağladım, yağmur bile beni ayıpladı.

Söz dedim, söz verdim.

Ruhumu gömdüğüm yer hala belli.

Güneşi özledim, sonra seni

Keşke gölgesine razı bir fesleğen olaydım.

 

Sonra gittin

Gözlerin bir yeşil fanila unutulmuş balkonda

Sicim yağmur taklidiydi

Artık iyice inceldi.

Didem Madak Şiirleri


9. Kedilerin Alışkanlıkları

Kayboluşumun beşiğini sallıyorum bu akşam

Büyüyor yavaş yavaş

Sırtında parmak izleriyle zamanın

Bir tekir kedi ile beraber

Seyrediyorum hayatı:

O meleklerin cebinden düşen anahtardı,

Son zikrin halkası

Allah’ın son hatırası

O bizim kaçırdığımız fırsattı

Uğurböcekleriyle parmak uçlarında

Küçümserdi hep ona olan aşkımı

Gözünün yaşına bakmadan şimdi ben

Kovuyorum ihtiyarı

 

Ardımda kırık bir ayna

Üvey anneleri hayatımın.

Batsın diye güneşe tempo tutan o kız çocuğu...

Evden kaçışımın pembe spor ayakkabıları vardı.

Hüzün neydi sanki o zaman

Artık kullanılmayan dikiş makinesi annemden kalma.

Ölüm neydi sanki o zaman

Bir önseziden başka.

Evden kaçabilirsin artık çocuk,

ama kaderden asla!

Babam

Çıkarılmış bir adam bütün fotoğraflardan

Kader neydi sanki o zaman,

Masada açık unutulmuş

Turuncu kulaklı bir makastan başka.

Bir ağaca bakıyorum şimdi

Başladığı yerde bitiyor dünya

Alışıyor dil şimdi

Azı dişin bıraktığı boşluğa.

Bastırıldı nihayet hayatın kadife kalesinde çıkan isyan.

 

Söküyorum şimdi sözleri birer birer

Kalpten kalbe giden yolu kapayan

Kalbim, anlatılmaktan usanmış,

Yıldızı sönmüş bir komedyendir artık,

Dilencinin önünde kahkahalar atıyor,

Kirli bir mendille çıkınlanmış şimdi dünya.

Hayretle bakıyorum kedinin gözlerindeki çapağa,

Geri vermiş hayata çaldığı şiirleri,

Ne zaman aşkı tersinden okusam

Anlıyorum kediler bile meğer alışmış bu yokluğa

Sallayıp duruyorum bu akşam kayboluşumun beşiğini,

Gönüllü hemşire birinci sigarasına.

 

Sarhoşum kadehlerde biriken tozla

Çekil diyorum kağıda, çekil,

İçer ve zehirlenir

Ne zaman gözlerimden mürekkep damlasa.

Kalbime dokunuyorum bir kelebeğe dokunur gibi

Yetmez mi acaba bu dökülen pullar aşka?

Yoksa şu sızıyı

Sobası tüten evin şiirinde mi saklasam?

Şu sardunyanın kırmızı çiçek açışına

Yetmez mi acaba ah kör olmuş bir Türk filminde ağlasam?

Ne zaman sorsam,

Anlıyorum kediler bile meğer alışmış zamana.

 

Dünyayı bir salyangozun izlerinde dolaşsam,

Elimde parlak bir harita

Hiçbir atlasta henüz yer almamış.

Ardımsıra yollara hayalimin kırıklarını bıraksam

Yeter mi bu izler beni kendime getirmeye acaba?

Didem Madak Şiirleri


10. Pollyanna’ya Son Mektup

Pollyanna’ya Son Mektup

 

“Aşk mektupları elbette yakılmalı,

geçmiş en soylu yakacaktır.”

(Nabokov)

 

Muhabbet kuşumuz öldü

Arkasında uçuşan tüyleriyle mavi bir sonbahar bırakarak

Biliyorsun ölüm, mavi boş bir kafestir kimi zaman

Acıyı hangi dile tercüme etsek şimdi yalan olur Pollyanna

 

Uyuyamadığım gecelerin sabahında

Gözaltlarımdan mor çocuklar doğardı

Mor çocuklarıma ninni söylerdi sabah ezanları

Fırtına ters çevrilen şemsiyelere benzerdi

Duaya açılan avuçlarım

Avuçlarıma kar yağardı

Kimi zaman tipi...

Kaç kere avuçlarımda mahsur kaldım.

Birkaç kış geçti Pollyanna

Ben hep mahzun kaldım.

Kocaman bir kardan adam yaptı içime bir çocuk şair

Tuhaf şarkılar mırıldanarak: Şiirime kenar süsü olsam ben

Bir kenar süsünün gülü olsam ben

Sarı deftere tuttuğum bir günlük

Aşk olsam ben...

 

Sonra yazları

Yaseminlerle sarmaş dolaş bir balkonum oldu

Balkon yaseminlerle sevişirdi

Rüya hülyayla sevişirdi.

Ben o beyaz ve güzel kokan çadırın altında

Geceyle sevişirdim.

Bir davet gibi otururdum balkonda

Bir beyaz örtü gibi sarardım acılarımı başıma

Ben sevgilisi çile olan bir gelindim Pollyanna

Gel derdim gel, kim olursan ol yine gel...

Çiçekli bir düğün davetiyesi gibi otururdum balkonda

Yıldızlar ürkerdi, titrerdi davetimden

Ayın etrafında beyaz bir hale dönerdi.

Bileklerimi uzatırdım çıplak, beyaz ve inca

Işıktan bir kelepçe istedim yüz görümlüğü olarak Pollyanna.

Secde eden alnımı,

Şarap içen dudağımla öpmek istedim.

Dizlerimde ve dirseklerimde nasır tutan arayışımı

Beyaz bir merhemle ovmak istedim.

Beyaz bir günahtır aramak kimi zaman Pollyanna...

 

İtiraf etmek gerekirse

Domates-biber biçiminde tuzluklar aldım pazardan

Kalp şeklinde kültablaları

Kalbimde söndürülmüş birkaç sigaradan kalan kül

Yetmezdi yeniden doğmaya.

Orhan Gencebay dinledim itiraf etmek gerekirse

Bedelini ödedim ama Pollyanna

İtiraf artık tedavülden kalkmış bir kağıt para.

 

Hayatım bir mutsuzluk inşaatıydı Pollyanna

Çimento, demir, çamur...

Duvarlarımı şiir ve türkü söyleyerek sıvardım.

En üst kattan düşerdim her gün

Esmer bir işçi gibi dilini bilmediğim bir dünyaya

Hayatım bir mutsuzluk inşaatıydı Pollyanna

Sana ve mutluluğa yazılmış mektuplarıma

Cevap beklediğim zamanlarda.

 

Benim bir köyüm olmadı.

Hiçbir şehir karlı sokaklarıyla bana

Pazen gecelik giymiş bir anne gibi sarılmadı.

İstanbul’u evlat edinsem

Benimsemezdi nasıl olsa otuz yaşında bir anneyi

Yüzyıllarca yaşamış bir çocuk olarak.

Mütemmim cüz olamadım hiçbir aşka Pollyanna

Bir kitaba bir cüz olamadım.

Yukarıdan aşağı, yedi harfli battal boy bir intiharı denedim.

Hiçbir bulmacayı tamamlayamadım.

Bir kediyi okşasam ellerim yumuşardı

Biri okşasam bir yumuşardı.

Bire “BİR” olamadım.

 

Fırfırlar olmalıydı oysa hayatımın kenarında Pollyanna

Kırmızı puanlı bir şiir olarak uyumalı, mor puanlı

uyanmalıydım.

Pişman olmamalıydı orada olmalarından yeşil farbelalarım.

Bir çingenenin çıkardığı dil olmalıydı şiirlerim.

 

Sana bu son mektubu,

Artık senden mektup beklemediğimi söylemek için

yazıyorum Pollyanna

son şiirini yazmaya cesaret edememiş bir şair olarak.

Didem Madak Şiirleri


11. Karınca Kumu

Işıl’a....

 

Yine gittin o karanlık odaya

Karanlık uykularına.

Sen hep gülerdin oysa, gülüverirdin

Bir bakardım eğilmiş su içiyor

Gamzelerinden kuşlar.

Bir bakardım gözlerinde

Güneşli ve sıcak iki hurma.

Bir bakardım hayata dikleniyor

Diktiğin horoz ibikleri saksılarda.

Biriciğim, kardeşim ne oldu sana?

 

Karşıyaka vapurunda alıştı dilim en çok acıya

Acı çaylar içer ve bakardım karanlık sulara

Bir balığın uykusunu düşlerdim

Karanlık sularda kaybettiği rüyaları,

Sigaramdan kopup giden iki kıvılcım

Merak ederdim ne konuşurlar aralarında?

Sen beni hep merak ederdin,

Sen beni hep yemeğe beklerdin,

Seni sıcacık evimizde bulduğumda

İki kıvılcım buluşmuş gibi olurdu

Balığın karanlık uykusuyla.

Bir kesmeşeker koymuş gibi olurdun sanki

Dilimin ucuna.

 

Berekettir diye hani geçen hıdrellezde

Karınca kumu toplayıp getirmiştin

Kimse bereketi öyle getirmedi bana

Küçük, küçücük bir torbada

Az gerçi cüzdanımda hala kağıtlar,

Ama bozuklar harmandalı oynuyor,

Zil oluyor parmağımın ucunda,

Küçücük insanlar şimdi cüzdanıma her bakışımda

Neşeli bir ateşin üstünden atlıyor.

Kardeşim, biriciğim, kimse yoksulluğu benim için

Böyle sevimli kılmadı şimdiye kadar.

 

Kötü rüyalar görürdüm durmadan

Bağırırdı bir yaşlı kadın:

“Mavi alevlerin ortasına,

Bu kırmızı elbise giymiş kadın yakışır.”

Sanırım birileri beni yakacak

diye tuttururdum sabahları.

Ateş iyidir derdin sen, başarıdır,

Çok şeyler başaracaksın.

Kardeşim, biriciğim sen olmasan,

Ablanın kabuslarını kim hayra yorardı?

 

Yine gülsen, gülüversen,

Ben böyle saymazdım

çarşafımdaki kırmızı gülleri o zaman,

Sayıyorum, sayıyorum

Hiç bitmiyor güller,

sensiz hiç bitmiyor zaman.

Çıksan o karanlık uykudan,

Kilerde fazla güneşimiz kalmış mı bir baksan.

Bütün serotonin geri kalım inhibitörleri birleşseler

Geri alamazlar çünkü,

hayra yorulmuş bir rüya kadar sevinen hayatı,

geri alamazlar bir avuç karınca kumunun huzurunu.

Didem Madak Şiirleri


12. Kurbati

Gece lambası kırmızı bir kadın yapıyor beni

Oysa limon ağaçları bahçede küçük sarı güneşler taşıyor.

Dokunsam bile onlara yanmam. Ne tuhaf!

Bir oyuncak ayım vardı, ismi Işıldak.

Bir kızkardeşim vardı saçları simsiyah

Ne tuhaf böyle hatırladıkça herşeyi,

Ağrı Dağında saçlarımı karla yıkamak.

Kırmızı bir mum olsam yakışırdım şamdanıma

Oysa çok üşüyor ellerim bu akşam...

 

Martılardan duygulanmadım hiç, ne tuhaf!

Ben belki denizden bile eski biriyim.

Başka isimler bulmak isterdim martılara

Kirloş mesela kirloş desem artık onlara.

Kasapların perdeleri boncuktan

Et. Kan. Ve o boncuklu şıkırtılar

Ne tezatlı bir şey, ne tuhaf

Ne tuhaf acıyla hiç konuşmamak.

 

Gece lambası kırmızı bir kadın yapıyor beni

Herşey şimdi itiraf edilmeli:

Kocam bir çingeneydi.

Eşiniz bir çingene mi hanfendi? diye sorarlardı.

Hayır efendim derdim, hayır eşim bir sanatkardır.

Eski yırtık gecelikler, eski yırtık çarşaflar

Eski, yırtık bir sızıyla sevişirdik.

Herşey şimdi itiraf edilmeli:

 

Bir picaması bile yoktu benim kocamın baylar.

İnsan çingeneyse, yani ruhu çizgiliyse

İnsan acıyla yalnızca sevişebilir baylar!

Soruyorlar. Soruyorlar:

"Ellerin neden titriyor sevgilim"

Bilmiyorlar doğmadan öldürdüğümü üç-beş çingeneyi.

Üç-beş dünya kaldı artık aramda dünyayla

Artık açıklayamam bir türlü.

Ne tuhaf geçmişim kırmızı bir kadın yapıyor beni.

Herşey şimdi itiraf...

 

Bulurlar sabaha siyah, çirkin bir balık olarak

Açıklayamazlar artık beni bin türlü.

Bilmeyecekler, bilmeyecekler bir çingenenin

İsmini vererek kendime öldüğümü.

İsmim...İsmim...İsmim Kurbati.

Didem Madak Şiirleri


13. Mahallede Bomba Patlıyor

Mahallemizde bomba patladı

Martılar çok uçtular

Mahallemizin çığırtkan gözyaşları olup havaya saçıldılar

Bu bir çocuk romanıydı, artık anlaşılmıştı

Çocuk sonunda ölecekti, geleneklerimize göre

Son duası olarak patlamış mısır sunacaktı tanrıya

Bu bir oyun romanıydı, bir araf

Sırtından bıçaklanacaktı daima çocuk

Sendemibrütüs balığı kızartacaktı şiirin kara tavasında

Yanında roka, üstüne tahin helvası

Şangur şungur bir romandı bu, anlaşılmıştı

Gözlerdeki buğu camlar gibi kırılıp inecekti aşağıya.

Biz de ölmüş olabilirdik dedi Leman

Bu söz nedense aklımda kaldı.

 

Bazı geceler uyanıp sigara içiyorum karanlıkta

Odamdaki aynada yanıp sönen küçük kırmızı bir yıldızım

Musevi bir kadının ruhu dolaşıyor evde, ya da Müslüman

Ya da ateist bilmiyorum

Gelip yamuk tabloları düzeltiyor, biraz çorba içiyor mutfakta

Sanırım yağmuru yapısalcı bir yaklaşımla karşılıyor

Saçma bir kadın, anlaşılmaz

Ama iyidir saçmalamak dostlarını satmaktan

İyidir adanmak, yalandan

Bir çocuk romanı olarak anlaşılmıştım artık.

Didem Madak Şiirleri


14. Mr.parkinson

Hergün uzak ülke kırpıntıları dökülür

Güneşin ceplerinden.

Yoksul aile babası cebi gibi,

Biraz kasvetli ve susam kokulu.

Sanki gretagarbo artisti ölür gibi

Gün batana dek karabasanlar dolaştırır

Sokaklarda hırdavatçılar,

Gecenin her köşesinde sarhoşlar gündüzü kusarlar.

Güneş vergi iade zarflarında saklanır.

Ucuz elbise askılarında tiril tiril

Amortiden bir deniz sallanır.

Sabaha karşı nemli bir ıslık,

Bir köşede siftinip duran sokak kedilerinin

Tüylerini tarazlar.

Yampiri bir yağmuru seyreder

Dizilip rengârenk, pis kediler.

Boyozcular

Elleri yağlı, gözleri yağlı,

Gönülleri yağlı pis adamlar.

Güvenoyu alamamış martılar.

Kemeraltı çarşısına alışverişe çıkarlar.

Otuziki yerinden bıçaklanmış aşklar damlar gözlerinden.

Kulenin altında bekler her öğlen Mr.Parkinson.

Bu şehirde adamın biri

Her öğlen bir deprem bekler.

Didem Madak Şiirleri


15. Yüzüm Güvercinlere Emanet

Gecenin vitrinine konulmuş

Büyük bir yakut parçasıydı sabah

Mahalle kahvelerinde

Sıcak çaydan adamların

Yüzleri ağarırdı ilk ışıklarla

Gençlerin güzellerinin makbul olduğu

Tek ülkeydi ülkem

Benimse yüreğim

Koltuk altına sıkıştırılmış,

Yenik bir tavla maçı ertesiydi.

 

Kumların görmeyeceği yerlerime dokunurdu sabah

Akşamdan kalma titrek ellerini

Sevecenlikle dolaştırırdı kirlenmiş atmosferimde

Dişler arasında çıtırdayan bir çekirdek gibi

Açardım gözlerimi birden

Kırık tahta masalara öykünür, bir sigara yakardım

Dudaklarıma yapışır, yakardı dudaklarımı

Gu-guk-guk! gu guk-guk! taneleri

Sarhoşluğuyla avunurdu tırnaklarım

Bardak diplerinden vişme-cin pıhtıları kazırdı

Herşey açıklığa kavuşurdu

 

Gözlerim ormanda kaybolmuş çocuk gözü renginde

Acemi ve pazartesi olurdu

Kara sürmeler çekerdim gözlerime

İzinliydim nasıl olsa dezavantajı bol şiirler yazmaya

 

Tartıl be abla! derlerdi

Karınca gibi ince belli çocuklar

Güvercinlere yem at

Sevgiline bir gül hediye et

Bulvar yolundan geçen otobüslere

Hiç binmemiş olduğumu bilmezlerdi

Üzümlerden ayrı bir üzümdüm

Bilmezlerdi

Bir üzüm yüzsüzlüğüyle:

Tartın beni derdim

Tartardı çocuklardan biri

Binalar eğilir bakardı iç çekerek

Camları ışıldardı.

Küçük, nasırlı bir avuçtan

Avuçlarıma dökülürdü tüm şehir

Alır yüzüme sürer

Güvercinlere emanet ederdim yüzümü

Aç gagalarını ıslatırdı gözyaşlarım

 

Kurumlu bir saat kulesi kur yapardı bana,

Çeyrek geçmişiyle övünen o topal.

Bir gül uzatırdı çocuklardan biri

Ellerimden güle yalnızlık batardı

İçi bulanırdı yalnızlığımın

Kusardı serseriliğini en görkemli meydana.

Didem Madak Şiirleri

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Victor Hugo ŞiirleriPir Sultan Abdal Şiirleri
İlhan Berk ŞiirleriHaydar Ergülen Şiirleri
Murathan Mungan ŞiirleriErdem Bayazıt Şiirleri
Behçet Necatigil ŞiirleriNeyzen Tevfik Şiirleri
Yusuf Hayaloğlu ŞiirleriCahit Sıtkı Tarancı Şiirleri

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış yorumlar onaylanmamaktadır.