Cahit Zarifoğlu Sözleri | Cahit Zarifoğlu'nun Güzel Şiirleri
Cahit Zarifoğlu Sözleri
Uçmayı öğrenmeden göçmeye mecbur kalmış bir kuş gibi kalbimiz.
Bir incelik gösterin, incinmesin yüreğim.
Biz, sakalları şiirle karışık, yüreği Allah’la barışık adamları sevdik.
Takdir-i ilahi deyip teselli bulmuşlar elbet demişler gerekse bize bir yük taşıyan, Allah bir tane daha kısmet eder.
Bazı insanların hayvandan bile aşağı olması mümkün, eğer kalbinden merhametin zerresi kalmamışsa.
Şu küçücük kalpte nice hakkın yüklü.
Acını yaşa, öfkeni de yaşa ve seyret. Kendini sakın bastırma, öyle suyun üstünde akan yaprağa bakar gibi bak.
Bitti o şiir, başka mısra gerekmez.
En Etkileyici Cahit Zarifoğlu Sözleri
İnsan sevmeli… Bazen bir insanı, yahut bir ağacı ya da kanadı kırık bir kuşu… Zaten sevmese insan olur mu?
Şöyle olmuş: Ben sen demişim, sense sen.
Umudumuz, acımızdan daha büyük olmalı.
Kim çizebilir senden başka senin yaşamını.
Merhamet capcanlı bir kuştu insan kalplerinde.
Cahit Zarifoğlu Dini Sözleri
Beni kabullen, kendini yanına al, gidelim.
Sen dağ gibi kurul ben zerre bir yer tutayım.
Kapı aralığından baktığımda görebildiğim en güzel şeydir yaşamak.
Tek güvencemiz Allah’tır. Başka güvencemiz yoktur.
Nereye kadar kendinden kaçabilirsiniz. Ya bir daha geri dönemezsen…
Neden diye sormayın hemen… Onu ben kendi kendime de açıklayabilmiş değilim henüz.
Tarifini sorsalar… Her baktığımda, ilk defa görüyormuşum gibi… Az kalsın ölüyormuşsun gibi…
Sen benim en çok saklandığım, sen benim durup durup saplandığım.
Gecelerimizi ağırlayamaz oldum.
Allah, taşıyamayacağımız derdi ömrümüze, yaşayamayacağımız aşkı gönlümüze vermesin.
Dedim ya… Oturuyorum sadece… İyi ki etrafımda kalbimi tanıyanlar yok.
Her fikrin karşılığı bir duygu vardır.
Evet, hatırladım küçük basit şeyler yetiyor kederlenmeye. Ya mutluluğa?
Düştümse sana bakarken düştüm.
Filistin; bir sınav kâğıdı… Her mü’mîn kulun önünde.
Aklımdan çıkmıyorsun dedim. Başka türlüsünü yorgunum anlatmaya.
Kapı aralığından baktığımda görebildiğim en güzel şeydir; yaşamak.
Dedi ki; sen şairsin elindeki bu taş ne?, Dedim ki; şair aşka boyun eğer, zulme değil!
Bir gün ister istemez karşısında olacaksın kaçtıklarının. Dua et o gün henüz mahşer olmasın.
Ayrılıkla başım belada gözlerini çevir gözlerime yoksa ben sensiz bu sessizlikle. Deli gibiyim sensiz bu sensizlikle.
Hayalimin ayağı yere değmiyor henüz. Onun gerçekleşmesine dayanacak, onun yükünü kaldıracak topraklarım yok.
Cahit Zarifoğlu'nun Hüzün Dolu Sözleri
Kalbinizi yumuşatın, ama iradeniz sert olsun. Kelimelerinizi yumuşatın ama nüfuzunuz kuvvetli ve derin olsun.
Ehli takva olun, ehli secde olun. Farzları alenen yerine getirin. Nafileleri kendi nefsinizden bile gizleyin.
Bakıyorsunuz, zulma uğrayanların tek ortak özelliği var; Müslüman oluşları ve zulmedenlere bakıyorsunuz, onların da bir tek özelliği var; Kâfir oluşları veya küfre hizmet edişleri.
Alnı secdeye inen insanların sesleri birbirine bağlanabilirse, ancak o zaman sokaklar, meydanlar ardına kadar açılır.
Düşünün bakalım televizyon karşısında muhallebi gibi gevşemiş bir Müslüman da değil cihat etmek, acaba kalkıp bir farzı ifa edecek kuvvet ve istek kalmış mıdır?
Küçücük oluşlarda, hemen yakınımızdaki selametlere koşacağımıza amansız gururumuza boyun eğip hazımsızlıklar içinde bir dolu ufak sıkıntının altında ufalandık durduk.- ve umutsuzluğun kapımızdan ayrılmaması için az mı çabaladık.
İçimiz bir dolap değil ki açıp bakalım. Açıp gösterelim. Yine de anlatıyoruz ama. Bizi fark edince eşyaların arasına gizlenmeye çalışan bir böceğe benziyor anlattıklarım. Eşyayı kaldırınca kımıldamadan durduklarını görürsünüz. Söylediklerim bir defterin yaprakları arasına kıvrılmıştır. Sayfaları açtıkça onları göreceğimi sanıyorum ama, anlıyorum ki asıl söylediğim şeylerdir altına gizlendiğim. Fark edilmesinden korktuklarımı kapadığım eşyalar oluyor anlattıklarım.
Demek ki dedi gerçek olmasa bile cesaret ölümü korkulacak olmaktan çıkarabiliyor...
Her az konuşan öz konuşmuş olmayabilir, yanılmayın. Az konuşanları bir şey sanmayın sırf az konuştuğuna bakarak. Ya! Keramet bunlarda değil sizde olmalı. Bunu anlayacak olan sizsiniz. Hele konuşan sizseniz bilirsiniz az mı konuştuğunuzu çok mu konuştuğunuzu. Bazıları vardır ki az konuşurlar ama o bile çoktur.
Ağustos böceklerinin de bir görevi var. Evet durmadan şarkılar söylüyorlar, ama azıksız kaldıkları yok. Yiyip içiyorlar ve hiç de karıncalarla çatışmıyorlar...
Umutsuzluk mu,yoksa ince derin bir şikayet mi? Yoksa Faaliyet içinde geçen gece ve gündüzlerimizin bizi bıraktığı anlarda kalbimizi eline geçiren ve henüz mahiyetini anlamadığımız melal mi?
Merhamet capcanlı bir kuştu insan kalplerinde.
Yazarlar bazen daha ilk cümleyi yazdıklarında sonunu getiremeyeceğini anlarlar. Bazen de o cümle ile her şey söylenmiş gibidir. Yazacak tek kelime daha bulamazlar...
Niye yazıyorum ki bunları. İçimiz bir dolap değil ki açıp bakalım. Açıp gösterelim. Yine de anlatıyoruz ama. Bizi fark edince eşyaların arasına gizlenmeye çalışan bir böceğe benziyor anlattıklarım. Gelecektim. Ama daha bir kötü hatıram olsun istemedim.
Bense anahtarı yalnız bende bulunan bir odaya girer gibi okurum şiirimi. Onun hatıraları bendedir.
Değil mi ki, kavuşmalarımız topal ayrılıklarımız koşar adım.
Ben onunla içimden konuşuyorum.
Bir kalbiniz vardır, onu hatırlayınız.
Donuk sam yeli sanılabilir nefesimiz.
Yalnızlık en küçük yaşımızda, misafirlikteki zengin sofraya örümcek kolları gibi uzanan ve ağza yönelen eller arasında (dizinin dibinde oturduğumuz) annenin elini çekerek sininin altına doğru uzatmasıyla ortaya çıkar.
Şimdi bir aşk sahyası salacağım havalara .Derler ki bu adam isyan basıyor damarlara
Zulmedince kendim, lütfedince sen, seni andım hamdettim sana taptım.
Pencereden bakınca toprak ve ağaç görünmeli. Hava tertemizdir, yakınlarda sağlıklı bir dere akmaktadır. İnsan; tabiattaki insan ve eşya dengesine bakarak ve inanç içinde yastığa başını emniyetle koyar. Orada kader rahatsızlık vermez. Tabiata yakın olmakta kabusu dağıtıcı bir güç bulunuyor
İnsan gittikçe daralan dünyasında neden mutsuz. Herkes artık gereğinden fazla büyüyor da onun için mi? On yedi yaşlarındaki delikanlıların bile iki kat yaşlıların ki kadar yürekleri dolu.
O gün gezdim seni ellerimle Söyledin: Geniş vuruyor yüreğin.
En Güzel Cahit Zarifoğlu Şiirleri
Cahit Zarifoğlu'nun birbirinden güzel şiirlerini sizler için bir araya getirdik. Kısa ömrüne rağmen birçok şiir katan Zarifoğlu, ölümsüzlüğü yakalamış şairlerimizden biridir. İşte, Cahit Zarifoğlu'nun en bilinen şiirleri;
Aşk’a Dair
Öyle sofralar gördüm ki
İnsan kasları vardı tabaklarda
O eğik gövdeler önünde yalnızlık
Her şeyi birbirinden uzağa çarpıyordu
Bir kadın
Bir erkek
Gizlice soluyordu
Bir erkek av arkadaşından
Av durgunluğu gibi gösterip saklayarak
Kamışlıktaki sazların arasından
Ilık ve yapışkan fısıltıları
Ayırarak alarak
Urgan gibi bedenine doluyordu
Her şeye benzeyebilirken o
Hiçbir şey benzemezken ona
o ünlü borazan
Başlarsa saçlarımızın diplerinden
Üfürmeye. -Yırtıcı bir hayvan
Kimliği yapışır yakamıza
Bir erkek mi o
Göle yatmış bir güneş demetinde
O mor ışında
Bir köpek ölüsü gibi yatan
Hızla kayan
Yoksa bir yaban ördeği gölgesi mi
Sen Bir Kuş Olur Gidersin Bir Trenle
Uzun bir geçmişimiz var
Hiç yorulmadan
En azından bir kere
Eğlenceli beşik
Ha biz varız
Ha biz maskeli balo
Saygıya durup üstün bir gecede
Bir sır payı katlayıp
Sade bir kahveden
Keyifsiz bir detayın hükmüyle
Ha biz yokuz
Ha biz seferde
Ya bu kez ölenleri görmeliysek
Ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle
Parka dolalım
Park bizi alır önce
Seyrimizden bir sabah kazanır
Eğri fakat daha çok eğrilmez bir şoförle
Sayısız rampaya katlanır
Ya güneşten daha zengin
Sofraya diz çökeriz
Ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle
Oysa sergimize kuşlar gelir uzanır.
Mavi Gök Orada mı
Bakıyorsun kuşlar
Hazır
Sokak lambaları yanık unutulmuş
Bir Kadıköy vapuru hınca hınç insan
Çok geçmeyecek
Martılar beyhude turlar atacak
Kıyılar lağım konserve kutuları
Mısır koçanları
Sevgi aranabilir yine
Korkusuzca say koskoca kederlerini
Bir kuyu bulunabilir
Aklımdan çıkmıyorsun
Sen hâlâ dizüstü
Bunca anıyı besleyerek
Sokaklarda avaz avaz konuşarak kendi kendinle
Mektupları öpebilirsin kırmızı dudaklarınla
Görür gibi olarak açıp baktığımı
Bense şöyle diyorum:
Buradan bir acı kanamış boyuna
Kuşlar hazır
Öncü havalanmak üzre
Şehri gelen bir mevsime bırakıyorlar
O vapur hâlâ hınca hınç
Kimbilir her biri hangi dünyaya sağır
Çok geçmez aradan
Kadınlar kapı önlerinde
Ellerinde meşalelerle
Aydınlatırlar gelip geçen erkek suratları
Yorgun bir sarıyla ben de
Geçeceğim önlerinden
Aklımdan çıkmıyorsun dedim
Başka türlüsünü yorgunum anlatmaya
Telefonlar yan hücrede çalışıyor
Bense kurşunî bir dere
Ağaçlar hayvanlar bile kaygılı
Onu bir mersedesten indirdi kalçasına kadar açılarak
Yapyaşlı bir rum kadın
Her şeyde yanıp sönen bir kıyamet algısı
Haydi koşayım diyorum belki dağılır
Koşuyorum
Sancağımda kendi rüzgârımla ölgün kıpırtılar
Hayır daha sevgili daha sevimli değil
Ne başka bir gün ne başka bir zaman
Çok geçmeyecek aradan
Şöyle diyeceğim:
Bulutlar açmadı
Mavi gök orda mı
Sultan
Seçkin bir kimse değilim
ismimin baş harfleri acz tutuyor
Bağışlamanı dilerim
Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme
Hayat bir boş rüyaymış
Geçen ibadetler özürlü
Eski günahlar dipdiri
Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harflerinde kimliğim
Bağışlanmamı dilerim
Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme
Hayat boş geçti
Geri kalan korkulu
Her adımım dolu olsa
İşe yaramaz katında
Biliyorum
Bağışlanmamı diliyorum
İşaret Çocukları
Yasin okunan tütsü tütüne çarşılardan
Geçerdi babam
Başında yağmur halkaları
Anam yeşil hırkalar görürdü düşünde
Daha ilk güzelliğinde
Alnını iki dağın arasına germiş
Bir devin göğsüne benzer
Göğsünden dualar geçermiş
Çarşılar ellerinde ekmek iğneleri
Cami avlularına açılan
Havuz sularına kapılan çocuklar
Görmeden güneşin bütün renklerini
Götürmezlerdi dükkândaki babalarına
Ocaktan akan kaynar yemekleri
Nenelerinin koyduğu avuç taslarına
Başı ve yüreği şahbaz
Kaleleri ağırlayan kadınların
Süslerini kemerlerini
Başlarını ağırlaştıran
Ağır siyah şelâle saçlarını
Tutunca gençleşirdi erkekler
Sonra insan o ki denizde
Küçük ve büyük nehirde
Bedeni ıslatan afsunlu suda
Önce niyet sonra yıkanırdı
Zaman dert getirdi sulara
İçinde eski balıkların yattığı kayalar
Savaşan insanların elinde
İnce yontulup taşındı balta mızrak şekline
Anam kanları kuruyan
Kavga ayıran bir kargı elinde
Kara ocağın taşlarına
İşaret koydu çocuklarını
Belinde gezdiren babamın
Beyaz yazılarla kazandığı adları
Yüreği korkuyla kuvvetlendi babamın
Unutup genç gelen günleri
Zamanın sürerken çektiği günleri
Çetin bilmecelerle
Sürdü atını şehirlere
Yün gören at güden kadınlar
Ormanlara tepeden eğilen toprak evlerde
Küçük pencereli karanlık dar odalarda
Uzaktan uzayıp gelen kurt seslerinin
Uzağa çekilip giden
Ayazda donan gülmeler içinde
Ormanlarda süt emziren anne
Unuttu gittikçe uzayan çocuğunu
Hep kaçarmış şehirlerin
Demir dağlarına
Uyuyunca toprak beşiğimde
Sahipsiz kalan
Ellerimden kayan aydınlık günlerim
Cahit Zarifoğlu'nun Eserleri
Cahit Zarifoğlu 47 yıl gibi kısa bir süre yaşamış ancak ölümsüz olmayı başaranlardandır. 47 yıllık ömrüne sığdırdığı birbirinden değerli eserleri sizlerle paylaşalım. İşte, kısa ömre sığan ömürlük eserler;
Şiir Kitapları
- İşaret Çocukları (1967)
- Yedi Güzel Adam (1973)
- Menziller (1977)
- Korku ve Yakarış (1986)
- Gülücük (1989)
- Ağaç Okul (1990)
Günlük
- Yaşamak (1980)
- Masallar ve Romanlar:
- İns (1974)
- Serçekuş (1983)
- Ağaçkakanlar (1983)
- Katıraslan (1983)
- Yürek Dede ile Padişah (1984)
- Savaş Ritimleri (1985)
- Motorlu Kuş (1987)
Tiyatro
- Sütçü İmam
Denemeler
- Bir Değirmendir Bu Dünya (1987)
- Zengin Hayaller Peşinde (2006)
Diğer
- Okuyucularla (2009)
- Mektuplar ( 2010)