En Güzel Can Dündar Sözleri, Can Dündar Şiirleri
16 Haziran 1961 Ankara doğumlu Can Dündar, araştırmacı, gazeteci ve belgesel yapımcısıdır. Cumhuriyet Gazetesinin genel yayın görevini yapan Can Dündar, 29 Mayıs 2015 tarihinde Suriye’ye gönderilen MİT Tır’ları ile ilgili “ İşte Erdoğan’ın yok dediği silahlar” başlıklı haberi ile ilgili hakkında soruşturma açıldı, bu habere yasak getirilmiş, Can Dündar casus olduğu iddia edildi. 24 Kasım tarihine gelindiği zaman, Cumhurbaşkanı’nın savcılığa yaptığı bireysel başvuru, Can Dündar’ın gerçeği yansıtmayan haberi ile ilgili suçundan 42 yıl hapis cezası talep edildi. Bu dava 26 Kasım tarihinde sonuçlanmış Can Dündar ile Erdem Gül birlikte tutuklanarak Silivri Cezaevine gönderilmiştirler.
En güzel sözler, şiirler durağında bugün Can Dündar'ı sözleri ve şiirleri ile anlatacağız. Can Dündar'a ait en güzel sözler, Can Dündar Aşk Şiirleri;
En Anlamlı Can Dündar Sözleri
Usta Gazeteci Can Dündar'a ait en güzel aşk sözlerini, resimli sözleri siz değerli okurlarımız için derledik. Can Dündar'a ait bu sözleri Facebook, Twitter gibi sosyal hesaplarınızda arkadaşlarınız ile paylaşabilirsiniz.
- İçine rasgele atılmış eşyalardan oluşan çantadaki telefonu, tek eliyle ve bakmadan bulabilen o muhteşem kişiye “kadın” denir!
- O yokken hayır sevmiyorum, unuttum deyip, onu görünce elin ayağın birbirine dolanıyorsa; âşıksın işte.
- Hayattaki en güzel şeyin çocuk olmak olduğunu bile bile, neden ‘büyüyünce ne olacaksın?’ diye sorulur ki.
- Kendimi ayırt etmeden söyleyeceğim; Bazen erkek soyu midemi bulandırıyor. “Kadın kokusu”, taze ete susamış bir sırtlana dönüştürüyor bizi… Gözümüzü kör ediyor; başımızı döndürüyor. Amerikan başkanından hocasına, kör cahilinden okumuşuna, kılıbığından “Taşfırın”ına kadar böyle bu…
- Sevgili dediğin güzelliğiyle seni kendine aşık eden değil, sana kendin olabilme şansını verendir.
- Erkek Adam Ağlamaz Denir Ya, Sakın İnanma ! Unutma Ki, Erkek Adam Ağlamayan Değil, Bir Kadını Ağlatmayandır Aslında..
- Durup dururken, alakasız bir zamanda arayan eski sevgililer ikiye ayrılır: canı çekenler ve acı çekenler.
- Hayat ne garip değil mi? Birisi arabamı hazırlayın diyebiliyorken, diğeri ağabey 25 kuruş eksik binebilir miyim? Diyor.
- İki kadın birleşince dedikodu yapar diyen erkek, başka bir erkekle kafa kafaya verince atom altı parçacıkları mı tartışır ?
- Sevgiyi koydum küm saatinin doludizgin akıp giden kumlarının her bir zerresine. Çünkü bir tek sevgi var elimizde; bunca yıldan damıtılıp gelen. Yine bir tek o kalacak, yaşanacak yıllarından geriye. Bir tek sevgi olacak bunca telaştan artakalan. Ötesi yalan.
- Öyle tesadüfler vardır ya: Bir otobüs durağında poşetlerle beklerken, rastlaşırsınız aniden…”Bu o…” diye içiniz titrer. Bir zamanlar yüreğinizi yakan aşık, sarkmış göbeği, ağarmış saçlarıyla karşınızdadır… İki elinde iki çocuk…
- Hepimizin bir kuyusu var elbet. Enderine gömdüğümüz kaygılarımızı, ihtiraslarımızı, tutkularımızı saklayan, en mahrem sohbetlerimizi paylaştığımız, en cesur itiraflarımızı haykırdığımız bir kuyu, utandığımız anılarımızın yatağı. Endişelerimizin barınağı. Kuyulardan delik deşik olmuş bir yolda, düşe kalka yürür gibi yaşıyoruz hayatı. Çukur çukur olmuş bir kalple.
- Mademki siz böylesine tutkunken o hep başkalarını seçmiştir mademki kıymetiniz. Bilinmemiştir o halde günah sizden gitmiştir.
- O yokken hayır sevmiyorum, unuttum deyip, onu görünce elin ayağın birbirine dolanıyorsa; âşıksın işte.
- Hayatımda biri yok, birinde hayatım var” diyebilmektir aşk.
- Seven değil sevmeyi bilmeyen bilir ‘seviyorum’ demeyi. “Seven ise gerek duymaz buna, çünkü o sevdiğinin gözünden anlar her şeyi.
Yeterince dürüstseniz, fazlasıyla aşık ve gerçekten seviyorsanız; Hazırsınız demektir: artık mutsuz olabilirsiniz.
- Aslında yanlış kadın yoktur. Sadece ters istikametten gelen erkek vardır. Çünkü aşk erkeğe yakışır, kadın zaten aşktır.
- Ne ikna edici bir intihar girişimidir, şimdi seninle göz göze gelmek!
- Kadınmış derler adamı deli eden. Sen ne dersen de, yine kadındır deliyi de adam eden.
- Eskiden mendiller âşıkların gözyaşlarıyla ıslanırdı şimdi ise gerçek âşık kalmadığından fabrikadan ıslak çıkıyor…
- İyi bir kalça sahibi olmanın, iyi bir kafa sahibi olmaktan daha fazla prim yaptığı bir ülkede, hiçbir şey daha ileriye gitmez.
- Sevgili dediğin güzelliğiyle seni kendine âşık eden değil, sana kendin olabilme şansını verendir.
- Sıcak bir ele ihtiyacın olduğunda diğer elini tut. Kimseden fayda yok bu devirde!
- Aşk, ‘seni seviyorum’ cümlesinin zamanla ‘kendine iyi bak’ kelimesine dönüşünü işleyen geçici bir yalandır.
- Sağlam bir kalçanın, sağlam bir kafa’dan daha çok prim yaptığı bir ülkede yaşıyoruz.
- Hayat ne kadar güzel olurdu; insan hem ‘âşık’, hem de ‘sadık’ olmayı becerebilseydi.
- Ne ikna edici bir intihar girişimidir, şimdi seninle göz göze gelmek!
- 6 milyar insanın içinden yalnızca birini seversin. Sonra onun sevilmeye layık olmadığını anlarsın, bütün dünyayı suçlarsın.
- Bakakaldım peşinden; ne gözümü alabildim, ne göze alabildim.
- Artık yaşanmak için değil ayrılmak için yaşanır oldu aşk. Ve terk etmeler yetmezmiş gibi birde emir verilir. Kendine iyi bak…
- Hayattaki en güzel şeyin çocuk olmak olduğunu bile bile, neden ‘büyüyünce ne olacaksın?’ diye sorulur ki.
- Durup dururken, alakasız bir zamanda arayan eski sevgililer ikiye ayrılır: canı çekenler ve acı çekenler.
- Sağlam bir kalçanın, sağlam bir kafa’dan daha çok prim yaptığı bir ülkede yaşıyoruz.
- Tamam, beni sevmesin; ama hiç kimse ona dokunmasın.
- Hiç dokunmadığın birine âşık olabiliyorsan, işte sen aşkı hak ediyorsun.
- Mademki siz böylesine tutkunken o hep başkalarını seçmiştir mademki kıymetiniz. Bilinmemiştir o halde günah sizden gitmiştir.
- Sevgilisinden ayrılan bir erkeğin suratının rengi değişir, kadının ise saçının rengi.
- Seven değil sevmeyi bilmeyen bilir ‘seviyorum’ demeyi. “Seven ise gerek duymaz buna, çünkü o sevdiğinin gözünden anlar her şeyi.
- Hiç dokunmadığın birine âşık olabiliyorsan, işte sen aşkı hak ediyorsun.
- Tamam, beni sevmesin; ama hiç kimse ona dokunmasın.
- Sevgilisinden ayrılan bir erkeğin suratının rengi değişir, kadının ise saçının rengi.
- Sevgili dediğin güzelliğiyle seni kendine âşık eden değil, sana kendin olabilme şansını verendir.
Can Dündar Aşk Şiirleri
Güzel adamların şiirleri, sözleri yani güzel duyguları olur. Birbirinden güzel şiirleri bizlere kazandıran Can Dündar'a ait aşk kokan şiirleri sizler için derledik. Can Dündar yazılarını şiir tadında yazmıştır. İşte, Can Dündar Aşk Şiirleri;
Özledim Seni
Ayrılık yüreğimi karıncalandırıyor nicedir…
Beynimi uyuşturuyor özlemin…
Çok sık birlikte olmasak bile benimle olduğunu bilmenin bunca yıl içimi nasıl ısıttığını yeni yeni anlıyorum.
Yokluğun, hatırlandıkça yüreğime saplanan bir sızı olmaktan çıkıp sürekli bir boşluğa dönüşüyor.
Sabahlara seni okşayarak başlamaları,
akşamları her işi bir kenara koyup seninle baş başa karşılamaları özlüyorum;
oynaşmalarımızı, yürüyüşlerimizi, sevimli haşarılığını, çocuksu küskünlüğünü…
Nasıl da serttin başkalarına karşı beni savunurken; ve ne yumuşak,
bir çift kısık gözle kendini ellerimin okşayışına bırakırken…
Ya da kolyeni çözdüğümde kollarıma atlarken…
Hasta olduğunda, o korkunç kriz gecelerinde günler,
geceler boyu nöbet tuttuk başında…
O şen kahkahalarına yeniden kavuşabilmek için sessiz dualar ederek…
"Atlattı" müjdesini kutlarken yorgun bedenindeki yaraları okşayarak,
doktorun böldü sevincimizi: "Yaşayamaz artık bu evde…
Yüksek binalar ve beton duvarların gri kentinde" dedi,
"O gitmeli… Ve kendine yeni bir hayat çizmeli…"
Bilsen ne zor, gitmen gerektiğini bile bile "Kal" demek sana…
Ne zor, senin için ebedi mutluluğun beni unutmandan geçtiğini bilmek…
Gitmeni asla istemediğim halde, buna mecbur olduğumuzu görmek
ve sana bunları söyleyemeden "Git artık" demek…
"Beni ne kadar çabuk unutursan,
o kadar çabuk kavuşacaksın mutluluğa" demek sana ne zor…
Sesimi, kokumu çekip alıvermek beyninden,
Sesin, kokun hala beynimdeyken…
Seni görmemek ve belki yıllar sonra karşılaştığımızda
bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden…
Yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek…
Ve sonra kendi ellerimle bindirip seni yabancı bir arabanın
arka koltuğuna, birlikte güneşlendiğimiz onca yazı,
yan yana titreştiğimiz onca kışı, paylaştığımız bunca acıyı,
onca kahkahayı ve bütün o uzak yeşillikleri katıp yorgun bedeninin yanına,
arkadan pişmanlık gözyaşları dökmek ne zor…
Ne zor hiç tanımadan seni emanet ettiğim bir şoföre "Hızla uzaklaş buradan ve gidebileceğin kadar uzağa git" demek…
Yokluğunu beklemek, ne zor…
Bunları düşündükçe, şu anda uzaklarda bir yerlerde üşüdüğünü sezinleyerek panikliyorum.
Bütün engelleri aşıp, terk edilmiş caddeleri, kimsesiz sokakları,
yalnız bulvarları arşınlayarak sana ulaşmak,
sessizce başını okşamak, kulağına sevgi sözcükleri fısıldamak
ve yavaşça üzerini örtmek geliyor içimden…
Paylaştığımız bir mazinin, yitirdiğimiz bir geleceğe dönüşmesinden hicran duyuyorum.
Gizli gizli hüzünlendiğim akşamlardan birinde,
terk etmişlere özgü bir terk edilme korkusunu da yüreğimin derinliklerinde duyarak sana koşmak,
yaptıklarım ve daha çok da yapamadıklarım için özür dilemek
ve "Dön bebeğim" demek istiyorum:
"Geri dön… Kulüben seni bekliyor…"
***
Aşkın Tarifi
Can Dündar'ın Kendi Sesinden Aşkın Tarifi Şiiri
Evinin seni içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark edeceksin…
Sokağa fırlayacaksın…
Sokaklar da dar gelecek…
Tıpkı vücudunun yüreğine dar geldiği gibi…
Ne denizin mavisi açacak içini, ne pırıl pırıl gökyüzü…
Kendini taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar küçüleceksin…
Birileri sana bir şeyler anlatacak durmadan…
"Önemli olan sağlık."
"Yaşamak güzel."
"Boş ver, her şey unutulur."
Sen hiçbirini duymayacaksın…
Göz yaşlarından etrafı göremez hale geleceksin…
Ondan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında ölmek
isteyecek kadar çok seveceksin…
Hep ondan bahsetmek isteyeceksin…
"Ölüme çare bulundu" ya da "Yarın kıyamet kopacakmış" deseler başını
kaldırıp Ne dedin?" diye sormayacaksın…
Yalnız kalmak isteyeceksin…
Hem de kalabalıkların arasında kaybolmak…
İkisi de yetmeyecek…
Geçmişi düşüneceksin…
Neredeyse dakika dakika…
Ama kötüleri atlayarak…
Onunla geçtiğin yerlerden geçmek isteyeceksin…
Gittiğin yerlere gitmek…
Bu sana hiç iyi gelmeyecek…
Ama bile bile yapacaksın…
Biri sana içindeki acıyı söküp atabileceğini söylese, kaçacaksın…
Aslında kurtulmak istediğin halde, o acıyı yaşamak için direneceksin…
Hayatının geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksin….
Aksini iddia edenlerden nefret edeceksin…
Herkesi ona benzetip…
Kimseyi onun yerine koyamayacaksın…
Hiçbir şey oyalamayacak seni…
İlaçlara sığınacaksın…
Birkaç saat kafanı bulandıran ama asla onu unutturmayan.
Sadece bir müddet buzlu camın arkasından seyrettiren…
Bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek…
Boğazın düğümlenecek, dinleyemeyeceksin…
Uyumak zor, uyanmak kolay olacak…
Sabahı iple çekeceksin…
Bazen de "Hiç güneş doğmasa" diyeceksin…
Ne geceler rahatlatacak seni ne gündüzler…
Ölmeyi isteyip, ölemeyeceksin…
Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önüne çıkana sarılmak isteyeceksin
…
Nafile…
Düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek…
Rüyalar göreceksin, gerçek olmasını istediğin…
Her sıçrayarak uyandığında onun adını söylediğini fark edeceksin…
Telefonun çalmasını bekleyeceksin…
Aramayacağını bile bile…
Her çaldığında yüreğin ağzına gelecek…
Ağlamaklı konuşacaksın arayanlarla…
Yüreğin burkulacak…
Canın yanacak…
Bir daha sevmemeye yemin edeceksin…
Hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinden…
Onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksın…
Defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğin için kendinden nefret
edeceksin…
Yaşadığın şehri terk etmek isteyeceksin…
Onunla hiçbir anının olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek…
Ama bir umut…
Onunla bir gün bir yerde karşılaşma umudu…
Bu umut seni gitmekten alıkoyacak…
Gel gitler içinde yaşayacaksın…
Buna yaşamak denirse…
Razı mısın bütün bunlara…?
Hazır mısın sonunda ölüp ölüp dirilmeye…?
O halde aşık olabilirsin
***
Aç Gözlerini
En sevdiğin elbiseni giydim
Bu gece kokunu sürdüm
Solgun yüzünü okşadım
Sessizce saçlarından öptüm
Yazdığın mektupları okudum
Kana kana su içer gibi
Plaklarını çaldım ah!
En çok o şarkıda özledim seni.
Issızlık kapıyı çaldı, açmaya korktum
gece yarısı
Şehir uykuya daldı, baktım dışarıya
katran karası
Rüzgar telaşla kokunu getirdi bana
aldım koynuma
Buseni hafızamdan koparıp
iliştirdim dudaklarıma
Üşüdüm karanlıkta
Tenine dokundum hissetsin diye
Aç gözlerini
Erguvanlarına su verdim
İçerken benimle konuştular
Yastığını okşadım, kokladım
Anılar uçuştular
Soluğun saçlarımı yaladı sanki yine
bir meltem gibi
Teninin kokusu karıştı kokuma
Yakıştılar
Boğuldum karanlıkta
Yanı başımdasın benden çok
uzaklarda
Ellerimi tut dokun bana
Aç gözlerini.
Attım kendimi caddelere
Yeşil ceketin sardı beni
Yürüdüm üstüne karanlığın korkusuz
Tuttum ellerini.
***
Bavulları Hep Toplu Durmalı İnsanın...
Bavulları hep toplu durmalı insanın...
Bir gün telefonların hiç çalmayabileceği hesaplanmalı...
Tül perde arkasından misafir yolu gözlemekten vazgeçmeli...
İhanetlere, terkedilmelere, bir başına bırakılmalara hazırlıklı olmalı...
Yalnızlığa alışmalı...
Çünkü “omuz omuza” günlerin vakti geçti.
Dayanışma, günümüzün borsasının değer kaybeden hisse senetlerinden biri artık...
Bireyin keşif çağı, geride kırık dökük yalnızlıklar bıraktı.
Terörün bile bireyselleştiği çağdayız.
Zaman, birlikten kuvvet doğurma zamanı değil;
Zaman, tek başına dimdik ayakta kalabilmeyi becerme zamanıdır...
İşte o yüzden alışmalı yalnızlığa...
Sokaklar dolusu ıssızlıkla başbaşa yaşamayı göze almalı insan...
Güvendiği dağlardaki karlara bakıp ders çıkarmalı...
Hüzünlü bir şarkıyla paylaşılan gecelerde başını dayayacak bir omuz arama huylarından vazgeçmeli...
Sofrada tek tabağa, tabakta az yemeğe alışmalı...
Romanlardan, yalnızlığı yücelten paragraflar asmalı evin en görünür duvarlarına...
“Yalnızlık paylaşılmaz/Paylaşılsa yalnızlık olmaz”
Dizeleriyle başlamalı güne...
Telesekretere “Şu anda size cevap verebilecek kimse yok! ” denmeli,
“Belkide hiç olmayacak...” cevapsızlığa, sessizliğe ısınmalı...
Oysa sessizlik haksızlığa alkıştır.
Haklılığın onuru yaşatır insanı...
Susmanın utancı öldürür...
O yüzden en sessiz gecelerde “Doğruydu, yaptım” la teselli bulmalı insan.
Feryada komşuların yetişmemesine,
Soğuk duvar diplerinde sessizce ağlaşmaya alışmalı...
Kendiyle hesaplaşmaya çalışmalı...
Gece yastıkla ağlaşmaya, sabah aynayla gülüşmeye,
Kendiyle hüzünlenip, kendiyle keyiflenmeye hazır olmalı...
Hep başını alıp gidebilecek kadar cesur,
Ama hep kalıp savaşacak kadar gözüpek olabilmeli...
Sessizliği, sese dönüştürebilmeli...
Ve sırt çantasını her daim hazır tutmalı insan...
Yollarla barışmalı...
Yalnızlığa alışmalı...