Halkların Baharı: 1848 Devrimleri
1848 yılına gelirken Sanayi Devrimi başta İngiltere olmak üzere Batı Avrupa ülkelerinde kırsal yapıyı çözmüştü. Sanayileşmeyle birlikte işçi sayısında büyük artış görüldü.
1848 Devrimlerinin Nedenleri
Yeni bir toplumsal sınıf olarak ortaya çıkan işçilerin yaşam koşulları oldukça zordu. Çalışma süreleri günde en az 15 saatti. Çocuk emeği ucuz olduğundan ve makineler arasında kolaylıkla dolaşıp ince işler yapabildikleri için tercih ediliyordu. Fransa’da 1841 yılında çıkartılan bir yasayla 8 yaşından küçük çocukların çalışması yasaklandıysa da denetim yapılmadığından yasa etkili olmadı.
Ucuz olan kadın emeği ise başta tekstil olmak üzere hafif sanayi sektörlerinde yoğunlaşmıştı. Sağlıksız ve kirli konutlarda yaşamak zorunda kalan kentli çalışan sınıflar sık sık sağlık sorunlarıyla da karşılaşıyorlardı. Köylerde ise artan nüfus, işsizliğe ve toprak yetersizliğine neden olmuştu.
Sanayileşmeyle birlikte zenginleşme artsa da toplumun özellikle çalışan kesimleri bu zenginlikten pay alamıyor aksine giderek yoksullaşıyordu. Bu koşullar altında 1820 ve 1830 devrimci dalgalarında ağırlıklı olarak liberal ve milliyetçi talepler öne çıkarken 1848 devrimlerinde bu iki akıma sosyalist talepler de katılacaktı.
1847’de Avrupa çapındaki Birinci Kongresi’ni gerçekleştiren Komünistler Birliği, somut bir siyasal stratejiyi hayata geçirebilmek için Marx ve Engels’i bir program yazmak için görevlendirdi. 1848 yılında Avrupa devrimci ayaklanmalarla çalkalanmaya başlarken, Marx ve Engels’in kaleme aldığı Komünist Manifesto, Şubat ayında, yayınlandı.
Sosyalist hareketin siyasal sahneye çıkışının ilk ciddi metni olan Manifesto sosyalist hareketi programatik bir çerçeveye oturtuyordu.
1848 Devrimlerinin Gelişimi
1848 devrimler zinciri Ocak ayında Napoli ve Palermo’daki hareketlerle başladı. Napoli’deki ayaklanma sonrası II. Ferdinand liberal bir anayasa kabul etmek zorunda kaldı. Napoli’yi Piemonte, Papalık ve Toscana izledi. Böylece Avusturya işgali altındaki topraklar dışında tüm İtalyan devletlerinde liberal anayasalar kabul edildi. Avusturyalıları püskürten Venedik’te 23 Mart 1848’de cumhuriyet ilan edildi.
Piemonte kralı Carlos Alberto’nun Avusturya ordusunu yenmesi üzerine, Parma, Modena, Lombardia ve Venedik, Piemonte’ye katılma kararı aldı. Böylece tüm Kuzey İtalya Piemonte devleti ve Carlos Alberto etrafında birleşmiş oluyordu. Ancak bu durum kısa sürdü. Carlos Alberto’nun iki defa Avusturya ordusuna yenilmesiyle birlikte tüm yarımadada eski düzenden yana olanlar harekete geçti.
1849 yılı içinde anayasalar askıya alınıp eski mutlakçı yapılar yeniden tesis edildi. İtalya’nın siyasal birliği (risorgimento) yine gerçekleşmemişti. Tahttan çekilen Carlos Alberto’nun yerine geçen II. Viktor Emanuelle ve başbakanlığa atanan Kont Cavour ilerleyen süreçte bu birliği gerçekleştireceklerdi.
Fransa’da 1830 devrimleri sırasında tahta geçen Louis Philippe’in uygulamalarıyla özellikle mali sermaye zenginleşmişti. 8 yıldır başbakan olan Guizot, ülkeyi 250 bin seçmen tarafından seçilen bir meclis ile yönetmekteydi. Küçük burjuvazi, köylüler ve işçiler seçim haklarından tamamen yoksun bulunuyordu.
Oy hakkının genişletilmesi yolundaki çabalara Kral Louis-Philippe ve Başbakan Guizot karşı çıkıyordu. 22 Şubat 1848’de Paris’te oy hakkının düzenlenmesi için yapılacak gösteriyi hükümet bir gün önce yasakladı. 21 Şubat gecesi Paris’te işçilerin oturduğu semtlerin sokaklarında hükümete karşı direnmek amacıyla barikatlar kuruldu.
Ayaklanma kentin tümüne sıçradı. Kral Louis-Philippe, 1830’da Charles’in yaptığı gibi, 24 Şubat günü tahttan çekilerek, İngiltere’ye kaçmak zorunda kaldı. Bourbon sarayında toplanan burjuvazinin temsilcileri ulusal kurucu meclis toplanıncaya kadar geçici bir hükümet kurdular.
Halk bir düğme işçisi olan Albert ile sosyalist Louis Blanc’ın da geçici hükümete katılması için direndi. 25 Şubat günü işçilerin büyük gösterileriyle cumhuriyet yeniden ilan edildi. Yapılan seçimler sonucunda meclise 500 cumhuriyetçi, 300 kralcı ve 100 sosyalist milletvekili girmişti. Cumhuriyetçilerin çoğunluğu sanayi burjuvazisinin temsilcisiydi ve yoğun olarak köylülerden oy almışlardı.
Yeni hükümette Louis Blanc ve Albert görevden uzaklaştırıldı. Haziran ayında ulusal muhafız kıtasının şiddetli müdahalesi başladı. Paris, “Kanlı Haziran” diye adlandırılacak 24-26 Haziran günleri arasında birçok silahlı çatışmaya sahne oldu ve işçi direnişi ezildi. 1848 devrimleri Fransa’da son bulmuştu.
1848 Kasım’da yeni bir anayasa onaylandı. Cumhuriyet rejiminin kabul edildiği bu anayasa ile Fransa’da İkinci Cumhuriyet dönemi başlamıştı. Aralık 1848’de yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimini Napoléon Bonaparte’ın yeğeni Louis Napoléon kazandı. 4 yıl boyunca ülkeyi yöneten Louis Napoléon 1852’de bir darbeyle iktidarı tamamen ele geçirecek ve III. Napoléon adıyla imparatorluğunu ilan edecekti.
İtalya’da Ocak, Fransa’da Şubat ayında başlayan ayaklanmalar, Mart ayında küçük Alman devletlerinde yankısını buldu. Bütün küçük Alman devletlerinde birleşmiş bir Almanya için gösteriler başladı. 18 Mart 1848’de Berlin’de ayaklanan halk bir anayasa isteğini dile getiriyordu. Sert bir müdahale ile karşılaşılsa da Berlin’de işçiler direndi.
Prusya kralı IV. Wilhelm yeni bir bakanlar kurulu atayarak, bir anayasa yayınlamayı kabul etti. Frankfurt Meclisi bütün Almanya için bir Anayasa kaleme alıp, Prusya kralını Alman imparatoru ilan etse de IV. Wilhelm bu öneriyi geri çevirdi.
Avusturya farklı etnik toplulukları içinde barındıran bir imparatorluktu. Bu nedenle Avrupa’da 1815 düzeninin mimarı Metternich, hızla güçlenen liberal, özgürlükçü ve milliyetçi hareketlere şiddetle karşıydı. 1830’daki devrim dalgasını atlatan Avusturya, 1848 devrimlerinden ağır biçimde etkilendi.
Fransa’da Şubat 1848’de cumhuriyet ilan edildiği haberi Avusturya’ya ulaştığında Prag’da ve Macaristan’da binlerce kişi sokağa döküldü. 13 Mart’ta ayaklanan işçi ve öğrenciler Viyana’da sarayı bastılar. 1815’den beri Avusturya ve Avrupa’nın kaderinde belirleyici bir rol oynayan Metternich, kılık değiştirerek İngiltere’ye kaçmak zorunda kaldı.
16 Mart’ta Macaristan bağımsızlığını ilan etti. I. Ferdinand Macaristan hükümdarı olarak da kaldı ama artık Macaristan’ın ayrı bir hükümeti vardı. Macaristan’ın bağımsızlığını ilan etmesi üzerine Macar sınırları içindeki Romen, Hırvat gibi azınlık topluluklar da kendi bağımsızlıkları için ayaklanmalara katıldılar.
Ekim 1848’de Çek ve Hırvat birliklerinin desteklediği Avusturya ordusu Viyana’yı sardı. 3 günlük direnmeden sonra Viyana düştü. Şehrin işçi mahalleleri yağmalandı çok sayıda isyancı kurşuna dizildi. 2 Aralık’ta da ordu Kral Ferdinand’ı çekilmeye zorladı ve yerine 18 yaşındaki Francis Joseph geçti.
1849 başlarında kısa bir süre için yeniden canlanan devrimci dalga üzerine Avusturya, Kutsal İttifak’ı yeniden canlandırarak Rusya’dan yardım istedi. Ağustos 1849’da 100 binden fazla Rus askeri Macar ayaklanmasını tamamen bastırdı. Macar milliyetçileri ise liderleri Kossuth’un ile birlikte Osmanlı Devleti’ne sığınıp, oradan da ABD’ye geçtiler.
1848 Devrimlerinin Sonuçları
Bir uçtan diğer uca bütün Avrupa’yı sarsan 1848 Devrimleri’nin sonuçları her yerde aynı olmadı. Fransa’dan başlayarak Prusya, Avusturya, Alman Prenslikleri, Polonya, Piemonte, Venedik ve bütün kıtada Viyana Kongresi ile teminat altına alınmış olan monarşilerin egemenlik alanları 1848 Devrimleri ile birlikte yıkılmanın eşiğine geldi.
Farklı ülkelerde farklı talepler ağırlık kazansa da hepsinin ortak noktası, mutlak monarşilerin yıkılması, parlamenter yönetimlerin kurulması, Orta Çağ’dan kalma feodal mülkiyet ilişkilerin ortadan kalkması olarak özetlenebilir. Ancak her coğrafyada farklılaşan siyasal hedefler de vardı.
1815 düzenine göre parçalanmış bırakılan İtalya ve Almanya’da milliyetçi hareketler siyasal birlik için mücadele ederken, Polonya’da bölünmüş Polonya’nın birliği için harekete geçiyorlardı. Buna karşılık çok uluslu Avusturya İmparatorluğu’nda ayaklanan milliyetçiler bağımsızlıklarını istiyordu.
Deyim yerindeyse, İtalya, Almanya, Polonya gibi parçalanmış siyasal yapılarda "bütünleştirici" etki gösteren milliyetçi hareketler, Avusturya gibi çok uluslu geleneksel imparatorluklarda “parçalayıcı” bir etki yaratıyordu. 1848 devrimleri açısından bir başka önemli noktada, 1820 ve 1830’da barikatların arkasında mutlakçı "eski rejimlere" karşı birlikte mücadele eden burjuvazi ve işçi sınıfı arasında daha önce beliren yol ayırımının keskinleşmesiydi.
1820 ve 1830’da mutlak monarşilerin anayasa ile sınırlandırılmasını burjuvaziyle birlikte talep eden işçiler, 1848’de uzun çalışma saatleri, düşük ücretler, sağlıksız yaşam koşulları, çocuk ve kadın emeği üzerindeki yoğun sömürüye karşı çıkıp, sendika ve grev hakkını savundukça, liberal burjuvaziyle araları açıldı.
1848’de pek çok coğrafyada devrimci hareketlerin başarısız olmasının temelinde, burjuvazinin çalışan sınıfların taleplerinden çekinerek eski düşmanları olan mutlakçı monarşilerle uzlaşması da yatıyordu.
1848 Devrimlerinden sonra, gerek farklılaşan talepler, gerek Marx ve Engels’in Komünist Manifesto ile ortaya koyduğu programatik çerçeve doğrultusunda liberalizm ile sosyalizmin yolları kesin olarak ayrılıyordu.