Heidegger'in Sanat Görüşü
“Heidegger’e göre sanatın nesnesi ‘var olanın hakikati’dir.” Heidegger’deki hakikat var olana yerleşmiş olandır. Bu yerleşme de hakikatin özünü gösterir.
Heidegger’in sanat görüşüne geçmeden önce varlık anlayışına bakmak gerekir. Heidegger’e göre varlık, kendi başınadır ve düşünme onun özüne aittir. Heidegger’e göre insanlar için varlığın düşünmesine uygun olan düşünmenin, mantık ya da bilim gibi teknik olmayan düşünce olduğunu savunur. Çünkü Heidegger’e göre bu tarz teknik yorumlamalar insanı varlıktan uzaklaştırır. Heidegger temelde, düşüncenin insana değil, bizzat varlığın kendisine ait olduğu kanısındadır. Heidegger işte bu varlığa ait olan düşünmeye de; “özlü düşünme” demiştir. Bu bağlamda Heidegger, “Düşünme, varlığın insanın özüyle olan ilişkisini yerine getirir.” der. Varlık ancak kendi hakikatini ortaya koyabilirse, insan da özünde ne olduğunu ortaya koyabilir. Kısacası, varlık bir yanıyla düşünme olduğu kadar, bir yanıyla da dildir. Bunlar varlığın bir ve aynı öze sahip yanlarıdır. İnsan önce varlığı düşünme olarak deneyimlemeli ve dil aracılığıyla da gerçekleştirmelidir.
Var olanın varlığın hakikati içinde gerçekleşmesinin birçok yanı vardır. Bunlardan biri de sanattır. Heidegger’e göre sanat, var olanın hakikatini yani varlığın aydınlığına çıkan gerçek var olanı gösterir. Var olan kendini varlık hakikatinde bize sunar. Var olanın hakikati dendiğinde de bu, varlık hakikatinden farklı olarak düşünülmez.
Heidegger’e göre sanat; hem sanat eserinin hem de sanatçının kökeni, başka bir deyişle özüdür. Sanat eserinde olup biten ise yine var olanın hakikatidir.
“Sanat eseri, hakikati bir gizlenmişlik, kapalılık olarak bütününde ortaya koyar. Var olanın aslında bir kapalılık olduğunu sanat eseri gösterir.”
Heidegger’e göre tüm sanat eserleri, sanat eseri olmak bakımından aynı ortak özelliklere sahiptir. Bir esere sanat eseri denmesinin sebebi de onun bir dünya kurması, yani insanın özünü varlığın aydınlığı içinde açığa çıkarmasıdır. Bu da varlığın kendi hakikatini eserin içine yerleştirmesiyle mümkündür.
Özetle Heidegger sanat eserinin iki temel özelliği olarak; bir eserin sanat eseri olabilmesi için onun bir dünya kurması ve bu kurduğu dünya ile de yeryüzünü açığa çıkarmasının gerekliliği olarak belirler.
Sanat eserinin işi, olmayan bir şeyi, var olanın hakikatini ortaya koymaktır.
Heidegger’in sanatı, özünde şiir yazmadır, yani sanat şiir yazma olarak olup biter. Şiir yazmak Heidegger’e göre var olanı apaçık dile getirmektir. Bu şiir yazma da temelini dilden alacağından, şiir sanatı dilde olup biter. Heidegger’in bu dil anlayışı varlığa ait olan bir dili gösterir.
Heidegger, “Hakikatin eser içinde oturması olarak sanat, şiirdir.” der. Şiir sadece yaratmada değil, eserin korunmasında da başroldedir. Sanatın özünde şiir yazma varsa, şiir yazmanın özünde de hakikatin kurulması vardır. Başka deyişle sanat, hakikatin kurulmasını sağlar.
Sanat, var olanın hakikatini özlü olarak açığa çıkardığı kadar sanattır. Bu hakikati sanat eserinden alma ise kişinin bu hakikati ne kadar istediğine, ne kadar talep ettiğine bağlıdır. Bu sayede sanat, insanın varlıkla olan bağını da kurmuş olur.
Örneğin, bir insanın bir sanat eserinde güzeli arama isteği, estetik duygusundan kaynaklanır. Oysa Heidegger’e göre güzellik ancak, hakikati yakalamış bir sanat eserine oturtulduğu zaman görülebilir.
Heidegger sanatı, bir bilmece olarak görüp, bu bilmeceyi çözmek için sorgulama yapar. Sanat insanlığın tarihsel var olmasının temeli midir? Sorusunu sorar ve bunun hangi koşullar altında olabileceğini sorgular.
“Biz sanatın varlığını sorguluyoruz. Niçin sorguluyoruz? Tarihsel orada oluşu içerisinde sanatın bir köken olup olmadığı veya hangi şartlarda onun olabileceğini ve olması gerektiğini sorabilmek için bu soruları soruyoruz."