John Locke Sözleri | John Locke Kitaplarından Alıntı Sözler
John Locke Sözleri
"Tuhaf, biz insanlar bukalemun gibiyiz. Ahlaki değerlerimizin rengini, çevremizdekilerinkine bakarak seçiyoruz."
- John Locke
İdrakin doğası öyledir ki, dış baskıyla hiçbir inanışa mecbur edilemez.
"Devlet, bireyin inandığı gibi yaşamasına müdahale edemez; müdahale edilmesine de müsamaha gösteremez."
- John Locke
Eğer anlaşılmak istemezseniz, önemsenmezsiniz de.
"Her birey kendi kişiliğinin ve mülkiyetinin mutlak efendisidir."
- John Locke
Fikirlerine ''aşık olan'' insanlar sadece varsayımlarda bulunmaz, ortaya yanlış iddialar da atarlar.
""Dilin iletişimdeki görevi anlaşılmayı sağlamaktır.""
- John Locke
Tanrı'ya karşı günah olarak kabul edilen her şeyin, hiçbir ayrım gözetmeksizin, adaletin kılıcı tarafından cezalandırılması siyasi yöneticilere düşen bir görev değildir.
"Anlama, sadece aklın kendi fikirleri hakkındaki eylemleri değildir. Ayrıca bazen herhangi bir düşünceden ortaya çıkan tatmin ve huzursuzluk gibi fikirlerden doğan güçlü duygulardır."
- John Locke
İkna etmek bir şeydir, emretmek ise başka bir şey; biri tartışmalarla kabul ettirilir, diğeri cezalarla.
"Hakiki dinin bütün hayatı ve gücü, aklın samimi ve tam olarak ikna edilmesine bağlıdır."
- John Locke
İnsanların düşüncelerinde bir değişiklik meydana getirebilen sadece ışık ve kanıttır.
"Her insan, bir başkasının selâmetini gerçekleştirebilmek için, istediği miktarda şiddetli tavsiyelerde veya tartışmalarda bulunabilir. Fakat bunda, her çeşit baskı ve zorlamadan sakınılmalıdır. Zorbaca hiçbir şey yapılmamalıdır."
- John Locke
İnsanları fesat için bir araya getiren tek bir şey vardır, o da zulümdür.
En Özlü John Locke Sözleri
Siyasi yönetimin işlerini, din işlerinden kesinlikle ayırt etmeyi ve ikisi arasına adil sınırlar koymayı bütün her şeyin üzerinde zorunlu buluyorum.
Herhangi bir kimsenin özel kanaati, eğer hatalı olsa da, nasıl onu yasalara uymaktan muaf tutmuyorsa, siyasî yöneticinin özel yargısı da ona, kişilere kanunlar empoze etmeye yönelik yeni bir hak tanımaz; böyle bir hak, ona ne hükümetin anayasasında bahşedilmiştir ne de insanlara bunu kabul ettirmek onun gücü içindedir; özellikle de kendisine bağlı olanları ve mezheptaşlarını başkalarının mallarıyla zenginleştirip ileri götürmeyi amaçlamışsa.
Eğer bir insan doğru yoldan ayrılırsa, bu onun kendi talihsizliğidir, bu durumun size hiçbir zararı yoktur; bu hayatta yapıp ettiklerinin öteki dünyada onu perişan etmesi beklendiğinden, onu cezalandırmanız gerekmez.
"Mutluluk ve mutsuzluk son sınırlarını bilmediğimiz iki durumdur."
Eğer bir kere, yasalar ve cezalar aracılığıyla, bir şeyin dinin içine sokulmasına müsaade edilirse, buna koyulacak hiçbir sınır bulunmayacak, fakat, siyasî yönetimin bizzat biçimlendirildiği hakikat kuralına göre her şeyi değiştirmek her hâlükârda meşru olacaktır.
Arzu ne kadar fazlaysa rahatsızlık hissi de o kadar şiddetlidir.
Ne kiliselerin dünyevi konularda herhangi bir yargılama yetkisi vardır ne de ateş ve kılıç insan aklını "yanlış" konusunda ikna etmek ve hakikatin bilgisini vermek için uygun araçlardır.
Herkesin asıl ve ilk uğraşı , kendi ruhu daha sonra ise toplum barışı olmalıdır.
Hakikî dinin işi bambaşka bir şeydir. Din, zahirî bir ihtişam meydana getirmek veya ruhanî egemenliği ele geçirmek yahut zorlayıcı kuvvet uygulamak için değil; insanların hayatını erdem ve dindarlık kurallarına göre düzenlemek için kurulmuştur.
Eğer açıkça doğruyu söylemek lâzımsa, dini yüzünden ne putperest, ne Müslüman ne de Yahudi, devletteki medenî haklarından mahrum bırakılabilir. İncil, böyle bir şey emretmez.
Ve idrakin doğası öyledir ki, dış baskı ile hiçbir inanışa mecbur edilemez. Mülk müsadereleri, hapsolunmalar, işkenceler, bu yapıdaki hiçbir şey, insanların olaylara bakışını şekillendiren iç yargılarını değiştirecek türden bir etkiye sahip olamaz.
John Locke Eserlerinden Alıntılar
İsa insanlara, inanç ve dürüstlükle, sonsuz hayatı nasıl kazanabileceklerini öğretmiştir; ancak herhangi bir devlet kurmamıştır. Takipçilerine hiçbir şekilde yeni ve özel bir yönetim biçimi tanımlamamış, siyasi yöntemlerin ellerine de, insanları eski dinlerini terkedip, kendisininkini kabul etmeye zorlamakta kullanacakları kılıcı teslim etmemiştir.
Şimdi, dini bahane ederek diğer insanlara zulmedenlerin, işkence edenlerin, onları mahvedip öldürenlerin vicdanlarına sesleniyorum, bunu dostluktan ve onlara duydukları merhametten dolayı mı yapıyorlar acaba?
"Doğuştan bilgi yoktur ve insan zekası doğduktan sonra dolmaya başlayan bomboş bir levha (tabula rasa) dır."
Kurnazlık bana göre çok gereksiz bir yetenektir ve bilgiye giden yolda zıt yönü takip etmektir.
O halde insan aklının ilk kabiliyeti harici nesneleri duyumsama veya kendi işleyişi üzerine düşünme sonucu üzerinde bırakılan etkileri kavrayabilmesidir. Bu, insanın herhangi bir şeyi keşfetme yolunda attığı ilk adımdır ve bu dünyada sahip olacağı bütün fikirleri üzerine kuracağı temeldir. Cennete ulaşan en yüce düşünceler bile köklerini buradan alır: Aklın gezindiği ve yükseliyormuş gibi göründüğü boyutlarda bile duyular ve düşünmeden gelen fikirlerin hiçbir şekilde dışına çıkamaz.
Çünkü hiç kimse, istese bile, imanını başkasının emirlerine uyduramaz. Hakikî dinin bütün hayatı ve gücü, aklın samimî ve tam olarak ikna edilmesine bağlıdır.
Herkesin asıl ve ilk uğraşı, kendi ruhu, daha sonra ise, toplum barışı olmalıdır; her şeyin yakılıp yıkıldığını gördükleri yerde barışı düşünmeye yönelik çok az niyet bulunsa bile.
Tanrı’ya karşı günah olarak kabul edilen her şeyin, hiçbir ayrım gözetmeksizin, adaletin kılıcı tarafından cezalandırılması siyasî yöneticilere düşen bir görev değildir.
Dünya hükümdarlarının kendi dünyevî isteklerinin sayısı kadar bölündüğü vasatta, dindeki fikirlerin çeşitliliği ve çelişkisi o dar yolu iyice daraltmıştır; sadece bir ülke haklı olacaktır ve dünyanın arta kalan bütün kısmı, kendilerini yıkıma götüren hükümdarlarını izlemeye mecbur kalacaktır; saçmalığı çoğaltan ve sağlıksız bir Tanrı nosyonuna uygun düşen bu vasatta, insanlar, mutluluk veya mutsuzluklarını doğum yerlerine borçlu olacaklardır.
Kendi selâmetine aldırmaz görünen birinin, benim selâmetimle ziyadesiyle ilgilendiğine beni ikna etmesi oldukça zordur.
"Hukukun bittiği yerde tiranlık başlar."
Onlar, zulme devam edip efendi olma gücü bulamadıkları yerde, daha tarafsız koşullarda yaşamayı isterler ve hoşgörü vaaz ederler.
İster bir Hristiyan, ister bir putperest (pagan) olsun, ona hiçbir şiddet yöneltilmemeli ve kötülük edilmemelidir.
Hakiki dinin bütün hayatı ve gücü, aklın samimi ve tam olarak ikna edilmesine bağlıdır.
O halde hiç kimse, doğuştan bir kiliseye yahut mezhebe bağlı değildir; herkes Tanrı indinde hakikaten makbul olan inancı ve ibadeti bulunduğuna inandığı o topluluğa gönüllü olarak katılır.
Dini bir topluluğun hiçbir üyesi, o topluluğa sonsuz hayat konusundaki muayyen beklentiden kaynaklanan şey dışında hiçbir bağla bağlanamaz.
Zevk almadığım bir zanaatle zenginleşebilirim, inanmadığım ilaçlarla bazı hastalıklarda tedavi olabilirim; fakat şüphe duyduğum bir din ve tiksindiğim bir ibadet aracılığıyla kurtulamam.
Yokluğu hoşnutsuzluğa veya acıya yol açmayan bir şey için kimse çaba harcamaz, bu şey en fazla geçici bir heves olur. Heves, arzunun en alt seviyesidir.
Yalnız çocuklar değil, büyüklerin bir bölümü de birçok sözcüğü, papağan gibi, öğrendikleri ve bu sözlere alıştıkları için söylerler.
Eğer açıkça doğruyu söylemek lazımsa, dini yüzünden ne putperest, ne Müslüman ne de Yahudi, devletteki medeni haklarından mahrum bırakılabilir.
Hakikat, yasalarla öğretilemez ve onun insanların zihinlerine gitmesini sağlamak için herhangi bir güce de ihtiyacı yoktur.
John Locke Kimdir?
John Locke, Bristol yakınlarında, Wrington’da doğdu. Babası küçük bir toprak sahibiydi, ibadette sadelik isteyen Püriten mezhebinin koyu bir tarafçısıydı. Locke’un daha sonra ileri sürdüğü öğrenim kuramlarında babasının büyük etkisi sezilir. Locke, yüksek öğrenimini Oxford Universitesi’nde yaptı, en çok tabiat bilimleriyle tıp okudu. Hayata atıldıktan sonra hem yazar, hem de siyaset adamı olarak çalıştı. Önce Brandenburg Dükalığı’nda İngiliz elçiliği katibi olarak bulundu. İngiltere’ye döndükten sonra da 8 yıl Shaftbury adında bir İngiliz aristokratının yanında özel hekimlik yaptı. 1683’te Shaftsbury’nin Holânda’ya kaçmak zorunda kalması üzerine Locke da, İngiltere’den ayrıldı. Ancak 1689’da, İkinci İngiliz Devrimi başarı kazanınca İngiltere’ye dönebildi. 28 Ekim 1704 yılında hayatını kaybetmiştir.
John Locke'nin Eserleri
- İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Deneme
- Toplum Sözleşmesi
- Leviathan
- Böyle Buyurdu Zerdüşt
- Varlık ve Hiçlik
- Sokrates'in Savunması
- İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Soruşturma
- İdeal Devlet
- Varlık ve Zaman
- Devlet
- Aşkın Metafiziği
- Denemeler
- Felsefenin kısa tarihi
- Ecce Homo
- Kapital
- Batı Felsefesi Tarihi
- Kelimeler ve Şeyler
- Gramatoloji üzerine
- Felsefenin Kisa Tarihi
- Savaş Sanatı
- Minima Moralia
- Saf Aklın Eleştirisi
- Etika
- Korku ve Titreme
- Ruhun Fenomenolojisi
- The Ethics of Aristotle
- İyinin ve Kötünün Ötesinde