Mevsimler Kaça Ayrılıyor?
Birinci ve ikinci sınıfı bir köy okulunda okudum. Doğayla iç içe olmamı buna bağlıyorum. O yaşlarda mantar topladım, yaz ayında biçilen otlarda örgüler yaptım, ineklerin peşinde koştum, öğretmenlerimize dağlarda bayırlarda en güzel çiçeği toplamak için çaba sarf ettik. Bunun gibi daha sayamayacağım bir sürü şey. Bunları yapıyordum ancak bu yaptıklarımızın geleceğimiz açısından ne denli önemli duygular oluşturacağının bilincinde değildim.
Doğa ile iç içe geçen zamanımızda ona karşı bir bağlayıcılık duygumuz gelişti ve bizim için mevsimler önem kazandı. Hangi mevsimde doğanın bize hangi imkanları vereceğini yaşayarak öğrendik ve hafızalarımıza kazıdık.
Okula başladığım zaman, mevsimleri yapacağım işlere göre ayırıyordum. Hangi mevsim benim için ne ifade ediyorsa öyle tanımlıyordum. Ona göre benim kendime yapmış olduğum çizelgede mevsimleri 4’e değil de 6’ya ayırmıştım. Bunu şu şekilde kendime anlatıyordum; Karın yağması, karların erimesi, çiçeklerin açılması, otların biçilmesi, yağmurların başlaması, kuru soğukların başlaması. Evet, benim mevsimlerden anladığım buydu. Her zaman kendi yaşantım doğrultusunda ifade ediyordum.
Okula başladığımda hocalarımız mevsimleri 4’e ayırarak bize anlatmaya başladılar. Sadece 4 mevsim mi var? Oysaki bana göre 6 mevsim vardı. Sonuçta mevsimler insanlar için bir dönüm noktası ve doğanın farklı bir uyanışı değil miydi?
Bizim oralarda otlar için bir ay gibi uzunca bir süre harcanır ve tamamen bitmesi iki ayı bulurdu. İnsanın geçimini sağladığı, hayvanlar için kışa hazırlık yapılan bu zaman dilimi bizler için önemli ve adı konulması gereken bir zaman dilimiydi. Bundan dolayıdır ki otlar zamanı olarak adlandırma gereği duymuştum.
Karların erimesi de ne alaka diyeceksiniz, iki metre boyundaki karların erimeye başlaması ilkbaharın ilk günlerinden başlanır ve nerdeyse iki ayda ancak yerden kalkardı. Karların erime dönemini kış ile bahar arasında bir dönem diye, bir geçiş mevsimi olarak belirlemiştim. Diğer mevsimlerim sizlerle uyuşuyordu. Hocaların 4 mevsim olduğunu anlatmalarını zor idrak etmiştim çünkü kendi doğrularım vardı. Bundan dolayıdır ki okumayı çok geç sökmüş ve hocalarım tarafından zeki olarak görünen bir çocuk olmayı becerememiştim.
Sayılarla aram da hiç iyi olmadı halen de iyi olduğu söylenemez çünkü sayılar benim için hep bir şeyleri sayarak, sınırlama getiren bir kavram olmuştur. Mesela öğretmenimiz kaç kardeş olduğumuzu söylediği zaman, kendimi de o kardeşler arasına koyup koymamakta sürekli kafam karışırdı. Evet o zaman dört kardeştik daha sonra 5 kardeş olduk. Sonradan kendimi katmayı öğrendim. Kendimi saymayarak kardeşlerimden soyutlarsam o zaman kardeşler içine kendimi dahil etmemiş olacaktım. Bundan dolayı ne sayılarla aram iyi oldu, ne de birbiri ardına sıralanan kelimelerle. Zaten onların beni sevdiği söylenilemezdi, kötü bir yazım olduğu için bana çok kötü bakabiliyorlardı. Benim de yazıları sevdiğim söylenilemezdi, “çirkin ama çok çirkinsiniz” diye ben onlarla, arkadaşlarım da bu yazıları doğurduğum için benimle dalga geçerdi. E ne de olsa onlar benim eserimdi. Çirkin olan yazılarla dalga geçerken kendimle dalga geçtiğimin bilincine varmamıştım.
İşte böyle sınırlamalardan hoşlanmıyordum. Elimden gelse her günü bir mevsim ilan ederdim. Sonuçta her gün diğer günden farklıydı. Öğretmenlerin koskoca yılı sadece 4’e ayırmalarını bir tembellik olarak görmemek elde değildi. Bu sayede mevsimleri bir çırpıda öğrenebilecektik ve onlar da kolay bir şekilde öğretebileceklerdi.
Öğretmenim, “Kalk bakalım kızım dört mevsimleri say” dedi.
Kendi belirlediğim 6 mevsimden dördünü mü sayacaktım, yoksa öğretmenimin haftalardır anlattığı ve anlamam için elinde gelen her şeyi yaptığı 4 mevsimi mi sayacaktım?
Korkuyla, yüzümün alev alev yanmasıyla birlikte, yaşamış olduğum 6 mevsim yerine hocamın söylemiş olduğu 4 mevsimi sırayla saydım…
Sonbahar
Kış
İlkbahar
Yaz
Böylelikle yaşantılarımızı baza alarak kendimce oluşturmuş olduğum mevsimleri 4 ile sınırlamış ve artık hayatımda sadece 4 mevsim olarak yaşayacaktım. Kim bilir belki küçükken kısıtlanmayan mevsimlerim olsaydı şu an en azından 12 mevsime sahip olacaktım ve şu an daha farklı bir bakış açısına sahip olabilecektim.
Ve çocukluğumuza dönelim...
Yani bizim bu gün ne olduğumuzu anlatan çocukluğumuza. Sınırlar koymadan 2x2= 4 değil, 5 de olabilseydi belki bu gün bir şeylere takılıp kalmazdık ve hayatımızda daha farklı anlamlar da olurdu.