Mülteci Kampında Bir Hikâye

Suriye'deki iç savaşta can havliyle sığınan mültecilerin bizlere anlatmaya çalıştığı, bir türlü dile getiremedikleri bir sürü hikâyesi var. Haydi gelin mültecilerin bize anlatmak istediklerini, onlar bize anlatmadan anlamaya çalışalım.
Mülteci Kampında Bir Hikâye

Mülteci kampında yaşamak ne anlama geliyor? Mülteci kampında yaşıyorsan aslında yurdundan uzak, arkanda bırakmış olduğun birçok korkun ve kimselere anlatamadığın bir sürü hikâyen vardır… Yemek kuyrukları için kaç kilometre yürüyorsun ya da elindeki bir tas çorba için kaç saatini kuyrukta bekleyerek öldürüyorsun?

Savaşın vahşetinde, gecenin insanı öldürecek soğuğunda; yurtlarını, sıcacık yuvalarını terk etmek zorunda kalanların elbette bir hikâyesi vardır.

 “Olmaz” demeyin! Hikâyeleri yoksa da yazılır bir çırpıda.

Ortadoğu savaşların beşiğidir. Kaç asırdır savaşların dinmediği, kanlı mı kanlı coğrafyada artık korkular genetiktir. Her daim korku içinde büyüyenlerin çocukları da elbet korku içinde doğacak ve büyüyeceklerdir.

Uğruna ölümlerin var olduğu savaş coğrafyalarında, göçler kaçınılmaz oluyor. Haydi, diyelim; zorlu yaşamın içinde bir o kadar da imanla sabırla yaşayanların yüreklerine misafir olalım. Onları dinleyelim, onlarla konuşalım ve az da olsa onları anlayabilelim.

 Mülteci Kampında Bir Gün

Mülteci kampında yaşayanlar rutin bir şekilde hayatlarını sürdürürler. Her ne kadar bir şey bulamasalar da mutlaka yapacak bir şeyleri vardır. Hiç yoktan yırtılan eteklerinin yamasını, hava alan çadırlarının tamirini yaparlar. Sabah, öğle ve akşam saatlerinde yemek kuyruğuna girerler. Aldıkları: bir tabak çorba ve yanında bir kuru ekmektir. Aile sayısına göre yemeklerin azlığı ve çokluğu değişir. Büyük bir şükürle, yere serdikleri bir sofra bezinin üzerinde toplanan ailenin fertleri, aynı kapta yemeklerini usulca yemeye başlarlar. Merak edenler olur, ‘ suyun az, banyonun olmadığı yerde nasıl kişisel temizliklerini yapıyorlar’ diye. Haftada iki ya da üç gün gelen su taşıyan arabaların arkasında koşarak doldurdukları iki üç kova suyla kişisel bakımlarını yapıyorlar.

mülteci kampı çadır

Çocukların Eğitim Hayatları

Çocuklar, kötü bir filmin başrolünü oynarlar! Evet büyük bir yıkım yaşayan çocuklar, hayatla ölüm kalım savaşını sığındıkları ikinci yuvaları, mülteci kamplarına alışmakta zorluk çekiyorlar. Sosyal, psikolojik olarak yıkılan çocuklar için kamplarda bu yönde iyileştirmeler yapılıyor. Böylelikle çocuklara yaşadıkları kötü travmalar bir nebze de olsa unutturulmaya çalışılıyor.

Artık Her Şey Silah, Her İnsan Can Alır

Unutulmaz, silahların şekilleri, atılan her bombanın kulakları sağır edici sesi. Artık “her şey silah, her insan can alır”. Bu sözlerimi söylerken, bu sözlerimi hissettireceğim bir hikayem var.

O'nun adı Hüda. Fotoğrafının çekildiği anda fotoğraf makinesini silah sanıp verdiği tepki.
Suriye Mülteci Kampında Osman Sağırlı tarafından çekilmiş olan bu fotoğraf, binlerce hikâyenin birleştiği ana temadır. Bazen olur sadece bir fotoğraf onlarca kitabın anlatamadıklarını anlatır bize. Bu fotoğraf karşısında, Orhan Veli’nin, o meşhur sözü gelir aklıma; “sözlerim kifayetsiz kalır…” diye.

Aslında çocuklar her şeyin farkındadır.

korkan çocuk

 Hikâyeler ardın sıra devam ediyor

Kim söyler, “hikâyeler biter” diye. Aslında her biten hikâye diğer bir hikâyenin başlangıcıdır. Bizim hikâyelerimiz olabildiğince devam eder; bir mülteci kampında, savaşın tam ortasında ve vicdanımızla baş başa kaldığımız her yerde.  

Hayat her şeye rağmen devam ediyor. Yokluğun bütün olumsuzluklarına rağmen yüreğimizde şükrümüzü kaybetmeyip, umut içinde yarınlara yürümeyelim, adeta koşalım.

Sağlıcakla kalın.

 

NeOldu.com/ Kader Basayoğul

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış yorumlar onaylanmamaktadır.