Savaş Yapıcı mıdır Yıkıcı mıdır?
Çocukluğumuzdan beri ya Türkçe derslerinde sınavlarda kompozisyon konusu olarak ya da münazara konusu olarak karşımıza çıkan ve herkesin mutlaka bir kere de olsa hakkında yazı yazdığı bir konu vardır: Savaş yapıcı mıdır, yıkıcı mı?
Savaş nedir? Savaş, daha fazla oyuncağı olması için gözünü hırs bürümüş kişilerin kör olduğu ve bu körlükleri yüzünden birçok acıya sebep oldukları bir vahşettir. Daha fazla oyuncak dediğimiz nedir? Son derece ölümcül olan bu oyuncaklar kimi zaman güç elde edebilmek için yıkıp geçilen kumdan kaleler, kimi zaman dünyanın gidişatını değiştirmek için insanlığı yok eden bombalar, kimi zaman daha fazla toprak, daha fazla güç, daha fazla doyumsuzluk için mayınlardır.
Shakespeare: Yarayla alay eder yaralanmamış olan.
Savaş varsa kaybeden bir taraf vardır.
Savaş sonucunda kazanan tarafın kazandıklarıyla elde ettiği ekonomik ve askeri başarı sizce erdemli bir başarı mıdır? Yoksa siz de erdemli olanın, sonucun yararlı olmasıyla ölçüleceğini savunan Anglosakson pragmatistlerinden misiniz? Gidiş yolu ne olursa olsun sonuç faydalıysa o eylem erdemli midir sizin için? Yoksa Kant'ın ahlak anlayışına göre doğru olanın sonuç ne olursa olsun erdemli gidiş yolu olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Ortaokulda savaş yapıcı mıdır yıkıcı mıdır münazarasında savaş yıkıcıdır tarafında olan sınıf bizdik. Diğer sınıf savaşın yapıcı olduğunu öyle bir savunuyordu ki münazaranın bitmesine az kalmasına rağmen oy çoğunluğu açık ara farkla onlardaydı.
Buradan şu sonuç çıkıyor ki, orada bizi değerlendirenler de aslında Freud'un insanın temelinin eros ve şiddet olduğunu savunan görüşünü desteklemiş oluyorlar. Tıpkı Ben Elton'un yazdığı Canlı Yayın isimli oyundaki gibi, insanlar rehin alınanların öldürüleceğini bile bile canlı yayını kapatmayıp izlemeye devam ediyorlar. Adeta acıdan besleniyorlar ve acıyı göre göre acıya karşı duyarsız hale geliyorlar.
Bahsettiğim münazaraya dönecek olursak, münazara bitmek üzereyken ABD-Irak savaşı ile ilgili bilgi vermek için münazarada yanımda getirdiğim New York fotoğraflarını hatırladım. Son söz verildiğinde, son değerlendirmeler yapılacakken ayağa kalkıp iki sınıfın öğrencileri ve öğretmenleri karşısında aklıma gelen son çareyi uyguladım.
Yaptığım şey gökdelenlerin olduğu fotoğrafı sınıfa gösterip "Eğer savaşın yapıcı tarafı buysa, ben istemiyorum" diyip fotoğrafı yırtmaktı. Tam o sırada bu beklenmedik hareketin üzerine jürideki herkesin önlerindeki kağıtlarda bir şeyler yazdıklarını gördüm. Belli ki puanları değiştiriyorlardı.
Evet, münazarayı biz kazanmıştık ve savaşın yapıcı olduğunu düşünenlerin içindeki şiddeti belki sadece bir anlığına kırmıştık. Münazara sonunda diğer sınıfın Türkçe öğretmeni (kendisi ile aramız benim aşırı davranışlarımdan dolayı iyi olmamasına rağmen) gelip elini elimin üzerine koyarak tebrik ederim dedikten sonra herkesten önce, ödüller verilmeden sınıftan çıkmıştı. Aramız iyi olmamasına rağmen bu hareketi yapan kadın hocayla o anda göz göze geldiğimizde demeye çalıştıkları aklımda hep yer etmiştir.
Evet, münazarayı kazandık ve savaşın yapıcı olduğunu düşünenlerin içindeki şiddeti belki sadece bir anlığına kırmıştık. Peki, ne değişti? Savaşlar bitti mi? İnsanın içindeki o şiddet, gücü elde etme duygusu ve gücü elde etmek adına her şeyden ödün verip her şeyi kullanması gün geçtikçe daha da artar şekilde devam etti.
Çocukluğumdan beri her şey daha da kötüleşti gibi hissediyorum. Size de öyle geliyor mu? Arada güzel şeyler olsa da, çimenlerin üzerinde yürürken papatyalara basan insanlar çoğunlukta olmaya devam ediyor, ne dersiniz?
Nedeni belki de sessiz kalmamız çünkü güzel şarkı Sound of Silence'da da dendiği gibi "suskunluk kanser gibi büyüyor"