Savaşın İçinde Uykuyu Aramak

İnsan üzülür, uykusu bölünür; insan sevinir, uykusu gelmez; insan aşık olur uykusu kaçar ve düşüncelere dalan insanının uykusu öldürülür. Uykuyu öldürmek öyle zor değildir, hele biraz rahatınız kaçsın, o zaman bakın uyku diye bir ihtiyacınız kalıyor mu?
Savaşın İçinde Uykuyu Aramak

İnsan, her geçen gün daha çok üzülür; kafasına bir şeyler takar. Her geçen zaman daha derin düşüncelere dalar ve kendini hırpalar. İnsanlar büyüdükçe kendisiyle birlikte düşlerini, acılarını, sorunlarını da büyütüyormuş. Bunu hatırlamayacağım kadar eski bir zamanda 80 yaşını aşmış yaşlı bir adam söyledi. O an anlamamıştım ama büyüdüğüm her dakika yaşlı adamın söylediklerini hissetmeye, yaşamaya başladım. Biliyor musunuz insanlar yaşadıkları ölçüde hisseder, hissettiği ölçüde yaşar.

Bugün sizlere bir uykunun nasıl üç kez bölünebileceğini anlatacağım. Bugün sizlere mutluluğun yıldızlar kadar uzaklaştığını ve insanın ruhunun nasıl çırpındığını, dağlandığını anlatacağım. Anlatmak beni yormaz ancak her gün aynı şeyleri anlatmak beni harap edecektir.

Hani bedenlerimiz büyüdü, bedenlerimizle birlikte yüreğimiz; peki yüreğimiz neden acılarla baş edemeyecek kadar zayıf? İnsanlar yüreği büyüdüğü zaman daha çok acıyı mı yüreğine misafir ediyor?

Ben yüreği kocaman bir kadınım, neden içimdeki dert deryası beni bir sahile vurmuyor, bu akıntı içinde binlerce kez boğuyor ve her daim hunharca öldürüyor. Haykırmak, bağırmak, çağırmak aklınıza gelebilecek her türlü çığlığı atmak istiyor ve artık yeter, “barış” demek istiyorum. Kimse ölmesin, hiçbir anne ağlamasın, çocuklar vurulmasın, canlar yanmasın demek istiyorum.

Ben bir insanım öyle değil mi? Ben bir insansam üzüntülerim, acılarım evrensel olmalı değil mi? Üzülürken ırk, din, ten ayrımı yapmamalıyım. İnsanların acıları benim içimi yakmalı, yakmıyorsa bile bu duruma sevinmemeliyim değil mi!

Bir Uykunun Ortasında;

Gece bir kabusla uyandım. Bu kabusun etkisi günümü, gecemi ve ömrümü kaplayacak kadar büyüktü. Bir deprem olsa bu kadar korkacağımı düşünmezdim. Kabus üzerime çökmüş, beni bırakmak bilmiyordu. Ondan kurtulmak için elimi uzattım ve telefonumu başucumda bulunan pencere kenarından aldım ve gece gündemindeki haberlere göz gezdirdim. O an anladım, anlamamak bir sersemlik olacaktı.

Gecenin bir yarısı uykumu bölen bir savaşın, bir ateşin hissiydi. Yanılmamışım, ruhumu derin bir uykuya koymamıştım. Bu kederi hissedebilmem benim gerçekten uyumamam ile alakalıydı. Ya derin uykulara dalıp da bu yaşanılanları görmeseydim. Önemli olan bedenin uykuya daldığı bir anda bağlantını dünya ile kurmaktı, tamamen uykuya dalmamaktı.

Mesela ıssız bir ormanda kamp yaptığınızı farz ediniz. O gece bu kamp alanında nasıl bir uyku geçirirsiniz, tamamen kendinizi güvenle uykunun koynuna koyabilir misiniz?  Eminim ki çoğunuzun gözleri yarı bir şekilde kapanacaktır. Bunun nedeni” güvendir”. Güvenmemek duygusu uykunuzu al aşağı eder.

İnsanlar, güvenini kaybettiği insana bir daha dönmez, güvenmediği insanlarla bir iş ortaklığına girmez, güvenmediği bir insana asla sırrını vermez ve en önemlisi bir insan güvenmediği birini asla gönülden sevmez.

Savaş ortamları insanın güvenini zedeler ve huzursuz eder. Gün içinde acı ile kıvrılan ruhumuz geceleyin uyumaktan korkar. Düşünüyorum da savaşın hissi beni bu şekilde yıpratmışken, savaşın içinde yaşayanlar, silah, top sesleriyle uykularını almaya çalışanların ruh halleri, uykuları nasıldır?

Bizler insanız bundan dolayı bizler düşünmeliyiz. Allah’ın bizlere vermiş olduğu kalbi, beyni çalıştırarak düşünmeliyiz; insan olduğumuzun bilincine vararak kendimizi, düşüncelerimizi sorgulamalıyız.

Nasıl düşünülmesi gerektiğini kimse size aşılamamalı, düşünceleriniz ancak vicdan ve iç seslerinizden oluştuğu zaman insanileşir. Kulak verin kalbinize, ruhunuza.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış yorumlar onaylanmamaktadır.