Susanna Tamaro Sözleri | En Anlamlı Sussana Tamaro Sözleri
Susanna Tamaro Sözleri
En büyük, en mutlak aşklar bile, araya uzaklık girince kuşkulara neden oluyorlar.
Şimdi biliyorum ki sevgi güç ister, sevmek için gözü pek, yürekli olmalı.
Akmayan gözyaşları kalpte birikirler, zamanla kabuk tutarlar ve kirecin çamaşır makinesini tıkaması gibi kalbi tıkayıp felç ederler.
Evdeki her şeyi tamir eden erkek; kırdığı kalbi onaramıyorsa, usta sayılmaz.
İkiyüzlülük, gerçeği arayan kişinin yüzüne atılabilecek zehirlerin en korkuncudur.
Sevilebilmek için karşı çıkmamak, olmadığım gibi görünmek zorundaydım.
Düşman bir çevrede insan yalnız kaldığı zaman parıltısını yitiriyor, uzaklaşıyor.
İnsan kendi hakkında bir düşünceye sahip değilken bir düşünce uğruna savaşmak, yapılabilecek en tehlikeli şeylerden biridir.
Anlayışın sessizliğe gereksinmesi vardır.
Yapmaya değecek tek yolculuk içimize yapacağımız yolculuktur.
Gerçekte içimde yanıp tutuşan bir aile kurma arzusu yoktu. Dünyaya bir çocuk getirme düşüncesi gözümü korkutuyordu. Kendim çocukken çok üzülmüştüm, başka bir masum yaratığa acı çektirmekten korkuyordum.
Başkası adına karar veren sevgi bencil ve ham bir sevgidir.
Her hayatın altından akan gizli bilgelik, doğru şeylerin doğru anlarda gerçekleşmesini sağlar.
Kendi kendime diyordum ki, zarar ziyan görmeden ergenlik yaşayanlar hiçbir zaman gerçekten büyük insan olamazlar.
Çınarın altına oturduğunuzda kendiniz değil, çınar olun, ormanda orman, kırda kır, insanlar arasında insanlarla olun.
Sözcükler, tek başlarına insanı kırmaz oysa. Yaralayan bunun arkasına saklanan ikiyüzlülüktür.
Susana Tamaro Aşk Sözleri
Ben beyaz duvarlı bir odada, bir yatağa bağlanıp bir yıl daha yaşamaktansa, bostanımdaki kabakların arasına yüzüstü düşmeyi yeğlerim.
Çağdaş düşüncenin insana uyguladığı en büyük şiddetlerden biri, inanılası temellerin olmadığını fısıldamış olmaktır..
Beni harekete geçiren ya da daha doğrusu harekete geçirmeyen, annemin bana öğrettiği davranıştı. Sevilebilmek için karşı çıkmamak, olmadığım gibi görünmek zorundaydım.
Sözcük yaratabilir ve yok da edebilir.
Tuhaf görünebilir, ama en derin mutluluk, en korkunç mutsuzluk gibi beraberinde zıt bir arzuyu getirebilir.
Kadın bedenimin yaşamadan solduğunu hissediyordum.
Yaşam uzun değil, dairevi bir yoldur. İstediğin kadar çırpın, sonunda gene aynı noktaya dönersin.
Çınarın altına oturduğunuzda kendiniz değil, çınar olun, ormanda orman, kırda kır, insanlar arasında insanlarla olun.
Cehennemin yolu iyi niyet taşlarıyla döşelidir.
Açlığın her şeyi bastırdığı bir manzarada yok edilemeyen sadece iki değer vardır…Bunlar onur ve saygıdır…
Yanlışlık yapmak doğaldır, ama bunlardan ders çıkarmadan ilerlemek bir yaşamın anlamını yitirmesine yol açar.
Çünkü insan yüreği güzelliğe, şiire, paylaşmaya hasrettir. Çünkü gerçeğin titrek ve solgun alevi gömülüp kalmış olda da, daima yanar.
En büyük, en mutlak aşklar bile, araya uzaklık girince kuşkulara neden oluyorlar.
Kendinin daima haklı olduğunu sanan insan kendini üstün hissetmeye de meyillidir; kendinde başkalarını yargılama ve etiketleme hakkını görür, kendini ulaşılması gereken bir model olarak ortaya koyar.
Aşk, bütün çıkarcı hesaplardan daha güçlüdür.
Söylemek ve yapmak arasında kocaman bir deniz vardır.
Hayatların pek çoğu korku, endişe ve sonuç olarak bir bekleyiş hayatıdır.
Bedenin rahatlık konusundaki arzularını yerine getirmek demek, ruhu donukluğun sisine itmek demektir.
Derinlerde bir yerde isyan etmeyi sürdürüyordum, bir yanım kendim olmayı sürdürmek istiyordu, öteki yanımsa sevilebilmek için dünyanın gerektirdiği kurallara uyum sağlamak istiyordu. Ne zor bir savaş!
Madenlerdeki kanaryaların ölmesi gibi benim içimde de doğallığım ve ender olarak sahip olduğum gülme arzum öldü.
Dil, dişin ağrıyan yerine değer..
Oysa kaderin hayal gücü bizimkinden daha renklidir.
Zaman bir ok gibiydi, yaydan hareket ediyor ve hedefine ulaşıyordu. Bir daha asla geri dönemezdi…
Kendimizi vakumlu kutularda yaşamaya ne kadar tutsak etsek de, gizem çevremizde ışıl ışıl parlamakta ve yüreğimiz gereken yolu bize işaret etmekte.
Aynı doğruları, aynı mutlak dogmaları paylaştığı bir grubun üyesi olduğunu hissetmek, onun kibirliliğe olan doğal eğilimini kaygı verecek biçimde güçlendiriyordu.
Ruh ve vicdanın sürgüne gitmesi bizleri boş kutulara dönüştürdü.
Bir hayat kırıldığı zaman yeniden biraraya getirilemez, yalancıktan onarılır, kırık parçalar üzerine zamk sürülebilir; ama kırığın yapıştırıldığı nokta her zaman göz önünde kalır…
Eğerler dünyası bir girdap, bir hortum, bir kara deliktir. İnsan bir an dengesini yitirirse, içine yuvarlanmaması olanaksızdır.
Ortak hayal gücünde ruh varolmayı kesti ve bu silinişte en yakın dostu vicdanı da kendi peşinden sürükledi.
İnsanın kendi kendiyle derin bir biçimde baş başa kalabilmesi için uzun bir sessizlik ve karanlık saatler gerekir.
Doğa boşluk sevmez; boşluk oluştuğu anda onu doldurmaya çalışır.
Hiç frenlenmeden gösterilen şiddet sonunda kayıtsızlığa yol açar.
İçinde gizem bulundurmayan bir hayat son derece yoksuldur.
Eğer yaşam bir yolsa, her zaman yokuş yukarı giden bir yoldur.
Sevgiye tembellik yakışmaz, onu dolu dolu yaşamak için kararlı ve güçlü devinimler gereklidir.
Ama insanlar her zaman giyindikleri, göründükleri gibi olmuyorlar. İnsan ruhu öyle karmaşık, öyle anlaşılması güç bir şey ki.
Böyledir bu dünya, yaşam cömertlik ister. İnsanın kendi içindeki karakteri yetiştirmesi, ama bunu yaparken de çevredeki hiçbir şeyi algılamaması, hala soluk alsa da ölü olmaya benzer.
Hayat, piyangodan farklı değilse biraz sabırlı olmalı ve yeni çekilişi beklemek gerekiyordu.
Anladım ki, boşluk ancak ölümü özümseyene dek varlığını sürdürebiliyor.
Akmayan gözyaşları kalpte birikirler; zamanla kabuk tutarlar ve kirecin çamaşır makinesini tıkaması gibi, kalbi tıkayıp felç ederler.
Çünkü doğru davranış, zahmeti bilip kolaya kaçmadan ona katlanmaktır.
Hazineniz neredeyse yüreğiniz de orada olacaktır.
Israrcı ol. Yaşam, pes edenin değil, kurcalayanın olur.
Akıntıya kapılmamak ve kötünün sıradanlığı tarafından yok edilmemek için tıpkı akşamları sürüsünü ahıra teslim eden bir çoban gibi düşüncelerimizi ve duygularımızı denetlemeliyiz.