Yalnızlığa Demir Atmak
İstanbul git gide kendine sığmıyor, her geçen gün binlerce insan doğuruyor; binlerce insana kucak açıyor. Git gide artan nüfus ile birlikte daha da kimsesizleşiyor İstanbul, daha da önemsiz hale geliyor insanlar. İnsanların dolup taştığı bu şehirde suretlere baktığın zaman delirirsin, hafıza kaybı yaşarsın; en iyisi suratlara bakmadan kafanı önüne geçerek geçeceksin sokakları. Herkese bakmamak için bakman gerekenleri de es geçeceksin, kalabalığın içinde bir ay çekirdeği gibi başını önüne eğecek ve gittikçe bir mum gibi eriyeceksin.
O kadar insan var ki kimse seni umursamayacak, burada ölüp öteki dünyaya göçen kim, diye sormayacak. Sormayacaklar, görmeyecekler hatta bakıp geçecekler. Kalabalığın içerisinde işte böyle yalnızlaşıyor insan. Yalnızlık paylaşılınca azalıyor, yalnızlık yalnızlığa arkadaş bulunca yok oluyor. Kimse yok mu diye bağırmak istemiyorum, biliyorum bağırdığım zaman etrafımı saracak bir yığın insan olacak, biliyorum ellerinde çekirdek ve patlamış mısırlarla beni bir film gibi izlemeye gelecekler, bu halimden oldukça zevk alacak vah vahlar edecekler, yazık diyecekler, o anda etrafımdaki insanlar benim için bir yalnızlık anıtı dikecekler ve beni toprağın ta derinlerine gömecekler. Kimse yok mu dediğimde kimsenin bir yokluk olduğunu göreceğim ve artık kimse var mı diyeceğim. Yani diyeceğim şu ki; kalabalık koynunda yalnızlığı besliyor, kalabalıklar her gün sokaklara binlerce kimsesiz insan atıyor ve insanlarla dolu ortamlar her gün binlerce insan yalnızlığa mahkûm ediliyor.
İstanbul, çok kalabalıksın bir o kadar da yalnız. Her gün senin güzelliklerini görmek için milyonlarca insan sana uğrar, senden faydalanır ama işleri düştüğü müddetçe seni anarlar. Sonrasında senin varlığın beş para etmez olur, kalabalıktan dolayı seni suçlarlar, trafiğinden dolayı sana bela okurlar ve bunun gibi bir sürü şey. Yaparsın yaparsın kıymet bulmazsın, uğraşırsın didinirsin, vefa bulmazsın. Uzaklaşırsın insanlardan, sırtını dönersin çıkarlarla dolu bir güruha ve artık yalnızlığını alıp terk edersin insanları, bir hayli kalabalık olan yalnızlık teknesini.
Artık kalabalıklar içinde yalnız değilim, en azından şu an yalnızlığımın bir anlamı, bir gerçekliği var. Yalnızım diyebiliyorum, etrafıma baktığımda kimselerin olmayışı bana umut veriyor. Belki diyorum etrafımda birkaç kişi olsa bu duygumu ortadan kaldırabilir diye umutlanıyorum. Şimdi artık geleceğe dair bir umudum var, etrafımda bana yalnızlığımı hissettiren kalabalıklara yol verdim, şimdi artık ruhumun yıpranmış ve yok olmuş duygularıyla yalnızlığıma demir atıyorum.
Sonra dedim ki kendi kendime; "Ya bir gün bu insansız yalnızlıktan bıkıp, bir yığın insanın olduğu kalabalıkta yalnızlığımı yaşamayı tercih edersem" Ruhumdaki bir ses; bırak yalnızlıklar senin olsun, bırak yalnızlığın sadece senin olsun, neden başkalarının yalnızlığıyla acı çekiyorsun ki? Anladım bir daha kuru kalabalıklara dönüşüm olmayacaktı. Gidiyorum, herkes için, senin için ve kendim için… Ahmet Kaya’nın seslendirdiği, sözleri Yusuf Hayaloğlu’na ait olan “Bu yalnızlık benim” şarkısını dinliyorum. Artık benim olan bir yalnızlığım var, sakın ona da ilişmeyin! Diyorum.
…
Darmadağın bir evden sabah ezanıyla çıktım
Denizler üstüme gelmeyin
Kuşlar ne olur didişmeyin
Şarkımı esmer bir hasrete sundum
Bu yalnızlık, bu yalnızlık, bu yalnızlık benim ilişmeyin
NeOldu.com