Anadolu Beylikleri Tarihi
Alaaddin Keykubat Anadolu’da birliği belli bir süre sağladıysan da, 1243'de bu birlik son bulmuştur. Daha sonra Anadolu’da birlik 200 yıldan fazla bir süre sonra Fatih Sultan Mehmet zamanında sağlanabilmiştir. Bunun sebebi de göçebe beylik zümrelerin tarihin kaderini belirlemeleridir.
Beylikler arasında mücadele Osmanlı Dönemi’nde de ön plana çıkmıştır.
Sultan Alparslan Han’ın Romanos Diogones'i Türk korumalarıyla birlikte geri iade etmesinin sebebi diğer Türkmenlerin saldırsını engellemek istemesidir. Çünkü göçmen Türkmenler sürekli sıkıntı oluşturabilecek konumdaydılar.
4 ve 11. y.y. arası Bizans fiili olmasada Balkanlarda bulunan farklı kabilelerle savaşmak yerine onlarla anlaşma ve lütuf yolunu tutarak (para) hakimiyetini sağlamıştır. Bu bir Bizans taktiğiydi. Aynı taktiği Bizans Anadolu içlerinde de uygulamış, aynı zamanda beylikleri birbirine düşürme yolunu da tutmuştur. Bizans’ın bu taktikleri 1176 Miryokefalon Savaşı’yla son bulmuştur.
Anadolu'da Kurulan İlk Türk Beylikleri
Selçuklu, Osmanlı, Artuklu, Saltuklu gibi beylik ve devlet isimleri tabi olunan kişiye göre verilmekteydi. Örneğin Selçuklu Selçuk Beye tabi olan demektir. Bu paralelde Osmanlı Diplomasi’sinde yer alan Devletlü, Şevketlü gibi kullanımları bu çerçevede değerlendirebiliriz.
Beylikler için sınır kavramını kullanamayız, Anadolu’ya gelen Türk Beylikleri’nin de sürekli sınırları değişmekteydi.
Anadolu Beylikleri
1.Mengücek Beyliği
Mengü - Bengü - Ebedi: Sonsuz anlamındadır. Kaynaklarda Mengücek Bey’in Malazgirt Savaşı’na girdiği kaydedilmektedir. İlk üsleri Kemah'dır. Kaynaklarda aslında beyliklerle ilgili başkent anlayışı tam anlamıyla yoktur. Beylikler şehir merkezli değildi. Sürekli hareket halindeydiler. O nedenle kendileri için geçici diyebileceğimiz üsleri mevcuttur. Erzincan ve Divriği'de bu üsler arasındadır. Doğusunda Saltuklular, Batısında Danışmentler hakimdir.
Tarihdeki Azerbaycan topraklarından gelen Türklerin bir kısmı Şeddadi topraklarını teğet geçip ya da biraz gidip Anadolu’ya girerken, bir kısmıda Gürcistan'a akın yapmıştır. Şeddacılar Nahcivan’ın Kuzey bölgesinde yer almaktaydılar. Selçuklular 1174'e kadar Anadolu’ya tam anlamıyla hakim olamadılar.Çünkü Danışmentler orta anadoluda mevcuttu. Bu dönemde Kuzeyde denizin sınırında Trabzon devleti mevcuttu.
Mengüceklerin bulunduğu bölge dağlıktır, o nedenle daha çok zırahi faliyetlerle uğraşmışlardır. Çevreye akın yapmışlardır, emsela Gürcistan. Mengücek Bey değilde oğlu Mengücükoğlu hakkında bilgilerimiz vardır. Kutalmış oğlu Süleyman Bey’le 1084 Antakya seferinde beraberindekilerle gittiklerini bilmekteyiz. Bundan şunu anlayabiliriz Mengücükbey 1084'ten önce öldü ve yerine oğlu geçti. Mengücük oğlunun ismi kaynaklarda İshak olarak geçmektedir. Muhtemelen Mengücük oğlu İshak Bey Kutalmış oğlu Süleyman Beye bağlıydı. Çünkü Kutalmışoğlu Süleyman Bey ölmeden Danışmentliler’in kurulamadığını düşünmekteyiz. Bu durumda Türkiye Selçukluları’nın komşusu Mengüceklerdir.
2. Danışment Beyliği
Danışment Beyin ismi kaynaklarda Tayla ya da Taylu şeklinde geçmektedir. 1085 yıllarında Kapadokya, Kayseri, Sivas civarında oldukları kaynaklarda vardır. Kutalmışoğlu Süleyman Bey doğuya doğru genişleme çabası içindeydi. Nitekim 1084'te Antakya seferi mevcuttu. Bu bağlamda Orta Anadolu'da otorite boşluğuna sebep oldu. O boşluğu Danışmentler giderdi.
Bir rivayete göre Danışment Gazi (Toylu) Kutalmış oğlu Süleyman’ın dayısıdır. Danışment Gazi ne zaman öldü ve yerine kim geçti tartışmalı bir konudur. Danışmentler 1085'de kurulmuş, 1092'de hakimiyetini kesinleştirmiştir diyebiliriz. Tahmin yapmak gerekirse, Kutalmışoğlu Süleyman Bey doğuya sefere çıkarken arkadan muhtemelen Orta Anadolu’nun güvenliği açısından Danışment Gazi’yi bırakmış olabilir. Danışment Gazi bu fırsatla bunu değerlendirmiş olabilir.
Kutalmışoğlu Süleyman Bey vefat ettikten sonra Mengücük oğlu İshak Bey bağımsızlık hareketlerine başlamıştır.
1084-85 yıllarında Mengücük Danışment faliyetlerinin yaşandığı dönemde Kutalmışoğlu Süleyman Bey Antakya Halep seferleriyle meşgul olmaktaydı. Malubiyetlerin ardından 1086 yılında Kutalmışoğlu Süleyman’ın intihar ettiği rivayet edilmektedir. Bu şekilde Mengücükler ortaya çıkmayı başarmışlardır.
Güneydoğu bölgesi Haçlıların, Beyliklerin olduğu karışık bir bölgeydi. 12. y.y.’ın başında 1118 yılında İshak Malatya’ya akınlar, seferler düzenlemiştir. Sıkıştığı için dağları aşıp Kuzeye ulaşamamış Güneye akınlarda bulunmuştur. Bu dönemde Malatya Selçuklular’a tabiydi. Trabzon Rum Bölgesi’nde çok zengin olan Gabroz ailesi mevcuttu. İshak Bey Gabroz’dan yardım almıştır. Bu dönemde Danışment Gazi ile İshak arasında itilaf olup Danışment Gazinin ölümüyle İshak rahatlamıştır. Bu bağlamda İshak fazla yaşamış olabilir. 1084'de Beyliğin başına geçtiğini dikkate alacak olursak esasında Mengücük oğlu İshak Beyin başa geçtiği tarih hakkında da bilgiler karanlıktadır.
13. y.y.’a kadar Güneydoğu Bölgesi adına tarihler karanlıktır. Çünkü bölge karışıktır. Bu nedenle sıkıntılar hasıl olmuştur.
Danışment Gazi’den sonra yerine Danışment Muhammed geçmiştir.
Şunu söylemek gerekirse beylikler arasında yatan bir sulh ya da tam bir düşmanlık söz konusudur. Birbirlerine savaş açabilmekte oldukları gibi birbirlerine kız alıp da verebilmekteydiler.
Kurumsal mekanizmada akıl geçerli olabilmektedir. Kurumsal mekanizmadan önce duygu ve fırsat geçerli olabilmektedir. Burada da var olabilme mücadelesi adına çıkarlar devreye girebilmektedir. Çıkar kelimesi daha çok ahlaki zayıflık anlamında değildi var olma mücadelesi bağlamında değerlendirebiliriz. Cihat ve Gaza, akabinde kullandığımız ganimet kavramı devlet kurum mekanizması adına geçerliyken, yağma kurumsal mekanizmaya dahil değildir.
O zamanki il mefhumlarını günümüzle karşılaştırmamak gerekir. O zaman Divrik Erzincan’a bağlıyken, bu gün Sivas'a bağlıdır. 1142'de Erzincan ve Divrik olmak üzere iki kola ayrılır. Mengücekler İshak Beyin ölümüyle son buldu. Süleyman ve Davut adında iki oğlu mevcuttu. İki oğlu daha olduğu da söylenmektedir. İshak Beyin oğulları Danışment Muhammed Bey’in 1143'de ölümüyle tekrar canlanmıştır. İshak’ın oğulları dağıldığı için pay alma mücadelesine girmişlerdir. Davut Erzincan, Kemah, Şebinkarahisar’a hakim oldu. 1151’de Davut karısı tarafından öldürüldü. Ardından da Süleyman ile evlendi. Süleyman’ın Davut’un hakimiyetini kabullenemeyip Davut’un karısı ile daha önce anlaştığını düşünebiliriz. Danışmentli Yağıbasan bu durumdan rahatsız olup 1163'de Süleymanı öldürmüş hakim olduğu yerleri ele geçirmiştir. Yağıbasan muhtemelen Davut’a yapılanların intikamını almıştır.
Yine görüldüğü gibi Mengücekler dağılmıştır ve bir türlü istikrar sağlanamamıştır. Danışmentli Yağıbasan 1164'de ölmüştür ölümünden sonra Davutun oğlu Fahreddin Behram Şah 1164'de beyliğin başına geçmiştir. Behramşah, Rükneddin Süleyman Şah ile beraber Gürcistan'a sefere çıkmış esir düşmüş ve serbest kalmıştır. Döneminde Selçuklular’la iyi ilişkiler içerisindeydi. Behram Şah’ın yerine 1125’de Alaaddin Davud Şah geçmiştir. Alaaddin Keykubat Davutşah’ın faliyetlerinden memnun değildi. Erzurum'a sefer bahanesiyle Erzincan ve bölgesini alarak 1228'de Mengücek Beyliğine son darbeyi vurmuştur. Bölge Selçuklulara bağlanmıştır. İkta olarak Akşehir ve Ilgın'ı vermiştir. Kırşehir’i de kardeşi Muhammed Şah’a ikta olarak vermiştir. Alaaddin Keykubat’ın amacı Anadolu’da ki beylikleri kendine bağlamaktır. 1252-1277 arasına Mengücekler’in son buduğu tarih diyebiliriz. Tam bir yıkılış tarihi vermeyiz.
Bu beyler 1150-1200 yılları arasında çok önemli imar faliyetleri yürütmüşlerdir. Dünya mirası adına koruma altına alınmış Mengücek eserleri mevcuttur. Ahmetşah Tuğrul Melek Külliyesi, Unesco tarafından 1985'de koruma altına alınmıştır. Müslüman dünyasının yanı sıra farklı mimari usluplarda bu mimari yapılarda dikkati çekmektedir. İçinde Darüşşifa ve Ulucami mevcuttur. Bu bölge deprem bölgesi olmasına rağmen bu gün hala ayaktadır.
1228 Erzincan kolunun 1277 Divrik kolunun bitiş tarihleridir. Ancak bu tarihler muhtemel ve kesin olmayan tarihlerdir.
15. y.y.’a baktığımızda Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgeleri oldukça müreffehtir. Bunu tahrir defterlerinden de anlıyoruz. Ancak 15. y.y. 'dan sonra vergi veremeyecek kadar fakirleşmiştir.
Kale mescidi, tepsi minare, Ulucami, Saltuklu Beyliği mimarisidir. 12. y.y. ikinci yarısında Andolu’da Türk mimarisi artık dikkat çekmeye başlamıştır.
Ziyaüddin Gazi, Kale Mescidi ve Tepsi Minare’yi yaptıran kişidir. Bu mimari yapılarda müslim ya da gayri müslim ustalar çalışmaktadır.
Ulucami’nin kitabesine göre Ziyaüddin Saltuk’un oğlu Melik Muhammed yaptırmıştır.
Eserlerin az oluşunda beylik yapısının önemli bir etkisi vardır. Ancak bu durum önemli mimari yapıların yapılmadığı anlamına gelmez. Örneğin Artuklular’da, Danışmentliler’de çok değerli eserler yaptırmıştır. Ama beylik demek mücadele demektir ve o dönemde bina inşa edebilmek oldukça güçtür. Ancak zengin aileler, aristokratlar bunu gerçekleştirebiliyordu.
Mengücek Beyliği’nin sınırları içerisinde bugüne kadar kalan Mengücekli eseri kalmamıştır. Bunun sebebi de Erzincan bölgesinde sık sık depremlerin meydana gelmesine bağlanmıştır. Kemah'da, Şebinkarahisar'da bir kaç türbe vardır. Mengüceklerden kalan önemli eserler Divrik'de bulunmaktadır. Bu eserlerinde Bizans eserlerinden dönüştürülmüş halleri olduğunu belirtenlerde mevcuttur. İki cami biri kalenin içinde, biri dışında bulunmaktadır. Kale Cami’ni Mengücekli Şahin Şah yaptırmıştır. Ulucami Şahinşah’ın torunu Ahmet Şah tarafından hisara yakın yapılmıştır. Darüşşifa, Turhan Melek Hatun tarafından inşa ettirilmiştir. Fahreddin Behram Şah’ın kızı muhtemelen de Ahmet Şah’ın karısıdır. Bu yapılar ancak görüldüğü gibi bey ve ailesi tarafından gerçekleştirilmekteydi. Normal düzeyde isnanların gerçekleştireceği hizmetler değildi.
3. Artuklu Beyliği
Doğu Andolu ve Güneydoğu Anadolu’yu içine alan bir bölgede yer almışlardır. Ortadan kalkan son beyliktir. Alaaddin Keykubat Dönemi’nde Selçuklu himayesine girmiştir. Bu beyliklerden Artuklular’ın bir kolu 15. y.y.’a kadar varlığını sürdürmüştür. Artuk geç doğan çocuk olarak nitelendirilir. Bir rivayete göre geç doğan çocuğa Artuk, erken doğan çocuğa da Eksük denirdi. Artuk Bey’in babası da eksük olarak rivayet edilmektedir.
Malazgirt Savaşı’na katılan beylerdendir. Artuk Bey 1703'de Anadolu’dan ayrılarak önce Melikşah’ın, 1084'te de Tutuş’un hizmetine girmiştir. Tutuş Artuk Bey'e Kudüs'ü vermiştir. Artuk Bey bu sırada vefat etmiştir. Kutalmışoğlu Süleyman bey ile Tutuş mücadelesinde Tutuşun safında yer almış, Kutalmışoğlu Süleyman Bey vefat etmiştir.
Arkasından Sökmen, İlgazi, Behram, Abdulcabbar, İnal, Bektaş, Aktaş, Siyavuş, Alpyaruk olmak üzere arkasında 9 çocuk bırakmıştır. Tutuş Artuk'un ölümünden sonra Kudüs’ü Sökmen ve İlgaziye bırakmıştır. (1091) Şehir 1096 yılında Fatımiler tarafından ele geçirilince İlgazi, Melik Dukak'ın yanına, Sökmen'de Halep'e gitmiştir. Sökmen Suruç'u üs olmak üzere yeğeni Belek bin Behram'a bırakmıştır. Belek Suruç'tan def edilmiş bu üsde kaybedilmiştir. Belek Hısım Keyfa’ya yönelmiş Musa'dan 10 bin dinar istemiştir. Musa bu baskından kurtulmuş bu aşamada Sökmen Hısım Keyfa’yı üs olarak elde etmiştir. Sökmen Hısım Keyfa yani bugün ki Hasan Keyf ‘e gelmiştir. (1102) Hızla hakimiyet alanını genişletmiştir. Bir sene sonra Mardin'e de hakim olmuştur. Sökmen 1004'te ölmüştür. Oğlu İbrahim beyliğin başına geçmiştir. 1106'da Artukoğlu İlgazi ise Türkmenlerle beraber Mardin’i İbrahim'den almıştır. Belek ve İbrahim’i de himayesine alarak kısmen bir birlik tesis etmiştir. Bu bağlamda Artuklu Mardin kolunun 1106'da kurulduğunu söyleyebiliriz.
1083'de Çubuk Et-Türkmen’ in ismine ilk feda Harran kuşatmasında rastlamaktayız. Çubuk Bey Türkmenlerin üzerinde ağırlığı olan birisidir. Kutalmışoğlu Süleyman'ın Halep'i kuşatmasında Tutuş ile karşı karşıya gelince Tutuş’un yanında yer almıştır. Artuk Beyi ile birlikte. Çubuk Bey'in adını 1086'dan sonra pek duymuyoruz. 1092'de adı geçse de 1095'den sonra hakkında pek bilgi yoktur. Yerine oğlu Muhammed geçmiştir. 1112 yılında ölmüştür. Bundan sonra beyliğin başına kimin geçtiğini bilmemekteyiz. Çubuk Bey’in üssü de Harput’tu. Muhammed öldükten sonra Harput hakimi şehri Ayşe Hatun'a satmıştır.
Belek Muhammed ölünce Harput’un çevresini ele geçirmiştir. Oysa ki Mardin’in Hasankeyf ile arasında mesafe oldukça uzaktır. Buradan Belek’in farklı bir tip olduğunu görebiliriz. Palu’yu kendisine üs ilan etmiştir. Belek Ayşe Hatun'la evlenerek Malatya’ya da hakim olmuştur. Daha sonra üssünüde Harput’a taşımıştır. Bu sayede Harput Artuklu kolu tesis edilmiş olmuştur.
İlgazi öldükten sonra beylik parçalanmış ve oğulları arasında paylaşılmıştır.
Belek 1124'te ölmüştür. Belek'in hakimiyet alanı Hüsamettin Timurtaş'a geçmiştir.
1232 Hasankeyf tarih sahnesine karışmıştır. 1234'te Harput 1408'de de Mardin kaybedilmiştir.
Diğer beyliklere nazaran Artuklar’ın mimarisi daha zengindir.
4. Artuklularda Mimari
Mimari ve kültürde 1150'lilere kadar teşekkül, oluşum ve özgür bir mimari gözükmektedir. 1150'lerden 1200 lere kadar yavaş yavaş ortaya çıkış süreci görülmektedir. Türklerin kendilerine özgü mimari arayışı 12. y.y. ortalarından başlamaktadır. 1200'den 1400'lere kadar özgün mimari ve kültür canlanmıştır. 12. y.y.’ın ilk yarısında mimari yapı mevcuttur ama oldukça azdır.
Hangi bey, Sultan ya da İmparator olursa olsun faliyette oldukları bölgelerde inşa faliyetleri yürütmüşlerdir. Bu bir anlamda güçlerinin sembolüydü.
12. y.y. sonu ile 13. y.y. başlarında yavaş yavaş Türk mimarlarıda yetişmektedir. Artuklular adına Mardinde 11 cami, 10 mescid, 4 medrese, 1 hamam, 2 kervansaray, köprü kale olmak üzere 34 yapı mevcuttur. Diyarbakır’da, Harput’ta 6 yapı mevcuttur. Yine Hasankeyf ve Silvan’da, Urfa’da da Artuk mimarisine rastlamaktayız. Halep'de de bir kervansaray bulunmaktadır.
İlim ve kültür hayatında 1150’lerden sonra Danışmentler ve Artuklular yoğun faliyetler içerisindedirler. iki nesil önce at üstünde olan atalarının aksine, bu dönemde ilimle uğraşmaya başlamışlardır. İlim için şehir hayatı kaçınılmazdır.
1183'te Diyarbakır'da 140 bin kitap mevcuttu. Çünkü o dönemde bu bölge zengin olup kültürel faliyetlerin merkeziydi. Bütün Kadim medeniyetlerin kesiştiği coğrafyaydı. Doğu Anadolu, Irak, İran, Suriye, Hristiyan, Müslüman, Yahudi unsurların kesiştiği bölgeydi. Bu dönemde İznik'de de aynı durum söz konusuydu. Haçlılar’dan sonra Latinler’de Anadolu’ya gelmiş olan ticari açıdan önemli unsurlardır.
Bölgede Artuklu Hükümdarları Hristiyan dahi olsa alimleri himayeye almış, ilme büyük önem vermişlerdir. Karakuş el Hasibi , Yakut El Hasabi dönemin en önemli mühendisleri olarak gösterilmektedir. Hanefi-Şafi mezhepleri medreselerde beraber tedris edilmekteydi. Tıp, riyaziye, mühendislik gibi dersler verilmekteydi.
O dönemin köle anlayışı ile bugünkü anlayışı karıştırmamak gerekir. O dönemde aileler çocuklarının köle olmasını dahi istiyorlardı. Çünkü çocukları tedric olarak meslek sahibi olabiliyor, orduda ve devlette yükselebiliyorlardı. O dönemde kuşkusuz geçim sıkıntısı hat safhadaydı. Adeta kölelik bir kurum halindeydi. Keza Peygamber Efendimiz veda hutbesinde köleliğin sona ermesini teşvik etmiştir.
4 mezhepten insanlar Amid’de bulunmaktaydı. (Diyarbakır) Mardin’de de çok bulunan Süryaniler çeviriler yapmaktaydılar. Çünkü bir çok dil bilmekteydiler. Kuşkusuz bölgede gayri islami unsurlarda mevcuttu.
Artuklular’ın hakim olduğu bölgede Batınilik hareketleride mevcuttu. Artuk İli’nde Kalenderiler’de mevcuttu. 13. y.y.’da Nasirüddin Tusi nakli ilimlerin dışında akli ilimlerde de adeta üstaddı.
Kalenderiler Sunni anlayışa biraz tersti. Dünyayı fazlasıyla boşlayan, kıyafetleri farklı miskin kişilerdi. Zaruri ihtiyaçları dışında dünyalık hiç bir şeyle ilgilenmiyorlardı. Nasirüddin Tusi bu insanlar için alemin fazlalarıdır demiştir. Artuk ilinde Yezidiler’de mevcuttu.
5. Dilmaçoğulları
Dilmaç Bey Malazgirt’e katılanlardandı. Kuzey Suriye’deki mücadelelerde de kendisine rastlamaktayız. Oğlu Muhammed sürekli gezici konumdaydı. 500 adamıyla sürekli bu bölgelerde geziyordu. Dilmaçoğlu Muhammed ihtiyaç olan beylere yardıma gidip ganimet toplamaktaydı.
Fatımiler’e karşı Tutuş’u desteklemiştir. Bundan sonra adını kaynaklarda görememekteyiz.
Vestan (Gevaş-Van Gölünün Güneyi) ve Bitlis’i kendisine üs yapmıştır. Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah Van Gölü’nün Güneyi, Güney Batısı ve Güney Doğusu olarak Mervanilere son vermiş katkılarından dolayı da Dilmaçoğulları’na Bitlisi ve bölgesini vermiştir.
Melikşah’ın ölümünden sonra Dilmaçoğlu Bey tek başına hareket etmiştir. Ne zaman öldüğünü bilememekteyiz. Kardeşi Hüsameddün devle Alptekin hakkında da pek fazla bilgimiz yoktur. 1113'de Halep'de Batıni kıyımı varken oda oradaydı. Muhtemelen burada ölmüş olması gerekir. (1113-1114) Daha sonra Togan Aslan’a rastlamaktayız. Kimin oğlu olduğunu malesef bilmiyoruz. Osman Turan’a göre Muhammed ve Alptekin aynı kişi olduğu için onun oğludur.
O dönemde bölgenin tarihi kaynakları olarak Arapça, Farsça, Ermenice, Süryanice, Grekçe, Latince, Gürcüce’yi sayabiliriz. Türkler’de de bir ilim dili Arapça, bürokrasi dili farsçaydı. Bürokrasi diline Ermenice, Süryanice, Grekçeyi’de sayabiliriz.
6. Sökmenler
Sökmenler hakimiyetlerini daha çok yerleşik ahali üzerinde sağladıkları için tam bir beylik olarak söz edilemez. Oysaki beylikler daha çok kendi adamları arasında hakimiyetlerini sağlamaktaydılar. 1100'lere kadar düzenli beylikten söz edemeyiz. Büyük Selçuklu Devleti otoritesine itaat eden Doğu Anadolu’da beylikler otorite boşluğunda müstakil hareket etmekteydiler. Keza Berk Yaruk - Tapar mücadelesi Anadolu’da hemen otorite boşluğunu meydana getirdi. 1104 yılında Berk Yaruk - Tapar arasında anlaşmayla toprak paylaşımı yapılmıştır. Merkezi otoritenin olması yada olmaması görüldüğü gibi çevre muhitlerini oldukça etkilemektedir.
Türklerde otorite
1.Aristokrasi Aile
2. Aristokrasi Aile
3. Aristokrasi Aile gibi bir kurulum vardır.
1. Aristokrasi aile düştüğünde yerini 2. aile alır. O düştüğünde onun devamı gelir ya da 2. aristokrasi aile 1. aileyi indirebilmek için karşı tarafla ittifak içine girer.
NeOldu.com