Antonio Gramsci
Gramsci, İtalyan faşizminin ağır koşulları altında yaşamış olmasına rağmen, iktidar biçimlerinin anlaşılmasını sağlayan düşünürlerin ilklerindendir. İtalya'da fabrika konseylerinin geri çekilmesinden sonra iktidara yürüyen Mussolini, ülkeyi terk etmeyi reddeden Gramsci'yi 1926da tutuklattı. Gramsci ve Luxemburg'un katli, Avrupa'daki devrimin kaderinden ayrı olmadı. Çok geçmeden Almanya ve İtalya'daki devrim günlerinin küllerinden faşizm doğdu. Lenin ve Troçki'nin kafalarındaki devrim bir Rus devrimi değil Avrupa devrimi olmasından dolayı en büyük hayal kırıklığı da burada yaşanmıştı. Rus devriminin ayakta kalmasının tek yolu Avrupanın Sovyetler Birliği Cumhuriyetine dönüştürmesiydi. Bu hayal kırıklığı Stalin dönemine kadar sürdü. Lenin, Troçki, Luxemburg ve Gramsci gibi isimlerin ortak yanları, bu dönemin tüm devrimci olanaklarını kullanma azimleriydi.
"Gramsci'nin kuramının katkısı, kapitalist devletin zora dayalı iktidarını vurgulamak yerine, bu zoru görünmez hatta giderek gereksiz kılacak iktidar biçimlerine dikkat çekmesidir."
İktidar, ideoloji dolayımıyla olanaklıdır ve hegemonya kavramında somutlaşır. Gramsci'nin hegemonya kavramı, iktidarın öznelere dışsal, zora dayalı, merkezi devletin kurumsal özelliklerinden türetilen tanımları yerine, ideolojik süreçler boyunca, zihinlerde kurulan ve onaya dayanan niteliklerini vurgulayan çözümlemelerin önünü açmıştır. Gramsci'nin sivil toplum ve iktidar arasındaki ilişkiyi formüle etmesinde temel değişmeler, devletin zora ve siyasal egemenliğe, yani diktatörlüğe dayalı iktidar alanına karşılık sivil toplum onaya dayalı hegemonya alanıdır. Gramsci'nin kuramının temeli, sivil toplum ve devlet arasında kurduğu ilişkiyi tarihsel blok kavramı aracılığıyla hegemonya kavramına bağlamasına dayanır.
Gramsci'nin temel ilgisi kapitalizmin nasıl olup da devletin baskı ve şiddet içeren boyutunun yanı sıra bu baskıyı meşru ve görünmez kılarak sivil toplum alanında kitlelerin onaya dayalı olarak sağladığı sorusuna yönelmiştir. Onun kavramının etkisi daha çok onayın elde edilişi, hegemonyanın kuruluşu üzerine söyledikleri bağlamında olmuştur.
Gramsci siyasal güç ilişkilerinin tanımlanıp ayrıştırılabileceği farklı alanlar saptar. Buna göre ilk olarak, maddi üretim güçlerinin gelişmişlik düzeyine bağlı ve altyapıya ilişkin toplumsal güç ilişkileri alanıdır. İkinci olarak farklı toplumsal grupların örgütlenme ve siyasal bilinç oluşturma alanı. Son olarak da askeri güç alanıdır. Bu güç ilişkileri içinde siyasal bilincin üç ayrı uğrağı da birbirinden ayrışır. Bu üç ayrı uğrağın ilki ilkel ekonomik uğraktır. bu bir toplumsal grubun sınıfsal değil ama mesleki çıkarlarını ifade edebildiği düzeydir. İkinci uğrak politik-ekonomik uğraktır. Bu da toplumsal sınıfların sadece ekonomik çıkarlarını ifade edebildiği düzeydir. Son olarak da hegemonya uğrağıdır. Bir temel sınıfın sadece ekonomik çıkarlarını temsil eden bir sınıf olmanın ötesine geçerek, uzun dönemleri çıkarları açısından, tabi sınıfların çıkarlarını da birleştirecek bir ortak çıkar tanımının gereğini kavramasıdır. Gramsci için bu nokta tam da siyasal uğrağın konumlandığı, ekonomik, politik ve entelektüel hedeflerin ideolojik mücadele sayesinde bütünleştirilebileceği noktadır.
Gramsci'nin ideoloji tanımı, maddi bir pratik içindeki kolektif öznelerin bu pratik içindeki konumlarını tanımları ve bunun mücadelesi dolayımıyla oluşturdukları bilinç olarak somutlanır.
İdeolojinin maddi pratikle ilişkisi bakımından, organik ideolojiler ile keyfi ideolojiler arasında ayrım yapar. Organik ideolojiler, belli bir toplumsal yapıda bütünlüğü sağlamak için gerekli olan bilinç formlarını tanımlar ve toplumsalın devamı bakımından varlığı yapısal zorunluluktur. Keyfi ideolojiler ise kişisel spekülasyonlar olarak tanımlanabilecek olan tasarımlardır. Gramsci için önemli olan organik ideolojilerin kuruluşu ve işleyişini anlamaktır. Organik ideolojiler kapitalist toplumda egemen sınıfın iktidarını sağlayan ve bu iktidar etrafında toplumsal bir bütünleşmeyi olanaklı kılan ideolojik yapılanmadır. Gramsci modelinin indirgemecilikten kurtulabilme şansı tarihsel blok kavramıyla olanaklı hale gelir. Tarihsel blok, belli bir toplumsal momentle maddi toplumsal pratikler (altyapı) ile çok sayıda olası ideolojik formlar arasında siyasal ideolojik mücadelenin (sınıf mücadelesi) belirlediği bilinçliliğin oluşturduğu somut ve sadece bu belli tarihsel momente özgü bütünlüktür.
Gramsci'ye göre belli bir maddi toplumsal pratik düzeyine denk düşen bir tarihsel blok formu olmadığı gibi, tarihsel bloğun kuruluşu yapısal bir zorunluluk değil, yapının ortaya çıkardığı bir eğilim, ama esas olarak sınıf mücadelesinin biçimlenişine bağlı dinamik bir süreçtir.
Gramsci tarihi, toplumsal insan varlıklarının bilinçli praksisleri ile açıklıyordu. Bilinçli süreçten ayrı praksis veya praksisten ayrı bir bilişsel süreç yoktu. Felsefe ve tarih özdeşiyordu. Felsefe ile insanların kendilerinin maddi oluşturmaları anlamına gelen praksis ile ayrılmaz.