Füruğ Ferruhzad Şiirleri – En Güzel 15 Şiiri

Füruğ Ferruhzad 1935 yılında dünyaya gelmiştir. 20. Yüzyılda İran’da yetişen en önemli şairler arasındadır. İşte Füruğ Ferruhzad'ın en güzel şiirleri;
Füruğ Ferruhzad Şiirleri – En Güzel 15 Şiiri

En Güzel ve Kısa Füruğ Ferruhzad Şiirleri

Füruğ Ferruhzad 5 Ocak 1935 yılında İran’da dünyaya gelmiştir. Henüz 17 yaşındayken evlenen Füruğ Ferruhzad, eğitimine eşinin yanında devam etmiştir. Bir yıl sonra bir çocuk dünyaya getiren Füruğ 1954 yılında eşinden ayrılarak Tahran’a geri dönmüştür. Bu süre içerisinde birçok eser üreten Füruğ’nun ilk kitabı 19 yaşındayken çıktı. 13 Şubat 1967 yılında aracıyla giderken karşısına çıkan okul servis aracına çarpmamak için direksiyonu kıran Füruğ Ferruhzad 32 yaşında hayatını kaybetti. Bu içeriğimizde sizler için en güzel ve kısa Füruğ Ferruhzad şiirlerini derledik…

 

Füruğ Ferruhzad Şiirleri;

1. Rüzgar Bizi Götürecek

Benim küçük gecemde

Rüzgar ağaçların yaprağına son kez süre tanıyor

Benim küçük gecemde viran olmanın korkusu var

 

Kulak ver

Karanlığın esintisini duyuyor musun?

Ben garipçe şu talihime bakıyorum, ümitsizliğe alıştım

 

Kulak ver

Karanlığın esintisini duyuyor musun?

 

Gecede, şu an bir şey geçiyor

Ay kızıl ve karmaşık

Ve her an düşme korkusu yaşanan bu damda

Bulutlar yaslı kalabalıklar gibi

Sanki yağmurun yağacağı anı bekliyor

 

Bir tek an

Ondan sonra hiç

Bu pencerenin arkasında gece titriyor

Ve yeryüzü

Geri kalıyor dönüşünden

Bu pencerenin arkasında bir bilinmeyen

Beni ve seni bekliyor

 

Ey baştan ayağa yeşil olan sen

Ellerini, yakıcı hatıralar gibi benim aşık ellerime bırak

Ve dudaklarını, sıcak bir his gibi senden benim aşık

dudaklarımın okşayışlarına teslim et

 

Rüzgar bizi kendisiyle götürecek

Rüzgar bizi kendisiyle götürecek

Füruğ Ferruhzad Şiirleri


2. Bahçenin Fethi

Başımızın

Üstünden uçan

Ve giren serseri bir bulutun karışık düşüncelerine

Ve sesi kısa bir mızrak gibi geçen, ufku baştanbaşa

O karga

Kente götürecek bizim haberimizi

Herkes biliyor

Herkes biliyor

Sen ve ben o soğuk asık yüzlü delikten

Bahçeyi gördük

Ve kopardık elmayı

O oynaşan ve uzak daldan

Herkes korkuyor

Herkes korkuyor ama sen ve ben

Ulaştık ışığa, suya, aynaya

Ve korkmadık

Ne pamuk ipliğiyle birleşmesi iki adın, söylemek istediğim

Ne de bir buluşma yıpranmış bir defterin sayfalarında

Benim mutlu saçlarımdır söz konusu olan

Senin yanık kırmızı şakayık öpüşlerini taşıyan saçlarım

Ve içtenliği tenimizin

Çıplaklığımızın parıltısı

Balık pulları gibi

Söz konusu olan gümüş rengi türküsüdür yaşamın

Tan ağarırken kaynaktan fışkıran

Biz o yeşil ve akan ormanda

Bir gece yaban tavşanlarından sorduk

Ve kaygılı, soğukkanlı denizde

İncilerle dolu istiridyelerden

Ve o tuhaf ve fatih dağda

Genç kartallardan sorduk

Ne yapmalıyız?

Herkes biliyor

Herkes biliyor

Sessiz ve soğuk uykusuna ulaştık biz simurgların

Gerçeği bahçede bulduk

Bilinmez bir çiçeğin utangaç bakışında

Sınırsız bir anda bulduk ölümsüzlüğü

Iki güneş birbirine bakıp dururken

Söylemek istediğim korkak fısıltılar değil karanlıkta

Gündüzdür söz konusu olan ve ardına kadar açık pencere

Ve tertemiz hava

Ve bir ocak tüm yararsız şeylerin yanıp gittiği

Ve apayrı bir ekinin tohumlarını taşıyan tarla

Ve doğum ve gelişme ve gurur

Bizim seven ellerimizdir söz konusu olan

Bir köprü kuran kokular, ışıklar ve esintilerle

Gecenin üstünde

Çimenliğe gel

Kıyısız çimenliğe ve çağır beni

İbrişim çiçekleri usulca nefes alırken

Çağır bir ceylan eşini çağırır gibi

Perdeler bir gizli acıyla dolu

Ve toprağa bakıyorlar

Masum güvercinler

Kendi beyaz burçlarının tepelerinden

Füruğ Ferruhzad Şiirleri


3. Pencere

Bir pencere, bakmaya

Bir pencere, duymaya

Bir pencere yeryüzünün yüreğine ulaşan tıpkı bir kuyu gibi

Tekrarlanan mavi şefkatin enginlerine açılan.

Yalnızlığın küçücük ellerini

Cömert yıldızların verdiği gece bahşişi kokularıyla

Dolduran bir pencere

Belki de konuk etmek için güneşi şamdan çiçeklerinin gurbetine

 

Bir pencere, yeter bana

 

Oyuncak bebeklerin ülkesinden geliyorum ben

Bir resimli kitap bahçesinde

Kağıt ağaçların gölgesi altından

Toprak yollarında geçip giden

Kuru mevsiminden, kısır aşk ve dostluk deneylerinin

Sıralarında veremli okulların

Alfabelerin soluk harflerinin büyüdüğü yıllardan

Ve kara tahtaya taş sözcüğünü yazar yazmaz çocuklar

Ulu ağaçlardan sığırcıkların çığlık çığlığa kanat çırparak

Uçup gittikleri

o andan

Etobur bitkilerin köklerinden geliyorum ben

Ve hala başım

Dopdolu

Bir deftere toplu iğnelerle

Çakılan

O kelebeğin yabansı sesiyle

Asılınca güvenim adaletin koptu kopacak ipiyle

Ve bütün kente

Parıldayan ışıklarımın yüreğini parça parça edince onlar

Koyu renk mendiliyle yasanın, bağladıklarında

Aşkımın çocuksu gözlerini

Ve isteğimin acili şakaklarından

Fışkırdığında kan

Yaşamım artık

Hiçbir şey olmadığında, hiçbir şey olmadığında duvardaki saatin tiktaklarından başka

Anladım birden yolum yok yolum yok yolum yok

Çılgınca sevmekten başka

 

Bir pencere yeter bana bir tek pencere

Bilince ve bakışa ve suskunluğa

İşte öylesine boy atmış ki ceviz fidanı

Anlatabilir artık genç yapraklarına tüm bir duvarı

Ve sor aynadan

Adını kurtarıcının

Ve işte senden daha yalnız değil mi

Ayaklarının altında titreyen gökyüzü?

Yıkıntı elçiliğini, peygamberler

Kendileriyle birlikte getirmediler mi çağımıza?

Ve yankıları değil mi o kutsal metinlerin

Bu patlamalar ardarda

Bu zehirli bulutlar?

Ey dost, ey kardeş, ey herkes!

Yazın tarihini gül soykırımının

Füruğ Ferruhzad Şiirleri


4. Tutsak

seni istiyorum ve biliyorum

asla koynuma almayacağım

sen o aydın ve pırıl, pırıl gökyüzüsün

ben bu kafeste bir tutsağım

 

kara ve soğuk parmaklıklar ardından

gözlerim hasretle bakıyor yüzüne doğru

bir elin uzanışını düşlüyorum,

ansızın ben de uçayım sana doğru

 

boş bir anda düşlüyorum

bu sessiz hapishaneden uçmayı

gülerek gardiyan adamın gözüne

yanında yaşama yeniden başlamayı

 

düşlüyorum ancak bilirim asla

bu kafesten kurtulmaya gücüm kalmamış

gardiyan adam istese bile

kanatlanıp uçmaya soluğum kalmamış

 

parmaklıklar ardında her sabah

bir çocuğun bakışı güler bana doğru

sevinç şarkılarına başladığımda

dudağında öpücükle gelir bana doğru

 

şayet bir gün, ey gökyüzü

kanatlanırsam bu sessiz evden

ağlayan çocuğa nasıl söylerim

tutsak bir kuşum vazgeç benden

 

bir mumum, canımın alazıyla

harabeleri aydınlatırım

sönüklüğü seçersem eğer

bir yuvayı yıkıp dağıtırım

Füruğ Ferruhzad Şiirleri


5. Akbaba

tepemde bir akbaba

hırsla ölmemi bekliyor

ben ise düşünüyorum

nasıl bir tuzak kurayım ki

bana yaklaşsın da

onu vurayım

soluk almak için

oturmaya kalksam

işte yıkıldı diye

saldırıyor yüzüme

onu vurmak için

anlayınca fırsat beklediğimi

hızla dönüyor gökyüzüne

kuşaktan kuşağa

onca insanlar öldü

yem olarak, şu ihtiyar akbabaya

deneyimlerim sesleniyor ki

bitimindeyiz zamanın

yaklaşan bir sonu var

ya senin, ya ihtiyar akbabanın

bu cadı, bu kocamış

leş yiyenin yazgısı, sana bağlı

başaramazsan eğer

sıran geldi demektir

tepemde bir akbaba

hırsla bekliyor ölmemi

vay eğer

fırsatı ben kaçırırsam

dökülüyor suskunluğuna akşamın

ezanın ayak sesleri

kent akşamının hayalinde yanıyor

altın ormanları düşlerin

ve odamın suskunluğunda

cuma akşamıyla uğraşıyor

ezanın ayak sesleri

benim elimde kitap

cuma akşamı sessiz

kopuk kopuk geliyor kulağıma,

ezan

kime söylüyor

ne diyor

kent

uğraşıyor Cuma akşamıyla

ve o garip ses

yalın bir köylü gibi

yitiyor kentin çağıltısında

ben yine

kitap okuyorum

Füruğ Ferruhzad Şiirleri


6. Güvercinin Ruhu

Âh, bir güvercin gibi kanatlarım olsaydı

Uçar ve huzurlu olurdum

Çünkü şiddeti ve kavgaları gördüm

Bu dünyada çok acı çektim.

 

Bu dünya gebe ve haksızlık doğuruyor

Allah'ım, senin gücün ve senin huzurun dışında

Nereden sığınak bulurum?

Eğer şafağın rüzgarlarına asılsam ve denizin derinliklerinde yaşasam

Yine de elinin ağırlığını üzerimde hissederdim.

Beni kararsızlıkla sarhoş ettin

Senin yolların ne kadar gizemli

Senin yolların ne kadar gizemli.

 

Yüreğimin acısını söylüyorum

Ruhumun yakıcılığını söylüyorum

Sessizliğimi korurken, kemiklerim ufalıyor

Çünkü elinin ağırlığı üzerimde.

 

Hatırla; hayatım bir soluktan ibaret

Çöldeki bir pelikan gibiyim

Ve bir serçe gibiyim, damda tek başına kalmış.

Dökülmüş su gibiyim

Ve ölüp gitmişler gibiyim

Ve ölümün gölgesi, gözkapaklarımı kaplıyor

Beni bırak, beni bırak; günlerim sadece bir nefes.

Beni bırak, yolculuğuma başlamadan önce geri dönüşü olmayan yere,

Ebedi karanlıklar ülkesine.

 

Allah'ım,

Güvercinin ruhunu vahşi hayvanlara emanet etme.

 

Hatırla; hayatım bir soluktan ibaret

Değirmenlerin gürültüsü

Ve o acı dolu aylara

Ve çevremi saran neşeli şarkılar

Ve canlı ışıklar yitip gitti.

Ne mutlu, bu zamanda hasat yapanlara

Ve elleriyle başakları toplayabilene.

 

Çölde şarkı söyleyen ruhları dinleyelim

Âh edenlerin ve ellerini gökyüzüne açanların şarkısı, diyor ki:

 

"Eyvah, yaralarım ruhumu hissizleştirdi! "

 

Âh sen,

Beline kadar inen saçların dökülürken,

Kırmızı elbiseler giydiğin,

Altından mücevherler taktığın zamanları hep unuttun.

Gözlerine sürme çekerdin

Hatırla; kendini boşu boşuna güzelleştirirdin,

Çölde yalnız bir şarkı olduğun

Ve arkadaşların seni terkettiği için.

 

Zaman akıyor ve öğlenin gölgeleri uzamaya başlıyor

Ve kuşlarla dolu bir kafes gibi,

Hayatımız da iniltiyle dolu.

 

İçimizde hiç kimse bilmiyor; ne kadar vakti kaldığını

Hasat zamanı geçti, yaz artık bitmek üzere

Ve bir kurtuluş bulamadık.

Güvercinler gibi bağrışıyoruz adalet için

Ama kimse duymuyor bizi.

Ve karanlıkta, ışığı bekliyoruz.

 

Ey sen, sevginin gücüyle taşan nehir

Bize doğru gel

Bize doğru gel.

Füruğ Ferruhzad Şiirleri


7. Güneş Doğuyor

Bak nasıl içinde gözlerimin

Eriyor damla damla keder

Karanlık ve isyancı gölgem nasıl

Tutsağı oluyor güneşin

Bak

Yokoluyor tüm varlığım ve beni

İçine alıyor bir kıvılcım

Fırlatıyor taa doruklara

Bak nasıl

Sayısız yıldızla

Doluyor gökyüzüm benim

Uzaklardan geldin sen ve uzaklardan

Ve kokular ve ışıklar ülkesinden

Şimdi bir teknedeyim seninle birlikte

Fildişi, bulut ve kristal

Götür beni ey yüreğimi okşayan umudum

Götür şiirlerin ve coşkuların kentine

Yıldızlarla dolu bir yol beni götürdüğün

Çıkardığın yer yıldızlardan da yüksek

Bak

Nasıl yandım ben bu yıldızlarla

Ateşli yıldızlarla doldum ağzıma kadar

Durgun sularından gecenin saf ve kırmızı balıklar gibi

Yıldızlar topladım

Eskiden ne kadar uzaktı toprak

Gökyüzünün mor köşelerine

Yeniden duyuyorum şimdi

Senin sesini

Karlı kanatlarının sesini meleklerin

Bak nerelere ulaştım sonunda ben

Samanyoluna, Ölümsüzlüğe, bir sonsuzluğa

Birlikte çıktığımız doruklarda şimdi

Yıka beni dalgaların şarabıyla

İpeğine sar beni öpüşlerinin

İşte beni yeniden bitmeyen gecelerde

Bırakma artık beni

beni yıldızlardan ayırma

Bak tam karşımızda gecenin mumu

Damla damla nasıl eriyor

Nasıl doluyor ağzına kadar uyku şarabıyla

Gözlerimin simsiyah kadehi

Senin ninnilerini dinlerken

Ve bak nasıl

Şiirlerimin beşiğine

Sen doğuyorsun, güneş doğuyor.

Füruğ Ferruhzad Şiirleri


8. İsyan

Dudaklarıma suskunluk kilidi vurma

Söylenmemiş hikayem var gönlümde

Ayağımdan ağır bağları çöz

Bu sevdadan dolayı perişan gönlüm

 

Gel ey adam, ey bencil yaratık

Gel, aç kafesin kapılarını

Bir ömür boyu beni zindana tıktıysan da

Şu bir nefes için salıver artık beni

 

Ben o kuşum

Çoktan beri kafasında uçma sevdası olan o kuş

Daracık göğsümde iniltiye dönüştü şarkım

Tükendi hasretle günlerim

 

Dudaklarıma suskunluk kilidi vurma

Söylemem gerekir sırlarımı

Duyurmam gerekir bütün dünya insanlarına

Ateşli sesimin yankılarını

 

Meltem öpücük aldı benden binlerce

Binlerce öpücük bağışladım güneşe

Senin gardiyan olduğun o zindanda

Bir tek öpücükle sarsıldı bir gece varlığım

 

Gel aç kapıyı, kanat çırpayım

Şiirin aydınlık gökyüzünde

Bırakırsan beni uçmaya

Bir gül olacağım şiir bahçesinde

Füruğ Ferruhzad Şiirleri


9. Kızıl Gül

kızıl gül

kızıl gül

kızıl gül

 

o beni kızıl gül bahçesine götürdü

ve ıstıraplı saçlarıma kızıl gül taktı karanlıkta

ve sonunda

kızıl gül yaprağı üstünde benimle yattı

 

ey felçli güvercinler

ey adetten kesilmiş deneyimsiz ağaçlar, ey kör pencereler

yüreğimin altında ve derinliğinde uyluklarımın, şimdi

 

kızıl bir gül sürgün vermekte

kızıl gül

kızıl

bir bayrak gibi

ayaklanmada

 

ah, ben gebeyim, gebeyim, gebe

Füruğ Ferruhzad Şiirleri


10. Kurma Bebek

çok daha fazla, ah evet

çok daha fazla, susabilir insan

 

saatlerce

ölülerin bakışları misali kıpırtısız bakışlarla

bir sigara dumanına dalabilir insan

bir fincanın biçimine ya da

renksiz bir çiçeğe, bir halıya

düşsel bir çizgiye, duvara

 

kuru pençelerle

perdeyi bir kenera çekip insan görebilir

sokak ortasında delice bir yağmurun yağdığını

bir çocuğun renkli uçurtmasıyla

bir balkonun altında durdurğunu

eski bir at arabasının boş alanı

gürültü aceleyle terk ettiğini

 

olduğu gibi insan yerinde durabilir

perde kenarında, ancak kör, ancak sağır,

haykırabilir insan

korkunç yalancı, korkunç yabancı bir sesle

"seviyorum" diye

bir adamın güçlü kolları arasında

güzel ve sağlıklı bir dişi olabilir

 

deriden sofra bir gövdeyle

iri sert iki memeyle

bir sarhoşun, bir delinin, bir serserinin yatağında

kirletebilir insan bir aşkın masumiyetini.

kurnazca aşağılayabilir insan

şaşılası her bulmacayı

sadece bir tek bilmecenin çözümüyle uğraşabilir

sadece boş bir yanıtın bulunuşuyla avunabilir

boş bir yanıt, evet beş yada altı harflik.

 

bir ömür diz çökebilir insan

öne eğik başla, soğuk bir türbenin eşiğinde

bilinmez bir mezarda tanrıyı görebilir

değersiz bir kaç bozuklukla inanabilir

bir caminin odacıklarında çürüyebilir

mezar duaları okuyan bir ihtiyar gibi

bir sıfır gibi, eksilmede, arttırmada, çarpımda yahut

hep aynı sonuca varabilir

 

kahrının kozasında senin gözlerini

eski bir ayakkabının uçuk düğmesi sanabilir

su gibi kendi çukurunda kuruyabilir insan.

bir anın güzelliğini utangaçlıkla

gülünç şipşak bir resim gibi

sandığın dibinde saklayabilir

boş kalmış çerçevesinde bir günün, insan

bir hükümlü, bir yenik, yahut

çarmıha gerilmiş birinin resmini koyabilir

bir duvarın yarıklarını suratçıklarla kapatabilir

daha anlamsız resimlere karışabilir.

 

kurma bebekler gibi olabilir insan.

camdan boncuk iki gözle kendi dünyasını gören

kadife bir kutu iöçinde

saman dolu bir gövdeyle

yıllarca tül ve boncuk ortasında uyuyabilir

tüm hercai ellerin her baskısıyla

nedensiz haykırabilir:

"ah, ben pek mutluyum"

Füruğ Ferruhzad Şiirleri


11. Küskünlük

Git…git ona doğru, umurumda değil

Sen güneşsin…o yeryüzü…ben gökyüzü

Onun üzerine doğ, çünkü ben konmuşum

Naz ile yıldızların omuzuna

Beni perdelerin arkasına çeken sen

Nasıl anlamadın sırlarımı?

Bedeninden vazgeçtim senin, çünkü dünyada

Benim isteğimin amacı bir ten değildi

Koştuysam sana doğru böyle

Aşka aşığım, senin visâline değil

Işıksız gecelerimin karanlığında

Senin hayalinden daha güzeldir aşkın hayali

Onun yanında oturduğun şu an

Sen, şarap ve ona kavuşma devleti!

Gitti geçmiş ve eskidi o efsane

Bir senin bedenin ve bir de onun yok olmayan aşkı kaldı.

Füruğ Ferruhzad Şiirleri


12. Kuş Sadece Bir Kuştu

kuş dedi: oooh! nasıl da mis koku, nasıl da güneş!

bahar gelmiştir

ve ben kendi çiftimi bulmaya çıkacağım

 

kuş taraçanın kıyısından uçtu

bir ileti gibi uçtu

kuş küçüktü

kuş düşünmüyordu

kuş gazete okumuyordu

kuşun borcu yoktu

insanları tanımıyordu kuş

kuş havada

ve kırmızı tehlike ışıkları üstünde

ve habersizlik yükseklerde uçuşuyordu

ve mavi anları

delice deniyordu

 

kuş, ah sadece bir kuştu.

Füruğ Ferruhzad Şiirleri


13. Onu Bağışlayın

O bazen

Vücudunun kederli bağlantısını

Durgun sularda

Boş mezarlarla, unutuyor

Ve aptalca zannediyor ki

Yaşama hakkı var,

Onu bağışlayın

Bir resmin sıradan öfkesini

Kışkırtmanın uzak arzusu

Kâğıdının gözlerinde eriyor

Onu bağışlayın

Baştan başa tabutunda

Ayın kırmızı hâlesi geziniyor

Ve gecenin değişken kokuları

Vücudunu bin yıllık uykusundan

Uyandırıyor

Onu bağışlayın

O içten yıkık

Ama hâlâ gözlerinin içi ışık zerrelerinin hayaliyle parlıyor

Ve anlamsız saçları

Ümitsizce aşkının soluklarının etkisiyle titriyor

Ey mutluluğun sâde ülkesinin sakinleri

Ey yağmurda açılan pencerelerin komşuları

Onu bağışlayın

Onu bağışlayın

Çünkü büyülenmiş

Çünkü sizin ağır gelen varlığınızın kökleri

Onun gurbet topraklarında derinlere kök salıyor

Ve onun kolay inanan kalbi

Hasretin acı darbeleriyle

Göğsünün içinde kabardıkça kabarıyor

Füruğ Ferruhzad Şiirleri


14. Öpücük

her iki gözünde onun günah gülüyordu

yüzüne ay ışığı gülüyordu

o suskun dudakların geçişinde

sığınmasız bir yalaz gülüyordu

 

utangaç ve silik bir istekle dolu

bakışları sarhoşluk renginde olmalı

gözlerine baktım ve söyledi:

aşktan bir ürün almalı

 

bir gölge eğildi diğer gölge üstüne

gecenin gizlisine saklandı

bir soluk kaydı bir yüze

iki dudak ortasından öpüş alazlandı

Füruğ Ferruhzad Şiirleri


15. Uyku

gece, karanlık camlara çöküyor usulca,

korlu küller gibi

rüzgar, evin avlusunda durmaksızın yerle bir ediyor gölgeleri

nilüferin kıvrımları, duman gibi dalgalanıyor duvarda

çamların arasında büyücü mehtap

ışıksız kandiliyle süzülüyor usulca

sanki kör karanlıkta avare ruhunu arıyor

 

bu karanlıktan ve suskunluktan yorgun

dedim ki ey uyku, başparmağın yeşil bahçelerin anahtarı

gözlerin, dinginliğin balıklarının karanlık havuzu

ağlayan çocuğumun yarattığı yükü çekip al

ve beni unutmanın peri suretli ülkesine götür

Füruğ Ferruhzad Şiirleri

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Aziz Nesin ŞiirleriMehmet Emin Yurdakul Şiirleri
İbrahim Sadri ŞiirleriYavuz Bülent Bakiler Şiirleri
Metin Altıok ŞiirleriBedri Rahmi Eyüboğlu Şiirleri
Nurullah Genç ŞiirleriNesimi Şiirleri
Cahit Külebi ŞiirleriAhmet Muhip Dıranas Şiirleri

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış yorumlar onaylanmamaktadır.