Nurullah Genç Şiirleri – En Güzel 15 Şiiri
En Güzel ve Kısa Nurullah Genç Şiirleri
Nurullah Genç 9 Eylül 1960 yılında Erzurum’da dünyaya gelmiştir. Genç, Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümünden mezun oldu ve akademik kariyerini bitirmeden sürdürmeye devam etti. Yüksek Lisans, doktora, doçent ve profesör unvanlarını da aldı. Önemli görevler üstlenen Nurullah Genç şu anda Merkez Bankası Meclis Üyesi olarak görevini devam ettirmektedir. Bunun yanında edebiyata da merakı olan Nurullah Genç birçok eser üretmiştir. Bu içeriğimizde en güzel ve kısa Nurullah Genç şiirlerini derledik.
Nurullah Genç Şiirleri;
1. Yağmur
Varedenin adıyla insanlığa inen nur
Bir gece yansıyınca kente Sibir Dağı'ndan
Toprağı kirlerinden arındırır bir yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden dökülür ab-ı hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kainat
Yağmur yıllardır suları yudumladım
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsaları
Çölde seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
2. Siyah Gözlerine Beni De Götür
Daha dokunmadan kurudu irem
çöllere bir türlü yağamıyorum
yeni bir koşunun başlangıcında
biraz deprem sonrası
biraz şehir hülyası
bir kalp yangınından geriye kalan
siyah gözlerine beni de götür
artık bu yerlere sığamıyorum.
Pembe uçurtmalar yolladığından beri
sarardı tiryaki menekşeleri
sonbaharın tozlu kafeslerinde
sevgi turnaları yakalıyorum
turnalar gidiyor;ben kalıyorum
avareyim,asudeyim,yorgunum
bilmiyorum neden sana vurgunum
Erzurum garında banklar üstünde
uyku tutmuyor karanlıkları
yitik düşlerimi kovalıyorum
gölgeler gidiyor;ben kalıyorum.
Binbir türlü kokuyorsa yaylalar
siyah gözlerine beni de götür
baharın koynundan koparıp sana
ipek bir mendile sardığım yüreğimle
şehzade gülleri gönderiyorum
umutlar kalıyor;ben gidiyorum.
Bütün yelkenlileri,deniz fenerlerini
kaptanları sorgulayan
yanından geçen küheylanların
korku tufanına yakalandığı
siyah gözlerine beni de götür
güneş ülkesinden gelen yiğitler
benzeri olmayan bir dünya kursun
cellat,ayrılığın boynunu vursun.
Usul usul intizarı çürüten
bu hercai diken,bu çılgın arzu
sürüklüyor imkansız muştuların
eşiğine gönül vadilerini
bir ağaçtan düşen yapraklar gibi
düşüyorum tanyerine
ya topla yaralı kırlangıçları
ya da bu vefasız şarkıyı bitir
özgürlüğe giden tutsaklar gibi
siyah gözlerine beni de götür.
3. Beni Yakışına
O esrarlı yangına bu can nasıl dayandı?
Sahile vurdu kalbim,su yandı,kum da yandı.
Bir mum gibi eriyip aktı uykusuzluğum,
Ölüme başkaldıran dertli uykum da yandı.
Yurdundan mahrum edip dolaştırdın Cem gibi.
Ruhumla söndü alev,sonra ruhum da yandı.
Kül oldu bir yiğidin figanıyla her umut.
Bülbülün küllerine konan puhum da yandı.
Böylesi bir yangını görmedi Nemrut bile.
Kaktüsün gölgesinde nazlı âhım da yandı.
Âhımdır zannederdim en belalı kıvılcım,
Kirpiğine dokunan kanlı âhım da yandı.
Bir damla su ver bana ey çöl! Bari sen küsme.
Kalmadı hiçbir şeyim bak,günahım da yandı.
Yenilgiler bir tufan gibi çöktü üstüme.
Ülkem yıkıldı heyhat!
Ordugâhım da yandı.
Köleleri her akşam duman kıldı gözlerin,
Başıma tâc ettiğim padişahım da yandı.
İlk defa böylesine tutuştu gökkuşağı.
Renklerim siyah oldu ve siyahım da yandı.
O'ndan başka ne varsa yandı,
Yandık sen ve ben.
O'nu göreyim diye,kıblegâhım da yandı.
4. Adın Senin
Saçlarına can veren yıldızlar nerde gülüm
Hangi ferman dokundu bakışlarına senin
Belki sahrada değil, şimdi göklerde gülüm
Taşıyor bulutları gözlerinde, nazenin
Senin her kirpiğinde bir dervişin ahı var
Muhteris aynaların eskidiği yerdesin
Yüzünde en çaresiz devlerin günahı var
Zamanı sonsuzluğa bağlayan mahşerdesin
Divan-ı harbe giden yiğitlerin ardında
Kanayan kitaplara gül götüren yağmurum
Hüznü bir tabut gibi buluyorum derdinde
Senin toprağın için çırpınıp ağlıyorum
Memnu bir zerrin kadar edalı ve soylusun
Gamzelerinde nazlı kıvılcımlar gizlenir
Bağbozumunda bile yediveren boylusun
Gün olur ki, kalbinde gözlerin filizlenir
Bu sevda dayanılmaz bir ağıttır zülfünde
Rüzgarın her busesi içimde kurşun olur
Yıldız kayar, ay susar geceye güldüğünde
Dağda çiğdem solarken çölde ceylan vurulur
Ben bu yol ayrımında sensiz olsam ne çıkar
Kahra göçen kuşların kanatlarında kaldın
Ölümün gözyaşları bir gün hicranı yıkar
Tarihe bir sır gibi düşer senin de adın
5. Bana Özlemin Kaldı
ey yıllardır içimde beslediğim kanarya
senin o sulusepken, yeşil gözlerin var ya
gökleri denizin elinden aldı
fırtına delirdi; deniz bunaldı
kızıl tüylü kanatların firakını
çekti uzaklara resimlerini
bana özlemin kaldı
patikalar üstüne yazıverdin adımı
acımasız,her akşam çiğnedin feryadımı
ey yıllardır içimde beslediğim kanarya
senin o sulusepken gözlerin var ya
sanki bir alev topu, yakar hayallerimi
her ikindi sonrası ruhumun toprağına
garip tohumlar gibi atarım ellerini
sana mahsun bir umut, desem mi bilmiyorum
sana çılgın bir bulut, desem mi bilmiyorum
derin bir uçurumda arıyorum kalbini
ya gel, ya beni unut, desem mi bilmiyorum
ey yıllardır içimde beslediğim kanarya
senin o sulu sepken yeşil gözlerin var ya
rüyalarımı çaldı
sevda ırmağında sular alçaldı
son bahar uğradı yüreğimize
sararttı gülleri, yaseminleri
bana özlemin kaldı
6. Bodrum Katı
Ne bayram misafiri, ne düğün gölgesiyim
Şu koskoca alemde yalnızlığın sesiyim
Meçhul bir ıstırabın kurbanıyım boşlukta
Bir bodrum katındayım, esrarlı bir loşlukta
Pencereden bakarken gördüğüm tek şey: Hüzün
Farkedemedim hala endamını gündüzün
Bir yığın eski hayal duruyor tabağımda
Eski günlerin tadı sızlıyor damağımda
Gönlümün mahzenine çekildim; biçareyim
Sevgiyi de, aşkı da unuttum; avareyim
Meçhul bir ıstırabın kurbanıyım boşlukta
Bir bodrum katındayım, esrarlı bir loşlukta
7. Diken Diken
zembilcide büyüyen, dal üstünde uyuyan
gülmek sende gül olur, sen bende diken diken
elmas beşik içinde kundağını öptüğüm
sevmek tende gül olur, ten bende diken diken
inci döker gözlerin asil kirpiklerinden
umut kanda gül olur, kan bende diken diken
kezzap akıtsan bile filizlenir yüreğim
ölüm canda gül olur, can bende diken diken
maverayı bulunca kapında süvariler
kılıç kında gül olur, kın bende diken diken
kafdağından öteye gidenler birgün döner
hasret handa gül olur, han bende diken diken
hasadı diriliştir tarlasında sevginin
buğday unda gül olur, un bende diken diken
acıların birikir, birikir de içimde
her şey bende gül olur, ben bende diken diken
8. Ey Sarı Gök Bulutu
dön kendine, gözlerimi yüzünde
vur kendini kimsesiz yollara ömrünün
ey sarı gök bulutu, ey ızdırap gülşeni
zaman definesini taşı dağarcığında
yoksa aşkı bir belalı vadiye çekersin
eline geçince ruhun dizginlerini
umudunu imkansız çöllere taşır ölüm
kumların dehşetine salar gezginlerini
efsunlu bir vahanın bağrına düşer ölüm
eteği neden yaslı keremsiz kalan dağın
hangi rüzgar kuruttu duygular tarlasını
ey sarı gök bulutu, ey ızdırap gülşeni
dokundur ellerini şiirin alevine
yoksa aşk, bir köşede ansızın yakar seni
dön kendine, anlarsın; yıllar boyu çaresiz
olmak ne kadar acı karanlık bir kuyuda
birer birer kapanır güneşin perdeleri
kaybedersin bir daha dönmemek üzere geri
riyakar neş’eyi de, budala uykuyu da
9. Gelmedin
gelmedin son hayal de yanıp yanıp kül oldu
bu deruni kavgada kırılan gönül oldu
şimdi menziller elem,yürek duman,sine çak
devleri mahkum eden hayatım şimdi helak
gelmedin yıldırımlar düştü hülyalarıma
nasıl kıydın be zalim masum rüyalarıma
sana doğru her adım neden hep ölüm sunar
seni her andığımda renk solar,desen yanar
hangi rüzgar sabırla böyle koşar ardından
hangi el nakış nakış gergef dokur ardından
susarsam anlatır mı seni göklere tarih
bensiz olur mu sabah güler mi kara talih
gelmedin koptu zincir parçalandı anılar
sardı bütün ruhumu tükenmeyen ağrılar
kalbimin pembe köşkü harab oldu gelmedin
bahçesinde açan gül turab oldu gelmedin
bil ki kıyamet kopsa bu ateş sönmeyecek
heyhat!şair mehtaba bir daha dönmeyecek
10. Hicran Rüzgarı
Hicrân rüzgârıyım, işkence seli
Kuşandım sevginin intizârını
Mecnun, yüreğine saldığım deli
Bitmeyen bir aşkın ihtirâsını
Hicrân rüzgârıyım; alevden tahtım
Benliğim hasretle büyüyen bebek
Kerem'i Aslı'nın 'âh'ına yaktım
Kanatlarım ateş saçan kelebek
Hicrân rüzgârıyım; ellerim kanlı
Yağmur oldum, şimşek gibi parladım
Ferhat, dağı yaran bir delikanlı
Emrah'ı Selvi'ye müptelâ kıldım
11. Kalbimin Mahuru
Sen ki, gül bahçesinde kalbimin mâhurusun
Bir de hüzzâm yerine bana nihâvendi sun
O kâbus günlerin matemi unutulsun
Gülümse de ruhumun gözyaşları kurusun
Sen ki, gül bahçesinde kalbimin mâhurusun
Bir de hüzzâm yerine bana nihâvendi sun
Sevdamızı duyunca aynalar coştu bugün
Hayalimde efsulu yüzün bir hoştu bugün
Seni gören ağaçlar, kuşlar sarhoştu bugün
Söyle niye penceren yine bomboştu bugün
Sen ki, gül bahçesinde kalbimin mâhurusun
Bir de hüzzâm yerine bana nihâvendi sun
12. Kalır
Hayat su misali süzülüp gider
Vahşi derelerin selinde kalır
Rüyasında gamlı bülbül ''ah'' eder,
Yankısı bir hayal gülünde kalır
Güneş doğar, batar; bir yıldız kayar
Ay hüzne bürünür, karalar giyer
O gün, feryadımı kainat duyar
Ruhum sonsuzluğun ilinde kalır
Gözlerim kararır; biter hevesim
Yokluğun sesinde kısılır sesim
Sevginle yaşayan, coşan nefesim
Siyah saçlarının telinde kalır
Günlerce gezersin hayalim ile
Nihayet varırsın sen de menzile
Kimsenin aklına gelmese bile
Bu sevda tarihin dilinde kalır.
13. Kavuşma
sana geliyorum yalnızlıklardan
yürüdükçe hicran gülüyor gibi
yüreğimde dağlar yükseldi kardan
vuslat, ağır ağır ölüyor gibi
gözlerim, buzlayan kanatlarıyla
yorgun umutların peşinde her an
düşlerim, şahlanan kır atlarıyla
birer birer kopuyorlar zamandan
kısalan yolların uzadığını
kulağıma fısıldıyor her diken
mehdabına gömdüm hayal çağını
senden geliyorum sana gelirken
14. Kopardın
Bir hicran çölüne bıraktın beni
Kalbine girdiğim yolu kopardın
Yaydın üzerime yalan gölgeni
Adını andığı dili kopardın
İçimden boşluğa savruldu külün
Hüznün ateşiyle yandı kakülün
Yıllardır ruhumda öten bülbülün
Her seher konduğu dalı kopardın
Uzattıkça sana boş ellerimi
Birer birer yıktın hayallerimi
Bilmem, ölü müyüm, yoksa diri mi
Saçımdan son siyah teli kopardın
Gönlümde aşkınla hergün yeşeren
Göğü yıldız yıldız önüme seren
O güzel, bembeyaz gülü kopardın
15. O Akşamdı
ışıklı tellerine takıldı ayaklarım..
karşımda alev alev duran kirpiklerinin..
kapattın yüreğimi karanlık evlerine
bana kim olduğumu soran kirpiklerinin..
o akşam yakamozlar gibiydi bakışların..
akdeniz gözlerinin damlasıydı o akşam..
sağnak sağnak boşaldın çorak topraklarıma
tebessümün göklerin cilasıydı o akşam..
bir anda kelepçeli buldum ellerimi
varlığın gurbetimin sılasıydı o akşam
dağları birer birer devirip sana gelmek
gönlümün en ateşli duasıydı o akşam..
sakıncalı saatler yaşadım yollarında..
yüzün sanki sonsuzluk şuasıydı o akşam..
aldandım bulutlara uzanan ellerine
bu sevda ömrümün son sevdasıydı o akşam..
gülleri, sümbülleri kıskandıran endamın
merhametsiz derdimin devasıydı o akşam..
oysa anlayamadım ızdırap olduğunu
içimde bir heyula,bir serap olduğunu
her lahza çöktüğünü ve harap olduğunu..
bilemedim ne deniz ne mehtap olduğunu..
meğer kalbin kalbimin belasıydı o akşam..