Haluk Bilginer Sözleri | Haluk Bilginer Zeka Sözler 2024
Haluk Bilginer Sözleri
"Biliyorum ki, ben en iyi oyunumu oynamadan öleceğim."
-Haluk Bilginer
Tiyatro hayat, sinema sanat, televizyonsa bir mobilyadır.
"Hayatınızdan çıkardığınız bir kişi size, benim gibisini asla bulamazsın, derse, ona şu cevabı verin: Amaç bu zaten!"
-Haluk Bilginer
"Anılarımı yazmak için erken diyorum. Henüz dokuz yaşındayım. İlerde belki."
-Haluk Bilginer
Hep bir başka şeyi öğrenerek başka bir şeyi denemek ve tam olarak öğrenemeden ölüp gitmek. İşte bu yolculuğun büyüsünü seviyorum ben.
"Bir rolü bu kadar süre uzun oynamak oyuculuğu köreltir."
-Haluk Bilginer
Biliyorum ki, ben en iyi oyunumu oynamadan öleceğim.
Tiyatro hayat, sinema sanat, televizyonsa bir mobilyadır.
"Tiyatro maskenin düştüğü yerdir. Maskeler düşecek ki gerçeği görebilelim."
-Haluk Bilginer
Sevişmek gibidir tiyatro. Sevişmenin modası geçmeyeceğine göre tiyatronun da bir gün eskiyip unutulacağını sanmıyorum.
"Kekik, deniz ve nergis kokusu vardır İzmir’in. Öyle ki beni gözlerimi kapatıp İzmir’e getirin, İzmir’de olduğumu anlarım."
-Haluk Bilginer
"Sahnede aktris-aktör görmeye tahammül edemiyorum. Sahnede asıl olan insan çünkü. İnsan lazım bize. Bedeniyle, nefesiyle her şeyiyle oynayan."
-Haluk Bilginer
Mutlu olmayı bilemedik, belki bu yüzden mutlu etmeyi de.-Haluk Bilginer
"Söz yetseydi sanat olmazdı. Sözün tükendiği ya da yetmediği nokta da film çekiyoruz, müzik veya resim yapıyoruz."
-Haluk Bilginer
Cesaret korkuya rağmen bir şeyin üzerine gitmektir.
Haluk Bilginer Anlamlı Sözler
Söz yetseydi sanat olmazdı zaten.
İnsanlar öğlene kadar çalışmalı, öğleden sonra dere kenarına gidip, resim yapmalı, felsefe yapmalı, tartışmalı. İnsanlık anca böyle gelişir. 70 sene bir ev almak için çalışarak değil.
Korku çok insani bir duygudur. Korkmayan aptaldır zaten. Ben de korkuyorum ama korkak değilim. Cesaret korkuya rağmen bir şeyin üzerine gitmektir. O yüzden cesur olmak zorundayız.
Yuva kurarsın, boşanmanı beklerler. İş kurarsın, batacağın zamana iddiaya girerler. Birisiyle ortak olursun, kesin ayrılırlar derler. Başarırsın, acemi şansı, kazanırsın, babadan kalmıştır, yükselirsin, torpili vardır derler. En sonunda düşersin, ee biz demiştik, derler.
Tiyatro hayatın aynası değildir. Ayna, aynısını aksettirir çünkü. Aynısını göstereni ben ne yapayım? Aynanın göstermediği şeyi ortaya koymaktır önemli olan. Tiyatro bunu yapar.
İnsanların en büyük yanılgısı vazgeçilmez olduklarını düşünmeleri. İş yerinde olsun, sevgili ilişkilerinde olsun her şeyde. Oysaki öyle bir unutulursun, öyle bir yerin dolar ki, oturur sen kendi varlığını sorgularsın.
Kadınlara göre erkekler güvenilmez. Erkeklere göre kadınlara güvenilmez. Ulan biri de çıkıp demiyor ki, cinsiyetle alakası yok, şahsiyet meselesi!
Anılarımı yazmak için erken diyorum. Henüz dokuz yaşındayım. İleride belki. Büyüdüğümde düşünebilirim. Zaten meramını sahnede anlatan biriyim. Kendimden bahsetmek de çok sıkıcı geliyor bana. Oturup yaz derseniz ben “okuryazar” değilim. Sadece okurum.
Yaşlandıkça 500 TL’lik saatin ve 30 TL’lik saatin aynı şeyi gösterdiğini fark edeceksin. Bir milyonluk ve yüz bin liralık ev aynı yalnızlığı barındırır. Metaryalist şeylerde gerçek mutluluğu bulamazsın. Gerçek ve devamlı mutluluğu Allah’tan isteyin. O size zaman geldiğinde en güzelini verecektir.
Sana değerli bir tavsiye vereyim mi? Boş ver mükemmel olmayı, gerçekçi ol. Boş ver gösterişli olmayı, sade ol. Boş ver sahip olmayı, özgür ol. Boş ver herkesi mutlu etmeyi, kendin ol. Ve boş ver haklı olmayı, mutlu ol.
Türkiye’de akla gelebilecek her şey geliyor başınıza. Ama bütün bunlara rağmen umudumuzu yitirmiyoruz.
Erkeğin de rahmi olsaydı, doğurabilseydi bu dünya çok daha mutlu bir dünya olurdu. Savaş falan olmazdı. Kadın doğurduğu için yaşamın değerini biliyor, erkek yaşamın değerini bilmiyor. Öldürmeyi kahramanlık sanıyor.
Biliyor musunuz adını teninize dövme yaptıracağınız tek varlık çocuğunuzdur aslında. Eş, sevgili bunlar zaman içinde değişime uğrayabilir, biter, unutulur. Gider. Ama evladınızın adını pişman olmadan yaşadıkça derinizde taşıyabilirsiniz.
Yok haksız tahrik, yok iyi hal. İndire indire bir madalya takmadıkları kalmış sana. Her zamanki gibi gereği düşünülmüş de gereği yapılmamış o mahkemede.
Ne güzel olurdu değil mi? Yanlış bildiğimiz her şeyi unutsak, sadece doğrular kalsa.
Hayatınızdan çıkardığınız bir kişi size, benim gibisini asla bulamazsın, derse, ona şu cevabı verin: Amaç bu zaten!
Korku çok insani bir duygudur. Korkmayan aptaldır zaten. Ben de korkuyorum ama korkak değilim. Cesaret korkuya rağmen bir şeyin üzerine gitmektir. O yüzden cesur olmak zorundayız.
Cesaret korkuya rağmen bir şeyin üzerine gitmektir.
Yuva kurarsın, boşanmanı beklerler. İş kurarsın, batacağın zamana iddiaya girerler. Birisiyle ortak olursun, kesin ayrılırlar derler. Başarırsın, acemi şansı, kazanırsın, babadan kalmıştır, yükselirsin, torpili vardır derler. En sonunda düşersin, ee biz demiştik, derler.
Tiyatro maskenin düştüğü yerdir. Maskeler düşecek ki gerçeği görebilelim.
Sevişmek gibidir tiyatro. Sevişmenin modası geçmeyeceğine göre tiyatronun da bir gün eskiyip unutulacağını sanmıyorum.
Kekik, deniz ve nergis kokusu vardır İzmir’in. Öyle ki beni gözlerimi kapatıp İzmir’e getirin, İzmir’de olduğumu anlarım.
Sahnede aktris-aktör görmeye tahammül edemiyorum. Sahnede asıl olan insan çünkü. İnsan lazım bize. Bedeniyle, nefesiyle her şeyiyle oynayan.
Mutlu olmayı bilemedik, belki bu yüzden mutlu etmeyi de.
Söz yetseydi sanat olmazdı. Sözün tükendiği ya da yetmediği nokta da film çekiyoruz, müzik veya resim yapıyoruz.
Tiyatro hayatın aynası değildir. Ayna, aynısını aksettirir çünkü. Aynısını göstereni ben ne yapayım? Aynanın göstermediği şeyi ortaya koymaktır önemli olan. Tiyatro bunu yapar.
Söz yetseydi sanat olmazdı zaten.
İnsanların en büyük yanılgısı vazgeçilmez olduklarını düşünmeleri. İş yerinde olsun, sevgili ilişkilerinde olsun her şeyde. Oysaki öyle bir unutulursun, öyle bir yerin dolar ki, oturur sen kendi varlığını sorgularsın.
Kadınlara göre erkekler güvenilmez. Erkeklere göre kadınlara güvenilmez. Ulan biri de çıkıp demiyor ki, cinsiyetle alakası yok, şahsiyet meselesi!
Anılarımı yazmak için erken diyorum. Henüz dokuz yaşındayım. İleride belki. Büyüdüğümde düşünebilirim. Zaten meramını sahnede anlatan biriyim. Kendimden bahsetmek de çok sıkıcı geliyor bana. Oturup yaz derseniz ben “okuryazar” değilim. Sadece okurum.
Türkiye’de akla gelebilecek her şey geliyor başınıza. Ama bütün bunlara rağmen umudumuzu yitirmiyoruz.
Erkeğin de rahmi olsaydı, doğurabilseydi bu dünya çok daha mutlu bir dünya olurdu. Savaş falan olmazdı. Kadın doğurduğu için yaşamın değerini biliyor, erkek yaşamın değerini bilmiyor. Öldürmeyi kahramanlık sanıyor.
Biliyor musunuz adını teninize dövme yaptıracağınız tek varlık çocuğunuzdur aslında. Eş, sevgili bunlar zaman içinde değişime uğrayabilir, biter, unutulur. Gider. Ama evladınızın adını pişman olmadan yaşadıkça derinizde taşıyabilirsiniz.
Yok haksız tahrik, yok iyi hal. İndire indire bir madalya takmadıkları kalmış sana. Her zamanki gibi gereği düşünülmüş de gereği yapılmamış o mahkemede.
Ne güzel olurdu değil mi? Yanlış bildiğimiz her şeyi unutsak, sadece doğrular kalsa.
Anılarımı yazmak için erken diyorum. Henüz dokuz yaşındayım. İlerde belki.
Hep bir başka şeyi öğrenerek başka bir şeyi denemek ve tam olarak öğrenemeden ölüp gitmek. İşte bu yolculuğun büyüsünü seviyorum ben.
Bir rolü bu kadar süre uzun oynamak oyunculuğu köreltir.