Ulusal Hukuk Uluslarası Hukuk İlişkisi
GİRİŞ
Ulusal Hukuk devletlerin egemenliği altında yaşayan insanların aralarındaki ilişkiyi ve insanların devletlerle olan ilişkisini düzenler. Yetki alanı devletlerin sınırlarının içerisidir. Uluslararası hukuk ise Uluslararası toplumun bir araya gelerek oluşturduğu bütün dünya halklarını ilgilendiren pek çok konuda Uluslararası toplumun menfaatlerini korumayı hedeflemektedir.
Devletler kendi iç hukuklarında Anayasalarına koydukları hükümlerle iç hukuk ve Uluslararası Hukuk ilişkisini düzenlemektedirler. Uluslararası Hukuk ile Ulusal Hukuk arasında çıkan bir ihtilafta hangi hukukun uygulanacağı konusunda birbirinden farklı üç görüş bulunmaktadır. İki sistem arasında çıkan çatışmada Ulusal Hukuk üstündür görüşü Dualist teori olarak adlandırılmaktadır, Uluslararası Hukuk üstündür görüşü Monist teori olarak adlandırmaktadır. Bu iki görüş birbirine zıt görüşlerdir. Bu iki görüşün ikisine de karşı çıkan Fitzmaurice ve Rousseau tarafından savunulan bir başka görüş daha bulunmaktadır.
Çalışmanın amacı Uluslararası Hukuk ve Ulusal Hukuk ilişkilerini incelemek ve ardından Türkiye Cumhuriyeti Devleti Hukukunun Uluslararası Hukuk ile ilişkisini uygulamada ve yasalarımızdaki yerini incelemektir.
1 - TEORİDE VE UYGULAMADA ULUSLARASI HUKUK ULUSAL HUKUK İLİŞKİSİ
Bu başlık altında öncelikle uluslararası hukuk ile ulusal hukuk arasındaki ilişkiyi açıklamaya çalışan teorilere ve uygulamadaki ulusal hukuk uluslararası hukuk ilişkisine değinilecektir.
A. Konu ile Alakalı Teorik Yaklaşımlar
Ulusal hukuk ve uluslararası hukuk arasındaki ilişkiyi teorik açıdan açıklamaya çalışan iki temel görüş vardır. Bunlar Monist(Tekçi) ve Dualist(İkici) görüşlerdir. Bu iki ana görüşe karşı çıkan Uygulamacı Teorik yaklaşımlarda bulunmaktadır. Ve çalışmamızda yer verilecektir.
1. Dualist (İkili) Görüş
1648 Westphalia Barış anlaşması ve ardından 1789 Fransız ihtilali, devletlerin egemenlik anlayışlarını ön plana almasına etki sağlamıştır. Devletlerin rızası olmaksızın uluslararası hukukun doğrudan iç hukuka etki edemeyeceği görüşü savunulmuştur.
Dualist görüşe göre uluslararası hukuk ile ulusal hukukun farklı kavramlardır. Her iki hukuk düzeninin, ele aldığı konular farklıdır. Ulusal hukuk, milli toplumun ihtiyaçlarını karşılar. Uluslararası hukuk ise uluslararası toplumun hukukudur. Ayrıca her iki hukuk düzeninin kaynakları da farklıdır. Bu iki hukuk dalı sadece farklı branşları değil, aynı zamanda farklı yargılama sistemlerini içerir. Bir uluslararası hukuk kuralı ulusal hukuka çevrilme yeteneğine sahiptir. İç hukuk tek bir devletin tek taraflı iradesinden kaynaklanır. Uluslararası hukuk birden çok devletin iradesinden kaynaklanır. (Triepel, 1923, s. 79-83)
Dualist sistemde iki farklı hukuk düzeninin birbiriyle çatışması ve bir hukuk düzeninde kabul edilen kuralın diğerinde doğrudan uygulanması mümkün değildir. (PAZARCI, 2011, s. 19)
Başka bir ifadeyle bu görüşü savunanların varmış olduğu sonuç, milletlerarası hukuk kurallarının iç hukuk düzenlerinde doğrudan etkili olamayacağı, ilişkilerini düzenledikleri kişileri ve kaynakları değişik bu iki düzenin birbirinden ayrı olduğu, sıkı bir temas içinde bulunduğu fakat hiçbir zaman birbirine karışmadığıdır. (TOLUNER, 1973, s. 24)
2. Monist (Tekçi) Görüş
Monist (tekçi) sistemde ise, bir tek hukuk düzeni vardır. Ulusal hukuk ile uluslararası hukuk, bir bütünün parçasıdır. Uluslararası hukukta yaratılan bir kural, ulusal kurallar arasında doğrudan yerini alır ve uygulanır. Bu nedenle monist görüşte sözleşme iç hukukta doğrudan uygulanmakta olup, ayrıca sözleşmenin iç hukuka aktarılması işlemine gerek bulunmamaktadır. Yani bu sistemde uluslararası hukuk ile iç hukuk bir tek hukuk sistemi olduğundan, uluslararası hukukun iç hukuka aktarılması için ayrı bir işlem yapmaya gerek yoktur. (ŞAHBAZ, 2004, s. 38)
Tekçi görüşe sahiplerinin ikici görüşe itirazları aşağıdaki şekilde sıralanmaktadır: (TOLUNER, 1973, s. 57)
(i) Her iki hukuk sisteminin öznelerinin farklı olduğu görüşüne itiraz eden tekçiler, uluslararası hukuk ve iç hukukun nihayetinde bireylerin davranışlarını düzenlediğini ileri sürerler. Buna göre, iki sistem arasındaki tek fark gereğince, bu davranışların sonuçları uluslararası sahada devletlere mâledilir.
(ii) Her iki sistemde de hukuk, irâdelerinden bağımsız olarak hukukun özneleri üzerinde bağlayıcı bir güçtür.
(iii) Uluslararası hukuk ile iç hukuk, birbirinden tamamen farklı olmak bir yana, tek bir hukuk anlayışının tezâhürleri olarak kabul edilmelidir.
3. Yaklaşım
Monist ve Dualist görüş arasındaki görüş ayrılığı ulusal hukuk ve uluslararası hukukun birbirinden bağımsız olarak var olup olmadığı veya iki görüş bir bütünse hangisinin diğerinden daha üstün olup olmadığı çerçevesinde gelişmektedir.
Uluslararası hukuk ile ulusal hukuk arasındaki ilişkinin ne olduğuna dair tartışmaların tamamına karşı olan bir görüşte aralarındaki tartışmanın tamamen yapay olduğu yönündedir. Çünkü her iki hukuk isteminin aynı anda ortak bir uygulama alanı bulunmamaktadır. Bu konu ile alakalı bir örnek verecek olursak Almanya hukukunun Romanya hukukundan üstün olup olmaması düşünülebilir mi ? Almanya hukuku Almanya’da Romanya hukuku Romanya’da üstündür. Buradaki üstünlük maddi içerikten değil uygulama alanından kaynaklanmaktadır. Devletler ulusal düzeyde anlaşmazlıklara düştüklerinde bunu kendi iç hukuklarında ki Kanunlar İhtilafı veya Devletler Özel Hukuku olarak adlandırılan kanunlarla çözüme kavuştururlar. Devletler asıl olarak anlaşmazlığı Uluslararası camiada yaşamaktadırlar. Ve bu noktada anlaşmazlık hükümetler arası düzeyde olacaktır. Bu noktada bu anlaşmazlığa çözüm bulunacak hukuk uluslararası hukuktur. Uluslararası hukuk burada uygulanabilecek tek ve yetkili hukuktur. (FİRTZMAURİCE, 1957, s. 61-62)
Uluslararası alanda uluslararası hukukun üstünlüğü devletin uluslararası hukuku ihlal ettiği, dolayısıyla uluslararası sorumluluğunu ulusal hukukuna dayanarak bu sorumluluktan kurtulamayacağı anlamına gelir. Başka bir ifadeyle devletler uluslararası sorumluluklarından ulusal hukuktaki düzenlemelerine dayanarak kurtulamazlar.
B. UYGULAMADA ULUSAL HUKUK VE ULUSLARASI HUKUK İLİŞKİSİ
Günümüz dünyasında devletler uluslararası hukukla bir çok konuda ilişki içerisindedir. Devletlerin yüklendiği yükümlülükleri uygulaması kendi iç hukukunda farklılık göstermektedir. İki devletin arasında yapılan bir sözleşmenin devlet yetkili memurları tarafından uygulanmaya başlaması kendi iç hukuklarında bir sürecin sonunda mı yoksa kendiliğinden mi uygulanmaya başlayacak olması devletin uluslararası hukukla olan yakınlığını belirlemektedir. Bu bölümde Ulusal hukuk sistemlerinin Uluslararası Hukuka karşı tutumunu ve Uluslararası Hukukun Ulusal Hukuka karşı yaklaşımı incelenmiştir.
1. Uluslararası Yargı Kuruluşları Tarafından Ulusal Hukuk Kurallarının Uygulanması
Uluslararası yargı kuruluşları ve hukuk sistemleri açısından ulusal hukuk değerlendirildiğinde, uluslararası hukuk kurallarının üstünlüğü vardır. Hakemlik ve mahkeme kararları ile uluslararası hukuk metinleri bu gerçeği açıklamaktadır. (AKSAR, 2015, s. 173)
Alabama Hakemlik Kararı uluslararası hukuk uygulamaları bakımından ilk örneği teşkil etmektedir. Amerika iç savaşı sürecinde, İngiltere’de üretilen gemilerin İngiltere’den ayrıldıktan sonra silahlandırılıp ABD’ye zararlar vermesi üzerine ABD İngiltere’nin tarafsız devlet olarak yükümlülüklerini yerine getirmediğini ve zararını tanzim etmesini istemiştir. İngiltere kendi iç hukukuna göre gemi üretmenin suç olmadığını söylemiştir. Ancak hakemlik kararı İngiltere’nin savunmasını red etmiş ve uluslararası sorumluluğun ulusal hukuk düzenlemelerine dayanılarak ortadan kalkmayacağını açıkça belirtmiştir. (AKSAR, 2015, s. 173)
1969 tarihli Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi Madde 27- ‘’İç hukuk ve antlaşmalara riayet Bir taraf bir antlaşmayı icra etmeme gerekçesi olarak iç hukukunun hükümlerine başvuramaz. Bu kural 46. maddeye bir halel getirmez.’’ Hükmünde çok açık bir şekilde uluslararası hukukun ulusal hukuk üzerindeki etkisini belirtmiştir.
Yukarıdaki açıklamalardan ulusal hukuk sistemlerinin uluslararası hukuk camiasında hiçbir yeri yoktur diyemeyiz. Uluslararası hukukun kaynakları bölümünde de değinildiği üzere, Uluslararası Adalet Divanı Statüsü madde 38 çerçevesinde iç hukuk yargı kararları, uyuşmazlık çözümünde hem Divana hem de diğer uluslarası yargı kuruluşlarına yardımcı olabilmekteydi. Uluslararası hukukun hiçbir düzenlemesi olmadığı uyuşmazlıkların çözümünde ulusal hukuk düzenlemelerine atıfta bulunarak uyuşmazlıkların çözüldüğüne tanıklık etmekteyiz. Bu duruma en güzel örnek Barcelona Traction ve Light adn Power co. Davasıdır.
2. Uluslararası Hukuk Kurallarının Ulusal Yargı Organları Tarafından Uygulaması
Uluslararası hukuk kurallarının ulusal hukuk içerisinde uygulanması her devletin uluslararası hukuka karşı tutumuna göre değişkenlik göstermektedir. Devletler ulusal hukuklarını Monist veya Dualist teoriye göre şekillendirebilmektedirler. Bunun yanında devletler ulusal hukuklarını uluslararası hukuka göre dizayn ederken uluslararası hukukun asli kaynaklarından olan örf-adet hukukuna karşı farklı andlaşmalar hukukuna farklı tavır takınabilmektedirler. Devletlerin uluslararası hukuka bakış açıları kendi iç hukuklarıyla olan ilişkileri dizayn etmektedir.
3. Türk Ulusal Hukukunun Uluslararası Hukukla İlişkisi
Türkiye Cumhuriyet’i devleti birçok uluslararası antlaşmaya taraftır ve Birleşmiş Milletlerin Kurucu üyelerinden bir tanesidir. İşbu çalışmanın bu bölümünde Türkiye ulusal hukuk sisteminde ve Türk yargı organlarının uygulamalarında uluslararası hukukun yeri incelenmiştir.
A. Teorik Yaklaşımlar Açısından Türk Hukuk Sisteminin Değerlendirilmesi
Türk ulusal hukuk sistemi ve uluslararası hukukun ilişkisini anlamak için Türkiye Devleti’nin anayasasının uluslararası hukuka atıf yapan ilgili 15,16,42,90 ve 92. Maddelerini incelememiz gerekmektedir.
T.C Anayasa 90. Madde son fıkra ’’Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.’’ hükmü Türk kanunları ile uluslararası antlaşma kanunlarını aynı seviyede değerlendirmiş ancak Anayasa mahkemesine dava edememesi yönüyle bir ayrıcalık yanımıştır.
T.C Anayasa Madde 90 son fıkra devamında ‘’Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.’’ hükmüyle milletler arası anlaşmaların temel hak ve özgürlüklere ilişkin hükümlerinin Türk hukukundan üstün olduğu açıkça belirtilmiştir. Türk Hukuk uygulayıcıları uluslararası antlaşmaları esas alacaklardır.
90. maddeyi teorik olarak Monist ve Dualist yaklaşımlar ışığında ele aldığımızda anayasadaki ilgili maddede de açıkça belirtildiği üzere ‘’usulune göre yürürlüğe konmuş’’ olma şartı uluslararası sözleşmenin doğrudan Türk ulusal hukukuna uygulanmadığı ve Türkiye’nin anlaşmaya taraf olmasını gerektirir. Bu bakımdan 90. Madde Dualist bir yaklaşımı benimsemiştir.
T.C Anayasası Madde 15 de ‘’ Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.’’ hükmünde T.C Anayasa Madde 90 son fıkra hükmünden farklı bir değerlendirmeye tabi tutulması gerekmektedir. Burada sadece taraf olunan sözleşmelerin getirdiği hakların saklı tutulmasından değil Uluslararası Adalet Divanı Statüsü 38. madde 1.Fıkra düzenlemesi bağlamında antlaşmalar, uluslararası örf adet kuralları, hukukun genel ilkeleri, ikincil derecede olmak kaydıyla yargı kararları ve doktrin de dikkate alınarak gerekli hallerdeki Temel Hak ve Özgürlüklere dair kısıtlamalara gidilebileceği vurgulanmıştır.
Teoriler açısından Madde 15 değerlendirildiğinde usulune uygun olarak onaylanmış ve taraf olunmuş sözleşmelerle yetki alanını kısıtlamaması bakımından Monist bir tutum içerisindedir.
T.C Anayasası Madde 16 da ‘’Temel hak ve hürriyetler, yabancılar için, milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabilir.’’ Açıkça belirttiği gibi uluslararası hukuk kurallarını doğrudan uygulayarak gerekli haklarda anayasadan doğan haklarını kullanmalarını düzenlemiştir.
T.C Anayasası Madde 42/Son fıkrada ‘’ Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tabi olacağı esaslar kanunla düzenlenir. Milletlerarası andlaşma hükümleri saklıdır.’’ Hükmüyle Türkiye’nin tarafı olduğu milletlerarası antlaşma hükümleri kastedilmiştir. Lozan Antlaşmasının azınlıklara ilişkin düzenlemeleri kapsamında, azınlıkların kendi dillerinde eğitim görmeleri buna örnek olarak verilebilir.
T.C Anayasası Madde 92 ‘’Milletlerarası hukukun meşru saydığı hallerde savaş hali ilanına ve Türkiye'nin taraf olduğu milletlerarası andlaşmaların veya milletlerarası nezaket kurallarının gerektirdiği haller dışında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına izin verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir.’’ Hükmüyle Meclis’in yurt dışına asker gönderme yetkisini kullanmasının sınırı uluslararası hukuk düzenlemeleri ve özelliklede uluslararası hukukta kuvvet kullanımına ilişkin hukuk kurallarıdır. Bu bağlamda uluslararası hukuk kurallarının ulusal hukuk kurallarının üzerinde olduğunu söyleyebiliriz. (AKSAR, 2015, s. 171)
Kısaca özetleyecek olursak Türk Anayasası antlaşmalar hukuku bakımından Dualist 15, 16, 92. Madde bakımından Monist tavır içerisindedir.
B. UYGULAMADA TÜRK HUKUK SİSTEMİ VE ULUSLARASI HUKUK İLİŞKİSİ
1. ÖRF - ADET HUKUKU VE TÜRK HUKUK UYGULAMASI
Uluslararası örf-adet hukuku kurallarının Türk hukukundaki yeri konusunda herhangi bir açık düzenleme bulunmamaktadır. Anayasamızın 15, 16 ve 92. Maddesi uluslararası hukuka gönderme yapmaktadır. Bahsi geçen maddelerdeki hakların kullanılması veya bazı durumlarda hakların sınırlandırılmasının sınırını uluslararası hukuk belirlemektedir. Örf-adet hukuku da uluslararası hukukun asli kaynaklarından olduğu için bu bağlamda Türk ulusal hukuk sisteminin uluslararası örf-adet kurallarını bir noktada kendi hukukundan üstün tuttuğu söylenebilir. (AKSAR, 2015, s. 176)
Örnek olarak Türk mahkemelerinin uygulamalarına değinmek gerekirse bir Türk tankerinin İran-Irak savaşında vurulması ve ardından davacının Türk mahkemelerine başvurması sonucunda Yargıtay aşağıdaki kararı vermiştir.
’Milletlerarası hukukta yargı bağışıklığı, milletlerarası hukukun öngördüğü ölçüde, bir devletin bir diğer devleti kendi mahkemelerinde yargılayamayacağını ifade eder. Yargı bağışıklığının hukuki temeli, bir milletlerarası teamül kuralıdır. Bu suretle, yabancı devletin yargı bağışıklığı,kapsamı ve çerçevesi bir milletlerarası hukuk kuralına dayanan bir dava engelidir.’’ (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 1986)
Yargıtay’ın bu kararından da açıkça anlaşıldığı üzere milletlerarası örf-adet hukukunu açıkça dikkate almıştır.
2. ANTLAŞMALAR VE TÜRK HUKUK UYGULAMASI
A. Antlaşmaların Hiyerarşi Bakımından Türk Hukukundaki Yeri
T.C Anayasa 90. Madde son fıkra ’’Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.’’ hükmü Türk kanunları ile uluslararası antlaşma kanunlarını aynı seviyede değerlendirmiş ancak Anayasa mahkemesine dava edememesi yönüyle bir ayrıcalık tanımıştır.
T.C Anayasa Madde 90 son fıkra devamında ‘’Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.’’ hükmüyle milletler arası anlaşmaların temel hak ve özgürlüklere ilişkin hükümlerinin Türk hukukundan üstün olduğu açıkça belirtilmiştir. Türk Hukuk uygulayıcıları uluslararası antlaşmaları esas alacaklardır.
90. maddeden çıkarım yapılacağı üzere uluslararası andlaşmaların Türk yasalarından bazı ayrıcalıkları olduğunu söyleyebiliriz.Anayasanın 15, 16, 42, 92. Maddeleri kapsamında da mevcut iç hukuk kanunlarına göre bir önceliğin veya hiyerarşik üstünlüğün varlığını söylemek yanlış olmaz.
B. Türk Mahkeme Kararları
Bu bölümde Türk mahkemelerinin andlaşmalar bağlamında verdiği kararlar ele alınacaktır. Yargıtay, Danıştay ve Anayasa mahkemesi kararlarına örnek olarak aşağıdaki kararlar verilebilir; (AKSAR, 2015, s. 185)
-Uluslararası Çalışma Örgütü çerçevesinde taraf olunan sözleşmeler ile devlet memurlarının sendika kurma hakkı kazanması.
-Avrupa İnsan Hakları sözleşmesi madde 6 gereğince Türkçe bilmeyen yabancıların tercüme masraflarının devlet tarafından karşılanması.
-Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında devlet memurlarının ideolojik beyanlarının ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği
-Uluslararası Çalışma Örgütünün 87, 98, 151 sayılı sözleşmeleri temelinde kamu görevlilerinin toplu sözleşme hakkının olduğu.
C. ULUSLARARASI CEZA MAHKEMESİ VE TÜRKİYE
Uluslararası Ceza mahkemesinin temel özelliklerinden biri, Mahkemenin yargı yetkisinin ulusal mahkemenin yargı yetkisini tamamlayıcı nitelikte olmasıdır. Statüde yer alan düzenlemeye göre, eğer Statüde öngörülen bir suç yetkili devlette kovuşturmaya ya da soruşturma konusu yapılmış ise ilgili devletin bunu devam ettirme istek ve yeteneği olması durumları hariç, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yargı yetkisi söz konusu olmamaktadır. Başka bir deyişle, ulusal mahkemelerin Uluslararası Ceza Mahkemesine oranla önceliği vardır. (AKSAR, Teoride ve Uygulamada Uluslararası Hukuk II, 2015, s. 171)
Türkiye, Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü’nü imzalamayan tek Avrupa ülkesidir ve statüye taraf değildir.1998 Roma görüşmeleri sırasında Statünün kabulünden önce, Türkiye mahkemenin yargı yetkisine terör ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi suçlarında eklenmesini istemiş, fakat bu görüş benimsenmemiştir. Statünün oylanmasında çekimse kalan Türkiye, mahkemenin yetkisini henüz kabul etmemiştir. Ancak bu demek değildir ki Türk vatandaşları Uluslararası Ceza Mahkemesinde hiçbir şekilde yargılanamaz. Uluslararası sorumluluğun doğduğu gerekli hallerde yargılanabilir. Yukarıda da değinildiği gibi Uluslararası Ceza mahkemesinin yargılama yetkisi ulusal hukuk sistemlerini tamamlayıcı niteliktedir. Öncelikle yargılama hakkı ulusal hukuk sistemlerindedir. Bu sebepledir ki 2005 yılında Türk Ceza kanununa Uluslararası Suçlarla alakalı bazı düzenlemeler eklenmiştir. Soykırım ve İnsanlığa karşı işlenen suçlar yeni ceza kanununda düzenlenmiştir.
Ancak yeni Ceza Kanunumuzda saldırı suçları ve savaş suçlarına ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu sebeple Uluslararası Ceza Mahkemesinin Ulusal mahkemelere verdiği öncelikli yargılama yetkisi hakkının kullanılması güçleşebilir. Ve bu alanlarda Türk vatandaşları tarafından işlenen suçlar Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yargılama yetkisi alanına girebilir.
3. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Türkiye Cumhuriyeti özellikle 2004 yılında ki değişiklikle anayasamıza eklenen temel hak ve özgürlüklerle ilgili Türkiye’nin taraf olduğu antlaşmalarla kendi kanunları arasıda bir ihtilaf doğması durumunda uluslararası antlaşma hükümlerini üstün sayacağına dair hüküm uluslararası hukukun etkinliğinin artması ve ulusal hukuk uluslararası hukuk uyumu arasındaki ilişkiye verilebilecek olumlu bir örnektir.
Diğer uluslararası kamuoyu üyelerininde ivedilikle en azından temel konularda kendi iç hukuklarına ekleyecekleri düzenlemelerle uluslararası hukuku etkin kılmaları gerekmektedir.
Kaynakça
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 1985/9190 (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 3 17, 1986).
AKSAR, Y. (2015). Teoride ve Uygulamada Uluslararası Hukuk I. Ankara: Seçkin Yayıncılık.
AKSAR, Y. (2015). Teoride ve Uygulamada Uluslararası Hukuk II. Ankara: Seçkin Yayıncılık.
FİRTZMAURİCE, G. (1957). Hukukun Üstünlüğü Açısından Uluslararası Hukukun Genel İlkeleri. Harris.
PAZARCI, H. (2011). Uluslararası Hukuk. Ankara.
ŞAHBAZ, İ. (2004). AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ’NİN. TBB DERSİGİ, s. 179.
TOLUNER, S. (1973). Milletlerarası Hukuk ile İç Hukuk Arasındaki İlişkiler. İstanbul: İUHF Yayını.
Triepel, H. (1923). Les Rapports entre le Droit Interne et le Droit. Recueil des Cour