Bin Dokuz Yüz Seksen Dört
"1984" filminde zorbalığın egemen olduğu bir dünya tasvir edilmiştir. Burada yönetenler tek egemen güç halindedir. Merkezi, tek parti sistemi, yönetimi egemendir. İnsanlar, yöneticilerin korkusuyla sinmiş, özgürlükler kaldırılmış, insani duygular yok edilmiş, düşünme ve düşündüğünü söyleme yasaklanmıştır. İnsanlar sürekli olarak denetilmekte ve zihinleri bile kontrol edilmeye çalışılmaktadır. Hiç kimse tam anlamıyla birbirlerine güvenmemekteler, birbirlerine karşı şüphe duymaktadırlar.
George Orwell'ın "büyük birader, düşünce polisi" gibi kavramları da filmde önemli yer tutmaktadır. Büyük birader her şeyi görür ve bilir. (posterlerde de yazıldığı gibi "big brother is watching you!") Burada ülkenin önemli güçlü örgütü düşünce polisidir. Büyük biradere karşı hiçbir eylemin yapılmadığı, düşüncenin ifade edilmediği ülkede, teknoloji ile bütün yurttaşların hayatları denetlenmekte ve izlenmekteydi. Hatta zihninde şüpheli düşünceler geçenleri belirleyerek kısa zamanda yok edilmesi amaçlanmıştır. Zihninden şüpheli düşünceler olanlar, ölümden bile daha ağırdır cezayla, düşünceleri silinmektedir.
Filmde parti, aile kavramına da karşı çıkmaktadır. Burada yine insani duygulardan arındırmak amaçlanmaktadır. İnsanlara cinsel hazların kötü olduğu söylenir. Sevgi, aşk gibi kavramları yok etmeye çalışırlar. Tek sevginin büyük birader sevgisi olması amaçlanmakta olduğu için, aile kavramına da karşı çıkılmaktadır.
Parti üyelerinin evinde, asla kapanmayan bir tele ekran olması ve bu ekranda beyin yıkayıcı yayınların yayınlanması da önemli noktalardan biridir. Ayrıca her daim hareketleri de izlenmektedir. Sürekli gözetim altında tutulan insanlar, herhangi bir şüpheli hareket ya da düşünceye bile karşı tedbir niteliğindedir. Küçük yaştaki çocuklar casus olarak yetiştirilerek, ebeveynlerinin büyük birader ya da parti alehine söyledikleri ya da düşüncelerini ihbar etmektedirler. Daha küçük yaştaki çocuklara böyle bir aşılama yapılması yine gelecek için önceden alınan tedbir niteği taşımaktadır.
Her gün rejim düşmanlarını lanetlemek için iki dakikalık nefret uygulamaları yapılır. Bu da halkın kendisini hipnoz edip, düşüncelerinin bastırılması amacıyla yapılmaktadır. Burada önemli noktalar biri ise bu yapılan uygulamalarda yapılan sloganlardır.
- Savaş barıştır.
- Özgürlük köleliktir.
- Bilgisizlik güçtür.
- Cehalet güçtür.
Şeklindeki sloganlar halkın beynini yıkayıp tamamen farklı düşüncelere yönelmeleri amaçlanmaktadır. Özgürlüğün kötü bir şey olduğu, bilginin gereksiz olduğu gibi düşünceler aşılanmaya çalışılır.
Filmdeki en önemli noktalardan biri, partinin aynı zamanda insanların düşüncelerini engellemek için yeni bir yol bulmuş olmasıdır. O da yeni bir dil oluşturmaktır. Bu yeni oluşturulan dilin adı "yeni konuş" dilidir. Bunun amacı kullanılmakta olan sözcüklerin azaltılarak insanların kendilerini ifadelerini olanaksızlaştırmak. Yeni konuş dilinde sözcüklerin eş anlamları yok edilip, kabul gören öğretilere karşı karşıt düşünceleri olanaksız hale getirilmesi amaçlanmaktadır. Yani yeni konuş dili parti üyelerinin açıklamak istedikleri bütün kavramları doğruca kabullenilmesine izin verirken, bunun dışındaki kavramları ortadan kaldırmaktaydı. Bu bir yandan istenmeyen sözcüklerin kaldırılması anlamına da gelmekteydi. Fakat dil zenginleştikçe düşünce de zenginleşir. Aynı zamanda bunu tersi de düşünülebilir. Bir bakıma düşünceyle dil birbirlerine bağlı kavramlardır. Düşüncenin varolana yönelmesiyle, ona kavramlar kazandırıp ifade ederek de dili zenginleştirir. Fakat filmdeki dilin daraltılması olayı ele alındığında, bir yandan dili fakirleştirip, düşünceleri kısıtlama amacı görülmektedir. Dildeki kelimelerin azalması, insanlar birbirlerini anlamadan konuşmaya zorlamaktadır. Tek yönlü ifade biçimi, tek taraflı görüş açısı oluşması için yapılıyorda denebilir. Dil konusundan daha önce de tartışan birçok filozof, dilin zenginleşmesinin düşünceyle bağlantısında benzer yorumları yapmışlardır. Örneğin, Wittgenstein "dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır." Derken dilimizin düşüncelerimiz ifade açısından ne kadar önemli olduğunu belirtip, dilin dünyayı anlama ve ifade bakımın etkisine vurgu yapmaktadır. Bunun yanında Heidegger ise dil konusunda "dil varlığın evidir." İfadesini söylerken, dilin varlıkları ifade etmedeki önemi vurgulanmıştır. Dil ne kadar gelişmişse insan kendini o kadar iyi şekilde ifade edebilir, dilin etkinliği açısından düşünüldüğünde filmde de böyle bir kısıtlama yapılıyor olması aslında bir bakıma özgürlüğün de kısıtlanıyor olması anlamına gelmektedir.
Özgürlük kavramını film üzerinden değerlendirirsek;
Bir insan ne zaman özgür olur? Bir insanın özgür olması bilincin özgürleşmesiyle mümkün olmaktadır. 1984 filminde ise tamamıyla tam tersi, düşüncenin sınırlarının daraltılması söz konusudur. Partinin amacı insanların bilinçlerini kendi istediği doğrultuda şekillendirmektir. Özgürlük 1984 filminde bilinç anlamında kısıtlandırılmaktaydı. Partinin oluşturduğu "düşünce polisleri" de düşünceleri kontrol etme amacıyla oluşturulmuştur. Parti açısından kötü olabilecek her düşünce tespit edilerek, bu düşüncelerin silinmesi amaçlanmaktaydı. Bu yüzden Winston her ne kadar bilincini özgürleştirmeye çalışsa da parti buna izin vermemekteydi.
Aynı zamanda kişi kendi eylemlerini, kararlarını alma sürecine girip sorgulamaya başladığı zaman özgür olur. Peki bu sorgulamaya nasıl başlanılacak yani yanlış olan bilincimizi nasıl değiştirebiliriz? Marx bu konuda kapitalizmin insanın potansiyellerini kısıtladığını söyler. Filmde de tek partili baskıcı sistem sorgulamaya engel olduğundan, Winston Smith’inde sorgulanmaya başladığında işkenceyle düşündüklerine istedikleri şekli vermelerinin söz konusu olduğunu görürü. Winston kendi içinde sorgulamaya başlasa da parti buna engel olup bilincini kendi istekleri doğrultusunda değiştiriyordu. Parti insanların kendilerini ve hatta zihinlerini kontrol altında tutmaya çalışmaktadır. Bu zihin kontrolü de özgürlüğün sadece bedenen değil düşünce bakımından, bilinç bakımından da kısıtlanmasına sebep oluyordu ve partinin asıl amacı da buydu. İnsanları tamamıyla kontrol altına alıp kendi istekleri doğrultusunda, kendi amaçlarına yönetip, istedikleri sistemi kurmak ve bu sistemi devam ettirmektir.