En Anlamlı Yusuf Hayaloğlu Sözleri ve Şiirleri (Resimli)

Yusuf Hayaloğlu sözleri içeriğinde tüm zamanların en etkileyici, en anlamlı ve en manalı Yusuf Hayaloğlu sözlerini bulabilirsiniz.
En Anlamlı Yusuf Hayaloğlu Sözleri ve Şiirleri (Resimli)

Yusuf Hayaloğlu Sözleri

Biliyorum, onunla olsaydım böyle kavga edip durmazdım yüreğimle. Biliyorum, bu sevdayı ben yıktım, ben öldürdüm bu hoyrat ellerimle.

Pencereden baktığımda görüyorum senin yüzün incir yaprağında senin ürkekliğin duvar üstünde yürüyen bir kedinin kıvraklığında.

Dostlukmuş. Ölüme yürümekmiş.

Rakı devrilmiş masalarda yokluğun veya benden önce kalkıp gitmişliğin gece boyu dolandığım barlarda sarhoşlara tekrarladığım adın balıkçı kahvesinde, çorbacıda, kenarlarda…

Dert etme iyiyim ben… Ara sıra mahşer ara sıra yaşam.

En Güzel Yusuf Hayaloğlu Sözleri

Yusuf Hayaloğlu Sözleri

Sen bana bakınca; Bir ağlamak düğümlenir boğazımda.

Seni sevmişem bir kekliğin sesini üzmekten sakınır gibi seni sevmişem gururlu dağ çiçeklerini göğsüme takınır gibi.

Kurtlardan arta kalmış yüreğimin can çekişen o son parçasını da, sana sakladığımı bil!

İşte gidiyorum, hiçbiriniz, hiçbir dilde beni anlamadınız. Ben başımı verdim, sizinse insafsız bir linç oldu karşılığınız.

4 duvar arasında bile her yerde halen sen varsın.

Bir yer bulabilsem keşke Bir yer, seni hatırlatmayan.

Kahpesi lider olur yalakası milyarder. Bizim gibiler hep mücadele eder. Diyeceğim şu ki küçüğüm büyüme hayat seni de siler.

Hayatın yüzünü de gören ancak senin ruhunu okuyabilir. Gerisi masal.

Yusuf Hayaloğlu Sözleri

Mahşerin ilk gününde masamız hazır sen kolbaşı üstat

Kaybolmuş bir anahtar kadar sahipsizim

Kumlara yazılmış sözcükler kadar kısacıktı ümidim. Ve anladım ki bir takım şeyleri ben ilk dalgada yitirmişim.

Yalanım varsa kalkmayayım şuradan. Ben seni, bir tek gün bile unutmadım.

Beni öldürüyorsun, git. Kalmasın sende kahrım, kalmasın derdim bakma git kafamı yumruklayıp ardın sıra ağlarsam namerdim..

Yağmurlar içinden ıslandım geldim. Bir kuru değneye yaslandım geldim. Sıcacık çorbana muhtacım inan. Ölümlerden geçtim uslandım geldim.

Gözlerine her baktığımda o yolda başkasıyla karşılaşmak ve şu anda başkasının dudaklarında hayat bulduğunu bilmek benim yok oluş sebebimdi. Ben seni her şeyden çok seveceğim ama sen bunu bilmeyeceksin.

Üstüm başım toz içinde. Önüm arkam pus içinde. Sakallarım pas içinde. Siz benim nasıl yandığımı, Nerden bileceksiniz.

Yusuf Hayaloğlu Sözleri

Oy benim yaralım asıl sancı, uyandığında bütün odaları boş görünce koyarmış!

Sakin göllerin kuğusuyduk, Salınarak suyun yanağında. Ve okşayarak nilüfer saçlarını gecenin. Sonumuzun adım-adım Yaklaştığını görürdük.

Şimdi gözlerime ağlamayı öğrettim ki bu kızıl damlalar Körpe yanağında bir veda busesi olsun diye…!

Biri, saksımızı çiğneyip gitti. Biri, duvarları yıktı, Camları kırdı. Fırtına gelip aramıza serildi. Biri, milyon kere çoğaltıp hüzünleri Her şeyi kötüledi, Bizi yaraladı.

Seni sevmişem bir kekliğin sesini üzmekten sakınır gibi seni sevmişem gururlu dağ çiçeklerini göğsüme takınır gibi.


Yusuf Hayaloğlu Aşk Sözleri

Yusuf Hayaloğlu Sözleri

Dün gece düşümde can dostu gördüm .Ulu bir çınardan dal verdi bana.Uzandım yüzüne yüzümü sürdüm. Ben zehir istedim bal verdi bana.

Sen beni yangınlarda, ateşte, harda ara.. Kahkahalarda değil, dertte, kahırda ara… Yüreğin sıkışırsa yine bir yaz gecesi; Şu mehtaplardan eğil, gel günahlarda ara

El tetikte, kulak kirişte, Ve sırtımız toprağa emanet… Baldıran acısıyla ovarak üşüyen ellerimizi Yıldız yorgan altında birbirimize sarılırdık.. Deniz çok uzaktaydı Ve dokunuyordu yalnızlık..

İşte gidiyorum, hiçbiriniz, hiçbir dilde beni anlamadınız. Ben başımı verdim, sizinse insafsız bir linç oldu karşılığınız..

Demek şimdi gidiyorsun; Sonunda bizi de çökertiyor; Bu kancık zelzele!.. Demek şimdi gidiyorsun; Yıkılan bir duvar gibi; Ömrüme devrile-devrile.

Ne verdin aşka Ne verdin ki sen? Islanan bir mendilden başka.. Bir anlık meşke, harcadın beni; Biraz vicdan, olsaydı keşke..

Yağmurda kırılan gül yağmuru affeder mi?Yere dökülen yaprak dala geri döner mi? Kırılan gül kanar mı; kül yanar mı?

Yusuf Hayaloğlu Sözleri

Ölmek değildir bu dünyanın en feci işi , Güzel olan odur ki öldükten sonrada yaşar kişi .

Üstüne titremekmiş.. Vefaymış!.. Aşk dediğin, zavallı bir kapıyı, Duvara çarpıp çıkıncaya kadarmış..

Şu dağlarda kar olsaydım , Bir asi rüzgâr olsaydım , Arar bulur muydun beni , Sahipsiz mezar olsaydım

Dün sahilde karşılaştık… Biran gözüm ısırdı,sonra birden tanıdım Düşmemek için zor tuttum kendimi Bacaklarım titredi,bir ağaca yaslandım…

Biri şarabımızı döktü, Soğanımızı çaldı. Biri, hiç yoktan vurdu, Kafeste garip kuşumuzu! Ciğerim yanıyor, Yüreğim kanıyor… Solmasaydı gülümüz böyle!.

Dağ yanarsa yağmur çiser mi dedim. Ten yanarsa rüzgar eser mi dedim. Can yağarsa canan küser mi dedim. Çağırdı yanına el verdi bana. Can dostum dostum kül verdi bana.

Yağmur yağardı biz ağlaşırdık. Kaldırımlar boyunca. Bir hüzün vardı sanki aramızda. Susardık ay batınca.

yusuf hayaloğlu sözleri

Unutulmaz Yusuf Hayaloğlu Şiirleri

Şiirleriyle insanın bağrını yakan Yusuf Hayaloğlu'nun en meşhur şiirlerini sizler için derledik. Yusuf Hayaloğlu'na ait şiirlerin sadece birkaç tanesini verebilirdik. İşte, aşkın en temiz halini anlatan Yusuf Hayaloğlu şiirleri;

Adı Bahtiyar

Geçiyor önümden sirenler içinde

Ah eller üstünde çiçekler içinde

Dudağında yarım bir sevda hüznü

Aslan gibi göğsü türküler içinde

 

Rastlardım avluda hep volta atarken

Sigara içerken yahut coplanırken

Kimseyle konuşmaz dağ gibi titrerdi

Çocukça sevdiği çiçeği sularken

 

Diyarbakırlıymış adı bahtiyar

Suçu saz çalmakmış öğrendiğim kadar

Geçiyor önümden gülyüzlü bahtiyar

Yaralıyım yerde kalan sazı kadar

 

Beni tez saldılar o kaldı içerde

Çok sonra duydum ki Yozgat'ta sürgünde

Ne yapsa ne etse üstüne gitmişler

Mavi gökyüzünü ona dar etmişler

 

Gazete de çıktı üç satır yazıyla

Uzamış sakalı çatlamış sazıyla

Birileri ona ölmedin diyordu

Ölüm bir yanında hüzünle gülüyordu.

***

yusuf hayaloğlu sözleri

Ah Ulan Rıza

Neden halâ gelmedi, yoksa

Saati mi şaşırdı bu hıyar?

Gerçi hiç saati olmadı ama

En azından birine sorar.

 

Cebimde bir lira desen yok,

Madara olduk meyhaneye!

Ah eşşek kafam benim,

Nasıl da güvendim bu hergeleye!

 

Gelse, balığa çıkacaktık,

Ne çekersek kızartıp birayla yutacaktık.

Kafamız tam olunca, şarkılar döktürüp

Enteresan hayâllere dalacaktık.

 

Bu sandalı geçen hafta denk getirip

Çalıntıdan düşürdük.

Arkadaşlar ısrar etti,

Biz de, iyi olur, bize uyar diye düşündük.

 

Saat sekizde gelecekti,

Bana birkaç milyon borç verecekti.

Yoksa o nemrut karısı kaçtı da

Onun peşinden mi gitti?

 

Eğer öyleyse yandık,

Gudubet gene yaptı yapacağını!

Geçen sene de merdivenden itip

Kırmıştı Rıza'nın bacağını.

 

Abi, kadında boy şu kadar;

Kalça fırıldak, göz patlak, kafa çatlak!

Korkuyorum, bir gün ya kendini asacak,

Ya horlarken Rıza'yı boğacak!

 

Bak, şimdi acıdım, aşkolsun adama,

Ben olsam, vallahi baş edemem! ..

Hele beş tane velet var ki boy-boy,

Allah'tan düşmanıma dilemem!

 

Aslında iyi çocuktur Rıza, efendi huyludur,

Herkesin suyuna gider.

Yoksa, kalıba vursan hani,

Tek başına on tane adam eder!

 

Bir keresinde, hiç unutmam

Üç-beş zibidi haraca dadandı;

Rıza, sandalyeyi kaptığı gibi

Herifleri hastaneye kadar kovaladı!

 

Aynı mahallede büyüdük, aynı kızları sevdik,

Aynı kafadaydık.

Orta ikiden bıraktık, matematik ağır geliyordu,

Biz, başka havadaydık.

 

Aynı gömleği giyer, aynı sigaraya takılır,

Aynı takımı tutardık.

Fener'in her maçına iddialaşıp

Millete az mı yemek ısmarladık! ..

 

Bir tek askerde ayrıldık,

Bana Bornova düştü, ona Gelibolu.

Döner dönmez evlendirdiler,

En büyük salaklığı da bu oldu! ..

 

Bense hiç düşünmedim, zaten param yoktu.

Hep tek tabanca gezdim.

Benim beğendiğimi anam istemedi,

Onun gösterdiğini ben sevmedim.

 

Neyse, bunlar derin mevzu...

Anlaşıldı, bu herif artık gelmeyecek.

Ufaktan yol alayım

Anam evde yalnız, şimdi merağından ölecek! ..

 

Gittim, vurup kafayı yattım;

Rüyamda gördüm, gülümseyerek geldiğini.

Ne bilirdim, yolda kamyon çarpıp

Hastaneye kavuşmadan can verdiğini! ..

 

Vay be Rıza! ..

Sonunda sen de düşüp gittin Azrail'in peşine!

Dün, boşuna günahını almışım,

Ne olur, kızma bu kardeşine!

 

Öğlen kahvede söylediler, Rıza öldü, dediler

Ne kolay söylediler!

Sanki dev bir taş ocağını

Kökünden dinamitleyip üstüme devirdiler!

 

Ah dostum... o kocaman gövdene

O beyaz kefeni nasıl kıyıp giydirdiler?

O zalim tabutun tahtalarını

Senin üstüne nasıl böyle çivilediler?

 

Yani sen şimdi gittin, yani yoksun,

Yani bir daha olmayacak mısın?

Yani bir daha borç vermeyecek,

Bir daha bira ısmarlamayacak mısın?

 

Peki, beni kim kızdıracak,

Kim zar tutacak, kim ağzını şapırdatacak?

Peki, beni bu köhne dünyada

Senin anladığın kadar kim anlayacak?

 

Ulan Rıza... ne hayâllerimiz vardı oysa,

Ne acayip şeyler yapacaktık...

Totoyu bulunca dükkân açacak,

Adını Dostlar Meyhanesi koyacaktık.

 

Talih yüzümüze gülecekti be! ..

Karıyı boşayıp sıfır mersedes alacaktık.

Hafta sonu iki yavru kapıp

Boğaz yolunda o biçim fiyaka atacaktık!

 

Ah ulan Rıza... bu mahallenin,

Nesini beğenmedin de öte yere taşındın?

Ara sıra gıcıklaşırdın ama inan ki,

Benim en kıral arkadaşımdın! ..

 

Ah ulan Rıza... ben şimdi,

Bu koca deryada tek başıma ne halt ederim?

Senden ayrılacağımı sanma,

Bir kaç güne kalmaz, ben de gelirim! ..

***

Giderim

Artık seninle duramam

Bu akşam çıkar giderim

Hesabım kalsın mahşere

Elimi yıkar giderim

 

Sen zahmet etme yerinden

Gürültü yapmam derinden

Parmaklarım üzerinden

Su gibi akar giderim

 

Artık sürersin bir sefa

Ne cismin kaldı ne cefa

Şikayet etmem bu defa

Dişimi sıkar giderim

 

Bozar mi sandın acılar

Belaya atlar giderim

Kurşun gibi mavzer gibi

Dağ gibi patlar giderim

 

Kaybetsem bile herşeyi

Bu aşkı yırtar giderim

Sinsice olmaz gidişim

Kapıyı çarpar giderim

 

Sana yazdığım şarkıyı

Sazımdan söker giderim

Ben ağlayamam bilirsin

Yüzümü döker giderim

 

Köpeklerimden kuşumdan

Yavrumdan cayar giderim

Senden aldığım ne varsa

Yerine koyar giderim

 

Ezdirmem sana kendimi

Gövdemi yakar giderim

Beddua etmem üzülme

Kafama sıkar giderim

***

Bir Anka Kuşu

Yüzlerce soğuk namlu üzerime çevrildi,

Yüzlerce demir tetik aynı anda gerildi!

Anne, beni söğüdün gölgesinde vurdular,

Öpmeye kıyamadığın oğlun yere serildi.

Üşüştü birer birer çakallar üzerime,

Üşüştü her bir yandan göğsüme, ciğerime.

Anne, beni leş gibi yiyip talan ettiler,

Teşhis edilmek için savurdular önüne.

'Yeryüzündeki acıların

Hepsini, hepsini tattım!'

Heder oldum, ekmeğime tütün kattım!

Beni milyon kere yaktılar üstüste.

Bir Anka kuşu gibi anne,

Kendimi külümden yarattım.

Geceler tanır beni; konarım göçerim ben.

Geceler tanır beni; kan damlar içerim ben.

Anne, sen beni unut. Karanlığın bağrında

Kırmızılar ekerim, siyahlar biçerim ben.

Suçüstü yakalandım bölüşürken kalbimi,

Suçüstü, kelepçeyle yardılar bileğimi.

Anne, ben diyar diyar umudun savaşçısı,

Bir tutam sevgi için dağladım gözlerimi.

Prometeus'tum, çiviyle çakılırken taşlara

Ciğerimi kartallara yedirdim.

Spartakus'tüm, köleliğin çığlığında.

Aslanlara yem oldum, tükendim.

Kör kuyuların dibinde Yusuf'tum,

Kerbela çölünde Hüseyin.

Zindanlarda Cem Sultan, sehpada Pir Sultan.

Kaçıncı ölmem, kaçıncı dirilmem bu?

'Tanrılardan ateş çaldım,'

Yüzyıllarca tutuştum, üstüste yandım.

Bir Anka kuşu gibi anne,

Kendimi külümden yarattım.

***

Biz Üç Kişiydik

Biz üç kişiydik;

 Bedirhan, Nazlıcan ve ben

Üç ağız, üç yürek, üç yeminli fişek...

Adımız bela diye yazılmıştı dağlara taşlara,

 Boynumuzda ağır vebal, koynumuzda çapraz tüfek...

 

El tetikte kulak kirişte

 Ve sırtımız toprağa emanet...

Baldıran acısıyla ovarak üşüyen ellerimizi,

 Yıldız yorgan altında birbirimize sarılırdık.

Deniz çok uzaktaydı

Ve dokunuyordu yalnızlık.

Gece uçurum boylarında,

 Uzak çakal sesleri

Yüzümüze, ekmeğimize,

 Türkümüze çarpar geçerdi.

 

Göğsüne kekik süredi Nazlıcan,

 Tüterdi buram buram.

Gizlice ona bakardık,

 Yüreğimiz göçerdi...

 

Belki bir çoban kavalında yitirdik Nazlıcan'ı,

Ateşböcekleriyle bir oldu kırpışarak tükendi.

Bir narin kelebek ölüsü bırakıp tam ortamıza,

 Kurşun gibi, mayın gibi tutuşarak tükendi...

 

Oy Nazlıcan vahşi bayırların maralı,

Nazlıcan saçları fırtınayla taralı,

Sen de gider miydin böyle yıldızlar ülkesine,

 Oy Nazlıcan oy can evinden yaralı...

 

Nazlıcan serin yayla çiçeği

Nazlıcan deli dolu heyecan

Göğsümde bir sevda kelebeği

Nazlıcan ah Nazlıcan...

 

Artık yenilmiş ordular kadar

 Eziktik, sahipsizdik

Geçip gittik, parka ve yürek paramparça,

Gerisi ölüm duygusu, gerisi sağır sessizlik,

Geçip gittik, Nazlıcan boşluğu aramızda...

 

Bedirhan'ı bir geçitte sırtından vurdular...

Yarıp çıkmışken nice büyük ablukaları,

Omuzdan kayan bir tüfek gibi usulca,

 Titredi ve iki yana düştü kolları....

Ölüm bir ısırgan otu gibi sarmıştı her yanını

Devrilmiş bir ağaçtı ayışığında gölgesi

Uzanıp bir damla yaş ile dokundum kirpiklerine

 Göğsümü çatlatırken nabzımın tükenmiş sesi...

 

Sanki bir şakaydı bu, birazdan uyanacaktı,

Birazdan ateşi karıştırıp bir sigara saracaktı

Oysa ölüm sadık kalmıştı randevusuna ah

 O da Nazlıcan gibi bir daha olmayacaktı...

 

Ey Bedirhan; Katran gecelerin heyulası,

Ey Bedirhan; Kancık pusuların belası

Sen de böyle düşecek adam mıydın konuşsana,

 Ey Bedirhan ey mezarı kartal yuvası...

 

Bedirhan mor dağların kaçağı

Bedirhan mavi gözleri şahan

Zulamda suskun gece bıçağı

Bedirhan ah Bedirhan...

 

Biz üç kişiydik

 Üç intihar çiçeği

Bedirhan, Nazlıcan ve ben

 Suphi...

 

Kim Susturabilir Bizim Türkümüzü Kim!

 

Kim susturabilir bizim türkümüzü kim

Biz ki bu hasreti semahların seyrinden alıp gelmişiz

Biz ki onu sitemkar anaların kirpiğinden derlemişiz

Süzülsün de acının derin izler bıraktığı gül yanaklardan

Yere dökülsün istememişiz

Bizim türkümüzü rüzgar söyler her gece

Ay vurdukça parıldar gün doğdukça hız alır

Nevroz ateşleriyle sağaltarak çırpınan yarasını

Can havliyle kardaş

Kan içinde bir kartal gibi vadilere saldırır

Türkülere ilişmeyin

Türküler nehirdir gecenin bağrına akar

Fazla eşelemeyin kardaş

Taşınca ne siperler kalır ne dev barikatlar

Deşmeyin diyorum deşmeyin

Kim susturabilir bizim türkümüzü kim

Biz ki nice amansız badirelerde serden geçmişiz

Biz ki ilmikler boynumuza takılıyken bile türkü söylemişiz

Sonra ırmak boylarında göğertip körpe otların serinliğinde

Dağlara emanet etmişiz

Biz ki her yangının külünden diri canlar yaratmışız

Bizki mazlumların defterine kanlı resimlerle sıralanmışız

Banaz yaylasından kerbelaya kar götürsün turnalar

Ölürüz sanma kardaş

Dostun attığı gülden yaralanmışız

Türküleri dövmeyin

Türküler gökyüzüdür karanlığa yıldızlar çakar

Üstümüze gelmeyin kardaş

Namuslu bir devrimcinin alnında kavga ışıldar

İncitmeyin diyorum incitmeyin

Kim susturabilir bizim türkümüzü kim

Bizki karacaoğlanı aşkla veyseli toprakla yüceltmişiz

Bizki köroğlunun narasıyla nice beyleri yere çökertmişiz

Yine de masum bir bebek gibi avuç avuç sevdamızı

Kalanlara vasiyet etmişiz

Adam dediğin sapına kadar yiğit olmalı

Ne karıncayı incitmeli ne ozanları yakmalı

Öyle sansar gibi punduna getirmek de neymiş

Adam dediğin kardaş

Yüreği varsa eğer getirip ortaya koymalı

Türküleri yakmayın

Türküler çiçektir en umutsuz zamanlarda açar

Kavgayı uzatmayın kardaş

Yüzyıllardır tuz döke döke çürüdü bu yaralar

Kanatmayın diyorum kanatmayın!

***

Merhaba Nâlan

Pişmanlıklar denizinin biletsiz yolcusu

Merhaba, artist olma hayallerinin

İkinci sınıf karakter oyuncusu

 

Vay anasını sayın seyirciler

Vay anasını be... vay anasını

Bak, şimdi ağlarım ha

Tez kapatsın biri

Gözlerimin bozuk vanasını

 

Oysa, o zehir kusan fabrika yolunda

Beraber ıslanmıştık biz, nice yağmurda

Ve o gün, nubar bey'in çarpıp kaçtığı

Bir hayvancağızdı inleyen

Yol kenarı çamurunda

 

Ve hep kendine ayırdığın

O bencil yüreğin

Bir de o gariban köpeğe sızlamıştı

Ve ben, ilk defa seni böyle bilmiştim

Ve damarlarım ilk defa böyle cızlamıştı

 

Merhaba nâlan... merhaba

Yoksul mahallemizin en havalı kızı

Merhaba, yanlış ağlara takılmış

Muhteşem deniz yıldızı

 

Ben sana bakınca, dolardım bulut gibi

Dolardım da bir türlü yağamazdım

Sen bana bakınca

Bir ağlamak düğümlenir boğazımda

Gurur yapar, ağlamazdım

 

Ne düşkündüm sana be

Hani hayvanlar yavrusunu yalarmış

Aynen öyle

Ne tutkuydu bizimkisi be

Hani ferhat dağları nasıl delermiş

Aynen öyle

Ve o nasıl gidişti be

Hani bir tren gelir de üzerinden geçermiş

Aynen öyle

 

Of nâlan of

Sen benim neler çektiğimi bilsen

Bunu bilmekten ölürdün

Şu kadarını söyleyeyim:

Hani taş olsan

Yani taş olsan;

Ortadan ikiye bölünürdün

 

Gitme nâlan, dur

Tekrar gitme ne olur

Aldırış etme saçma sapan sözlerime

Yoo... hayır, ağlamıyorum

Galiba cıgaranın dumanı kaçtı gözlerime

 

Belki de sen haklıydın

Bu mahallede ne bahtın açılır

Ne de boyun uzardı

Üstelik annen ölmüştü

Ve sokağınız

Acını kaldıramayacak kadar dardı

 

Terso gidiyordu herşey

Milllet işi-gücü bırakmış

Aklını bize takıyordu

Altımızda çul yoktu

Üstümüzde dam akıyordu

Arap kızı camdan bakıyordu

 

Sen gittikten sonra ben

Hiç sorma

El attığım her işi, çok geçmedi batırdım

Çünkü seni unutmanın tek yoluydu;

Bütün kazancımı şaraba yatırdım

 

Ama gelinliğin duruyor

Baba yadigarı cumbalı evi de satmadım

Yalanım varsa kalkmayayım şuradan:

Ben seni bir tek gün

Bir tek gün bile unutmadım

 

Merhaba nâlan

Merhaba üzgün melek

Merhaba kadersizim, talihsizim

Merhaba titreyen elim, sancıyan belim

Ağrıyan dizim, vazgeçilmezim

 

Ama necdet tosun öldü nâlan

Artık yemekleri sen

Salatayı da ben yapacağım

Sami hazinses kadar olmasa da

Bahçeyi sevdiğin çiçeklerle donatacağım

 

Kemal sunal da öldü nâlan

İyi kalpli amcaları birer-birer uğurladık

Ve dünya kirlendi

Filmler bozuldu

O masum sevdalar yaşanmıyor artık

 

Sen varsın, ben varım

Bir de, acımasız bir dünya var dışarıda

Esas film şimdi başlıyor

Ve bütün koltuklar bomboş bu sinemada

 

Merhaba nâlan, merhaba

Sen ortada sıçan, ben şaşkın körebe

Ulan seviyorum seni be

Ulan, nereden inceldiyse

Oradan kopsun be


Yusuf Hayaloğlu Kimdir?

Yusuf Hayaloğlu 1953 yılında Tunceli’nin Ovacık ilçesinde dünyaya geldi. Kürt- Zaza asıllı şarkı sözü yazarı, ressamdır. Parasız yatılı sınavda Türkiye ikincisi oldu ve Haydarpaşa Lisesinde yatılı okudu. Lise eğitiminin bir kısmını Elazığ’da okuduktan sonra İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde resim eğitimi almaya başladı. 1972 yılında üniversite eğitimine ara vererek evlendi. Askerlik, işler güçler derken İstanbul ve Elazığ arasında mekik dokuduktan sonra İstanbul’a kesin dönüş yaptı. İstanbul’da Yılmaz Güney ile tanışıp Güney Filmcilik'te çalışmaya başladı. Burada üç yıl boyunca öykü, roman, afiş gibi işerde görev aldı. Aynı zamanda matbaalarda grafiker olarak da çalıştı.

Kız kardeşi Gülten’in1986 yılında Ahmet Kaya ile evlenmesi hayatında dönüm noktası oldu. Ahmet Kaya onun yıllardır karalayıp, bir köşede duran şiirleri ile tanışmasıyla birbirinden güzel, unutulmayacak eserler ortaya çıkacaktı. Yorgun Demokrat, Adı Bahtiyar, Hani Benim Gençliğim ve daha nice bir sürü şarkı Ahmet Kaya’nın soluğuyla yaşam buldu. Yusuf Hayaloğlu’nun Ahmet Kaya için yazdığı Giderim şarkısı da yılın en güzel şarkısı seçildi.

Şiirleri ve sözleriyle unutulmazlar listesine adını yazdıran Yusuf Hayaloğlu, 2009 yılında geçirdiği karaciğer kanseri nedeniyle hayata gözlerini yumdu.

Şiir Albümleri

  • Ah Ulan Rıza
  • "Ah Ulan Rıza"
  • "İstanbul Acılar Kraliçesi"
  • "Demek Şimdi Gidiyorsun"
  • "Ayrılık Hediyesi"
  • "Asi Bir Küheylan"
  • "Kim Susturabilir"
  • "Topal Sevda"
  • "Yüreğim Kanıyor"
  • "İncinen Gurur"
  • Bir Acayip Adam
  • "Merhaba Nalan"
  • "Neylersin"
  • "Hangi Ayrılık"
  • "Bir İntihar Gibi"
  • "İşte Gidiyorum"
  • "Hayat Nedir Anne"
  • "Biz Üç Kişiydik"
  • "Bir Acayip Adam"
  • "Beni Düşün, Unutma"
  • "Dokunma Yanarsın"
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Ahmet Erhan SözleriHasan Hüseyin Korkmazgil Sözleri
Yılmaz Odabaşı SözleriYılmaz Güney Sözleri

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış yorumlar onaylanmamaktadır.