Yusuf Hayaloğlu Şiirleri – En Güzel 15 Şiiri
En Güzel ve Kısa Yusuf Hayaloğlu Şiirleri
Yusuf Hayaloğlu 15 Aralık 1953 yılında Tunceli’de dünyaya gelmiştir. Haydarpaşa Lisesi’nde yatılı olarak eğitim alan Yusuf Hayaloğlu ardından İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde resim eğitimine başladı. Buradan mezun olan Hayaloğlu daha sonra Yılmaz Güney ile tanıştı ve film afişlerini tasarladı. Ardından Yusuf Hayaloğlu’nun kız kardeşi Ahmet Kaya ile evlendi. Ahmet Kaya ile tanışması hayatının dönüm noktası oldu. Karaladığı ve bir kenara kaldırdığı şiirleri çok beğenen Ahmet Kaya onları çok beğendi ve şarkı yaptı. Bu aşamadan sonra Hayaloğlu birçok tanınmış şarkıcıya şarkı sözü verdi. 3 Mart 2009 yılında İstanbul’da hayatını kaybeden Yusuf Hayaloğlu geriye birçok eser bıraktı. Bu içeriğimizde Yusuf Hayaloğlu’nun kısa ve en güzel şiirlerini derledik.
- 1. Bir Veda Havası
- 2. Hayat Nedir Anne
- 3. Ayrılık Hediyesi
- 4. Hani Benim Gençliğim
- 5. Giderim
- 6. Demek Şimdi Gidiyorsun
- 7. Dağlarda Kar Olsaydım
- 8. Bir İntihar Gibi
- 9. İyimser Bir Gül
- 10. Beni Düşün, Unutma
- 11. Başım Belada
- 12. Kod Adı: Bahtiyar
- 13. Kızın Adı: Özgürlük
- 14. Geride Kaldın Sen
- 15. Yalnızca Bir Anlık
Yusuf Hayaloğlu Şiirleri;
1. Bir Veda Havası
Vakit tamam!.. seni terk ediyorum.
Bütün alışkanlıklardan
Ve bütün sıradanlıklardan öteye,
Yorumsuz bir hayatı seçiyorum.
Doymadım inan,
Kanamadım sevgine...
Korkulu geceleri sayar gibi,
Deprem gecesinde bir yıldız,
Birdenbire kayar gibi;
Ellerim kurtulacak ellerinden,
Bir kuru dal, ağacından
Çatırdayıp kopar gibi...
Aşksa, bitti...
Gülse, hiç dermedik.
Bul kendini kuytularda, hadi dal!
Seninle bir bütün olabilirdik...
Hoşça kal gözümün nuru,
Hoşça kal...
Vakit tamam!.. seni terk ediyorum.
Bu, kırık ve incecik
Bir veda havasıdır.
Tutuşan ellerimden
Parmak uçlarına değen sıcaklık,
İncinen bir hayatın yarasıdır...
Kalacak tüm izlerin hayatımda.
Gözümden bir damla yaş,
Sızlayıp resmine aktığında;
Bir yer bulabilsem keşke
Bir yer, seni hatırlatmayan;
Kan tarlası gelincik şafağında...
Ölümse, korktun.
Savaşsa, hep kaçtın...
Vur kendini kuşkularda, hadi al!
Sen bir suydun oysa,
Sen bir ilaçtın...
Hoşça kal canımın içi,
Hoşçakal...
2. Hayat Nedir Anne
Benim hiç sapanım olmadı anne,
Ne kuşları vurdum,
Ne kimsenin camını kırdım...
Çok uslu bir çocuk değildim ama,
Seni hiç kırmadım, hem boynumu kırdım.
Ben hayatım boyunca
Bir tek kendimi vurdum!.
Suskun görünsem de,
Fırtınalı ve mağrurdum anne.
Bir mızrak gibi,
Aynada hep dik durdum anne!
Ben sana hiçbir gün laf getirmedim,
Leke sürmedim.
Ama göğsümü çok hırpaladım,
Kalbimi çok yordum...
Ben hayatım boyunca,
En çok kendimi sordum!.
Benim hiç sevgilim olmadı anne,
Ne bir yuva kurdum,
Ne bir gün şansım güldü...
Öpemeden bir bebeğin gıdısını,
Tükendi gitti çağım...
Kimi yürekten sevdiysem,
Yüreğini başkasına böldü...
Bir muhabbet kuşum vardı,
O da yalnızlıktan öldü...
Sen beni hep, göğsünde
Acılarla mı soğurdun anne?
Yoksa, evlat diye,
Koca bir taş mı doğurdun anne?
Eziyet değilim, zahmet değilim,
Musibet hiç değilim;
Bir senin mi balına sinek kondu, söylesene!
Doğurdun da beni,
Ne ile yoğurdun anne?
Benim hiç hayalim olmadı anne...
Ne seni rahat ettirdim,
Ne kendim ettim rahat...
Bir mutluluk fotoğrafı bile çektirmedi bu hayat!
Kaybolmuş bir anahtar kadar
Sahipsizim anne...
Ne omzumda bir dost eli,
Ne saçımda bir şefkat...
Say ki yollardan akan,
Şu faydasız çamurdum anne...
Say ki ıslanmaktım, üşümektim,
Say ki yağmurdum anne!
Bunca yıldır gözyaşını,
Hangi denizlere doldurdun?
Oy ben öleyim,
Sen beni ne diye doğurdun anne?
Hayat nedir, nedir ki anne;
Bir oyun, bir masal değil mi?
Bak, kırıldı oyuncaklarım...
Ömrüm gitti,
Sevdam bitti...
İnan, ben hiç büyümedim ki...
3. Ayrılık Hediyesi
Şimdi saat, sensizliğin ertesi...
Yıldız dolmuş gökyüzü ay-aydın...
Avutulmuş çocuklar çoktan sustu.
Bir ben kaldım tenhasında gecenin,
Avutulmamış bir ben...
Şimdi gözlerime ağlamayı öğrettim
Ki bu yaşlar
Utangaç boynunun kolyesi olsun.
Bu da benden sana
Ayrılığın hediyesi olsun...
Soytarılık etmeden güldürebilmek seni...
Ekmek çalmadan doyurabilmek...
Ve haksızlık etmeden doğan güneşe
Bütün aydınlıkları içine süzebilmek gibi
Mülteci isteklerim oldu ara-sıra, biliyorsun...
Şimdi iyi niyetlerimi,
Bir-bir yargılayıp asıyorum...
Bu son olsun be... bu son olsun!
Bu da benim sana,
Ayrılırken mazeretim olsun!
Şimdi saat yokluğunun belası...
Sensiz gelen sabaha günaydın!
İşi-gücü olanlar çoktan gitti
Bir ben kaldım voltasında sensizliğin
Hiç uyumamış bir ben...
Şimdi dişlerimi sıkıp
Dudaklarıma kanamayı öğrettim
Ki bu kızıl damlalar
Körpe yanağında bir veda busesi olsun.
Bu da benden sana
Heba edilmiş bir aşkın
Son nefesi olsun...
Kafamı duvara vurmadan,
Tanıyabilmek seni...
Beyninin içindekileri anlayabilmek...
Ve yitirmeden, yüzündeki anlık tebessümü,
Bütün saatleri öylece durdurabilmek için,
Çıldırasıya paraladım kendimi...
Lanet olsun!
Artık sigarayı üç pakete çıkardım günde
Olsun be... ne olacaksa olsun!
Bu da benim sana,
Ayrılırken şikayetim olsun!
gözyaşım, utangaç boynunun
inciden kolyesi olsun.
her damla, vefasız teninde
bir veda busesi olsun.
Isterim, sen de ben gibi yan,
ömrüne hep ağla.
hep ağla, bu benden, son dua,
bu benden, ayrılık hediyesi olsun...
4. Hani Benim Gençliğim
Hani benim sevincim nerede;
Bilyelerim, topacım,
Kiraz ağacında yırtılan gömleğim?
Çaldılar çocukluğumu habersiz..
Penceresiz kaldım anne,
Uçurtmam tel örgülere takıldı..
Hani benim gençliğim nerede?
Ne varsa buğusu genzi yakan,
Ekmek gibi, aşk gibi;
Ah, ne varsa güzellikten yana,
Bölüştüm, büyümüştüm.
İçime sığmıyordu insanlar..
Bu ne yaman çelişki anne,
"Kurtlar sofrasına" düştüm..
Hani benim direncim nerede?
Hani benim övüncüm nerede;
Akvaryumum, kanaryam,
Üstüne titrediğim kaktüs çiçeği?
Aldılar kitaplarımı sorgusuz..
Duvarlar konuşmuyor anne,
Ve açık kalmıyor hiçbir kapı..
Hani benim gençliğim nerede?
Daha kapılmamışken rüzgara,
Tatmamışken rakıyı,
Şiire yeni-yeni başlamışken,
Koştum, dağlara koştum;
Daha öpmemişken hiçbir kızı..
Yağmurları biriktir anne,
"Çağ yangınında" tutuştum..
Hani benim bilincim nerede?
5. Giderim
Artık seninle duramam
Bu akşam çıkar giderim
Hesabım kalsın mahşere
Elimi yıkar giderim
Sen zahmet etme yerinden
Gürültü yapmam derinden
Parmaklarım üzerinden
Su gibi akar giderim
Artık sürersin bir sefa
Ne cismin kaldı ne cefa
Şikayet etmem bu defa
Dişimi sıkar giderim
Bozar mi sandın acılar
Belaya atlar giderim
Kurşun gibi mavzer gibi
Dağ gibi patlar giderim
Kaybetsem bile herşeyi
Bu aşkı yırtar giderim
Sinsice olmaz gidişim
Kapıyı çarpar giderim
Sana yazdığım şarkıyı
Sazımdan söker giderim
Ben ağlayamam bilirsin
Yüzümü döker giderim
Köpeklerimden kuşumdan
Yavrumdan cayar giderim
Senden aldığım ne varsa
Yerine koyar giderim
Ezdirmem sana kendimi
Gövdemi yakar giderim
Beddua etmem üzülme
Kafama sıkar giderim
6. Demek Şimdi Gidiyorsun
Demek şimdi gidiyorsun;
Yazdığımız son şiir, öyle yarım kalacak!.
Demek şimdi gidiyorsun;
Kuşlarımız acıkacak,
Saksılarımız artık sulanmayacak!.
Demek öykümüzü bir ruj lekesi gibi yapıştırıp
Aynanın sahtekar yüzüne,
- Oy benim yaralım -
Demek şimdi gidiyorsun;
Beni böyle toz gibi dağıtıp
Merdivenlerin dibine!.
Her şey tamam, diyorsun, git...
Beni viran bir şehir gibi terket..
Haydi git!
Dışarısı ispiyon.. dışarısı ihanet..
Seni bir gören olmasın,
Dikkat et!..
Dostlukmuş.. ölüme yürümekmiş..
Üstüne titremekmiş.. Vefaymış!..
Aşk dediğin, zavallı bir kapıyı,
Duvara çarpıp çıkıncaya kadarmış...
Bana komaz deyip,
Sancını bir kilo rakıya gömsen de gece yarıları,
- Oy benim yaralım -
Asıl sancı, uyandığında
Bütün odaları boş görünce koyarmış!.
Gitmek istiyorsun, git...
Bir savaşçı asla vedalaşmaz!.
Durma git!
Dışarısı dinamit.. dışarısı enkaz!.
Şunu cebine koy,
Ne olur ne olmaz...
Eylül mağdurlarıydık,
Kimsemiz yoktu...
Yaralarımız aman vermiyordu canımıza..
Kimseye kıymamıştık oysa,
Masumduk...
Rahatsız etmiyordu bizi bu yalancı tarih!
Yırtılan bir pankart gibi,
Şehirlerin ortasına çığ düşürdüyse öfkemiz;
- Oy benim yaralım -
En az bir karıncanın yüreği kadar,
Namuslu ve çalışkandı ellerimiz!.
Artık bitti, diyorsun, git...
Kırılsın kapı-çerçeve, kırılsın bu cam!
Sorma git!
Dışarısı panik, dışarısı izdiham!.
Biliyorum, seni vuracaklar bu akşam...
Ne çok fire verdik üst-üste;
Ne çok arkadaş yitirdik
Bu tozlu yolculukta...
Kimliği tespit edilmemiş,
Ne çok ceset vurdu,
Zeytin güzeli akşamlarımıza!.
Büyük ütopyalar ve büyük dağlar gibi
İçerden çürümüşüz meğerse..
- Oy benim yaralım -
Her gelen ölüm yazmış,
Her giden ayrılık işlemiş,
Bu talihsiz gergefimize...
Kendini arıyorsun, git..
Aptal bir hayat kur,
İçinde beni barındırmayan..
Kalma, git!
Dışarısı barut, dışarısı gardiyan!.
Yine bir tek ben olurum, sana parçalanan...
Demek şimdi gidiyorsun;
Sonunda bizi de çökertiyor
Bu kancık zelzele!.
Demek şimdi gidiyorsun;
Yıkılan bir duvar gibi
Ömrime devrile-devrile...
Demek mecburi istikametlerin,
Ayrılığı gösteren o adaletsiz kavşağında;
- Oy benim yaralım.. maralım! -
Demek şimdi gidiyorsun,
Ve bana bir tek seçenek kalıyor:
Güle-güle!.. güle-güle!..
Beni öldürüyorsun, git..
Kalmasın sende kahrım, kalmasın derdim..
Bakma, git!
Kafamı yumruklayıp
Ardın sıra ağlarsam, namerdim...
7. Dağlarda Kar Olsaydım
Şu dağlarda kar olsaydım...
Bir asi rüzgar olsaydım...
Arar bulur muydun beni,
Sahipsiz mezar olsaydım?
Şu yangında har olsaydım...
Ağlayıp bizar olsaydım...
Belki yaslanırdın bana,
Mahpusta duvar olsaydım...
Şu bozkırda han olsaydım,
Yıkık perişan olsaydım...
Yine sever miydin beni,
Simsiyah duman olsaydım?
Şu yarada kan olsaydım,
Dökülüp ziyan olsaydım...
Bu dünyada yerim yokmuş,
Keşke bir yalan olsaydım!..
8. Bir İntihar Gibi
Birazdan kudurur deniz...
Birazdan dalgaların sırtından,
Üst-üste fışkıran rüzgarlar,
Bir intikam gibi saldırınca üstüne;
Yüzüne şarkılar çarpar,
Yüzüne şiirler çarpar, ağlarsın.
Sen artık buralarda duramazsın!..
O büyük sessizliğin bağrı mı olur,
Kimsenin bilmediği bir ağrı mı;
Gider kendine gömülürsün...
Yoksa bu şehir, bu sokaklar
Seni alır kullanır,
Seni alır kullanır,
Santim-santim çürürsün!..
Hani, el değmemiş bir yanın vardır,
Aynalara göstermediğin bir yüzün,
Kendine sakladığın bir hüzün...
Hadi durma!
Üzülsen de, sen üzülürsün!..
Kim farkeder boşluğunu?
Ardın sıra kim ağlar?
Bir intikam gibi
Çıldırmış bu sevdalar!..
Bir intikam gibi
Çıldırmış bu sevdalar!..
Bazen bir uçurum kalır,
Bazen de martıların ardından
Velvele koparan bir leş kalır;
Bir intihar gibi
Puşt olunca sevdalar...
Sırtını duvara yaslar,
Sırtını ağaca yaslar, susarsın.
Sen artık hiçbir sözü kaldıramazsın!..
Şimdi yeni bir sevda mı olur,
Kimsenin kapını çalmadığı bir inziva mı;
Tutar sıfırdan başlarsın.
Yoksa bu ilişkiler, bu zaaflar
Seni yiyip bitirir,
Seni yiyip bitirir,
Dirhem-dirhem azalırsın...
Belki hiç söylenmemiş
Bir şarkın vardır,
Henüz koyvermediğin bir kahkaha...
Fırsatın olacak mı bir daha?
Ne bekliyorsun?
Yanılsan da sen yanılırsın!..
Kim hatırlar güzelliklerini,
Senin için kim yanar?
Bir intihar gibi
Puşt olmuş bu sevdalar!..
Bir intihar gibi
Puşt olmuş bu sevdalar!..
9. İyimser Bir Gül
Uyandım, seni düşündüm
Birdenbire duvar
Birdenbire gece yarısı...
Sonra devriye parolası
Ve rüzgar
Ve birdenbire kalp ağrısı...
Uyandım, seni düşündüm
Ey yar
Ey göğsümün sol yarısı!
Su bulanınca
Meydanlarda sesin yırtılınca
Hiç dostun kalmayınca
Sarsılmış bir ömrün
Basamaklarından
Görüşüme gel ne olur
İyimser bir gül olsun
Dudaklarında...
Dert etme, iyiyim ben
Ara sıra mahşer
Ara sıra yaşama hırsı...
Sonra mazgal altı zulası
Ve mektuplar
Ve ara sıra hasret belası...
Dert etme, iyiyim ben
Ey yar
Ey hüznümün tütün sarısı...
Kan bulaşınca
Yangınlarda yüzün harlaşınca
Saçların tutuşunca
Zorlanmış bir hükmün
Tutanaklarından
Görüşüme gel ne olur
İyimser bir gül açsın
Yanaklarımda...
10. Beni Düşün, Unutma
Ay doğarken bir söğüdün ardından,
Göl yüzünde sisli bir esintiyle,
Akşamın göğsüne hüzün serperek,
Ve yağmurdan geceye
Çiçekli perdeler çekerek,
Beni düşün...
Beni düşün, unutma...
En umarsız, en mutsuz gününde,
Bağrına bir yumruk çökeldiğinde,
Ve dağların mazlum ateşi,
O güzelim saçlarına,
Cayır-cayır yanıp ulaştığında,
Beni düşün...
Beni düşün, unutma...
Beni düşün bir kavganın içinde;
Helal bir ekmeğin peşinde...
Ve kurtlardan arta kalmış yüreğimin,
Can çekişen o son parçasını da
Sana sakladığımı bil!..
Bil ki haykırırcasına,
Bu esir gövdemi yakarcasına,
Kavuşmak için o serin bağrına,
Ateşten bir yol arıyorum...
Kar yağarken mor dağların ucundan,
Sol yerine sessiz bir iniltiyle,
Yastığın yüzüne yaşlar dökerek,
Ve akşamdan gizlice bir ah çekerek,
Beni düşün...
Beni düşün, unutma...
Kan kızılı bir gelincik seherinde,
Sırtıma kahpe bir hançer indiğinde,
Ve bu gencecik ve bu hemencecik ölüm,
Çığırtkan bir gazete başlığında,
Çığlık-çığlık sana kavuştuğunda,
Beni düşün...
Beni düşün, unutma...
Beni düşün, şehre her yağmur yağdığında,
Islak ve kırılgan bir türkünün içinde...
Göğsünden dudaklarına doğru,
Sancılı bir isyan kabardığında;
Bastırarak kalbini avuçlarınla
Sesini okşadığımı bil!..
Bil ki yalvarırcasına,
Uzayan yollara dağılırcasına,
Sonsuz bir mahşerin ortasında,
Bir zemzem suyu gibi,
Seni, seni özlüyorum...
11. Başım Belada
Bugün, düşünemeyeceğin kadar
Başım belada!
Köşe başları tutulmuş,
Üstelik yağmur yağmada...
İler-tutar yanı yok!
Fişlenmişim, adım-eşkalim bilinmekte.
Üstelik, göğsümde, yani tam şuramda,
Kirli sakalıyla
Bir eşkıya gezinmekte...
Başım belada!
Adamın biri vurulmuş sokakta,
Cebinde adresim bulunmuş...
Başım belada!
Tabancamı unutmuşum helada.
Nerden baksan tutarsızlık,
Nerden baksan ahmakça!
Sevdim seni inanamayacağın kadar
Sevdim seni esmer kız...
Kirpiklerimde çırpınan
Şu tuzlu gözyaşımda
İhanetin adın yok!
Neylersin ki çember daralmakta...
Şimdilik hoşçakal yaban çiçeğim.
Yasal mermisiyle,
Bir komiser yaklaşmakta...
Başım belada!
Üzerime kan sıçramış doğarken.
Uykularım yarıda kalmış.
Başım belada!
Senelerce kuralsız yaşamışım,
Nere gitsem çaresi yok,
Nere gitsem yanmışım...
12. Kod Adı: Bahtiyar
Geçiyor önümden sirenler içinde
Ah eller üstünde çiçekler içinde
Dudağında yarım bir sevda hüznü
Aslan gibi göğsü türküler içinde
Rastlardım avluda hep volta atarken
Sigara içerken yahut coplanırken
Kimseyle konuşmaz dağ gibi titrerdi
Çocukça sevdiği çiçeği sularken
Diyarbakırlıymış adı bahtiyar
Suçu saz çalmakmış öğrendiğim kadar
Geçiyor önümden gülyüzlü bahtiyar
Yaralıyım yerde kalan sazı kadar
Beni tez saldılar o kaldı içerde
Çok sonra duydum ki Yozgat'ta sürgünde
Ne yapsa ne etse üstüne gitmişler
Mavi gökyüzünü ona dar etmişler
Gazete de çıktı üç satır yazıyla
Uzamış sakalı çatlamış sazıyla
Birileri ona ölmedin diyordu
Ölüm bir yanında hüzünle gülüyordu
13. Kızın Adı: Özgürlük
Minnacık bir kız vardı,
Bir ormanda yaşardı.
Karanlıkta kaybolsak,
Elimizden tutardı.
Yürüdüğü kırlarda
Papatyalar açardı.
Omuzundan güvercinler uçardı.
Minnacık bir kız vardı,
Göğsüne gül takardı.
Beyaz bir at üstünde
Bulutlara konardı.
Irmağın aynasında
Saçlarını tarardı.
Yüzünü ayışığıyla yunardı.
Minnacık bir kız vardı,
Yüreği kuş kadardı.
Tutunca rüzgar olur
Bir su gibi kayardı.
Geciken şafaklarda
Yıldızları yakardı.
Uyanınca seher yeli kokardı.
Öldürdüler, yarım kaldı,
Dudağında son gülücük.
Yalnızca bir adı kaldı,
Kızın adı: Özgürlük
14. Geride Kaldın Sen
Devrilip gidiyorum işte
Geride kaldın sen...
Aşınmış sevdalar gibi
Yıpranmış postallar gibi
Lime-lime, yararsız
Geride kaldın sen...
Kaprislerinle, nazlarınla
Bakışlarınla, sözlerinle
Tutulmayan vaatler gibi
Harcanmış saatler gibi
Tek başına, kararsız
Geride kaldın sen...
Buraya kadarmış güzelim
Boynumda bıraktığın diş izi
Bitmez sandığın aşk denizi
Buraya kadarmış.
Vedalaşmak isterdim oysa
Klasik bir film öyküsü gibi
Ellerini tutup usulca
Son bir kez öpmek isterdim
Kendimi mazur gösterip
Masum ve mağrur bir duruşla
Herşeyi kadere yıkmak isterdim.
Ne gerek var oysa
Yürümeyen birtakım şeylerin
Nedenlerini tartışmaktansa
Asla yürümeyeceğini anlayıp
Bunu hiç konuşmamak
Daha bir yiğitçe değil mi?
Süzülüp gidiyorum işte
Bela olmadan
Yoluna çıkmadan
Hesap filan sormadan
İncitmeden, acıtmadan...
Bir bileti yırtar gibi
Bir kabuğu atar gibi
Sıyrılıp gidiyorum işte
Geride kaldın sen...
Bir tren penceresinden
Akıp giden bozkırın
Ortasında bir kuru ağaç gibi
Geride kaldın sen...
15. Yalnızca Bir Anlık
Bu derede, bu bulutun gölgesi,
Yalnızca bir anlıktır.
Bir daha tekrarlanmaz asla.
Dere gider bir yana,
Bulut gider bir yana,
Sen kalırsın ortada.
Son vapurda, bir kadına rastlar,
Kibarca gülümsersin.
Kaybettin, geri gelmez artık.
Vapur gider bir yana,
Kadın gider bir yana,
Kalbin kalır ortada.
Yalnızca bir anlıktır mutluluk.
Sevdalar, heyecanlar;
Hepsi bir anlık.
Kalansa, tortusudur hayatın,
Yalanlar ve acılar;
Bir de yalnızlık.
Hey koca Yusuf!
Yusuf'cuk, ah yusufçuk!
Rüzgarlara savurdun hep, şarkını.
Herkesten saklandın,
Herşeye gücendin durdun.
Yoruldun,
İflah etmezsin sen.
Ömrün gitti bir yana,
Hüznün gitti bir yana,
Şiirin kaldı ortada...