Sait Faik Abasıyanık Şiirleri – En Güzel 11 Şiiri

En Güzel ve Kısa Sait Faik Abasıyanık Şiirleri
Sait Faik Abasıyanık, Adapazarı’nda dünyaya gelmiştir. Doğum tarihi tam olarak bilinmemekle beraber 18 Kasım, 22 Kasım veya 23 Kasım 1906 olduğu tahmin edilir. Türk edebiyatına getirdiği yeni soluk ve sıcak üslup sayesinde özellikle öykü alanında derin izler bırakmıştır. Klasik öykü anlayışını yıkarak doğayı, insanları, iyi ve kötü yönleriyle, samimi bir bakış ve şiirsel anlatımla işlemiştir. Bunun yanı sıra yazdığı şiirler de sanat dünyamızda ilgi görmüş, kendine özgü diliyle okurları etkilemiştir. 11 Mayıs 1954’te, yalnızca 47 yaşındayken vefat eden Sait Faik, geride birçok değerli eser bırakmıştır. Aşağıda sizler için en sevilen, en güzel ve kısa Sait Faik Abasıyanık şiirleri yer almaktadır.
1. O ve Ben
Sana koşuyorum bir vapurun içinde
Ölmemek, delirmemek için.
Yaşamak; bütün adetlerden uzak
Yaşamak...
Hayır değil, değil sıcak
Dudakların hatırası;
Değil saçlarının kokusu
Hiçbiri değil.
Dünyada büyük fırtınaların koptuğu böyle günlerde
Ben onsuz edemem.
Eli elimin içinde olmalı,
Gözlerine bakmalıyım,
Sesini işitmeliyim.
Beraber yemek yemeliyiz
Ara sıra gülmeliyiz.
Yapamam onsuz edemem.
Bana su, bana ekmek, bana zehir;
Bana tad, bana uyku
Gibi gelen çirkin kızım.
Sensiz edemem.
2. Şimdi Sevişme Vakti
Çıplak heykeller yapmalıyım,
Çırılçıplak heykeller
Nefis rüyalarınız için
Ey önünden geçen ak sakallı kasketli,
Yırtık mıntanından adaleleri gözüken
Dilenci
Sana önce
Şiirlerin tadını
Aşkların tadını
Kitaplardan tattırmalıyım
Resimlerden duyurmalıyım. resimlerden...
Şu oğlan çocuğuna bak
Fırça sallıyor
Kokmuş manifaturacının ayağına
Dörtyüzbin tekliğinden
On kuruş verecek
Seni satmam çocuğum
Dörtyüzbin tekliğe,
Ne güzel kaşların var
Ne güzel bileklerin
Hele ne ellerin var, ne ellerin.
Söylemeliyim,
Yok
Yok... meydanlarda bağırmalıyım.
Bu küçük
Güllerin buram buram tüttüğü
Anadolu şehri kahvesinde
Kiraz mevsiminin
Sevişme vakti olduğunu...
Resimler seyrettirmeli, şiirler okutturmalıyım
Baygınlık getiren şiirler
Kiraz mevsimi, kiraz
Küfelerle dolu pazar.
Zambaklar geçiriyor bir kadın.
Bir kadın bir bakraç yoğurt götürüyor
Sallıyor boyacı çocuğu fırçasını
Belediye kahvesinde hâlâ o eski, o yalancı
O biçimsiz bizans şarkısı.
Sana nasıl bulsam, nasıl bilsem,
Nasıl etsem nasıl yapsam da
Meydanlarda bağırsam
Sokak başlarında sazımı çalsam
Anlatsam şu kiraz mevsiminin
Para kazanmak mevsimi değil
Sevişme vakti olduğunu...
Bir kere duyursam hele güzelliğini, tadını,
Sonra oturup hüngür hüngür ağlasam
Boş geçirdiğim, bağırmadığım sustuğum günlere
Mezarımda bu güzel, uzun kaşlı boyacı çocuğunun
Oğlu bir şiir okusa
Karacaoğlan'dan
Orhan Veli'den
Yunus'tan, Yunus'tan...
3. Kırmızı Yeşil
Kıyısına tuz ileten rüzgarı
balıkların yüzdüğünü duyarım
Dinlerim yosunların konuştuğunu
midyelerin ağladığını.
Aşkın bir kanadı vardır kırmızıdır
delinir
kan akar.
Bir kanadı var
zehir yeşili...
4. Bir Zamanlar
Bazı akşam üsteleri, oturur
Hikayeler yazardım, deli gibi!
Ben hikaye yazarken
Kafamdaki insanlar
Balığa çıkarlardı.
Kadınlar, kahve cezvelerini ısıtan,
Mavi ışıklı ispirto lambalarını yakarlardı.
5. Ceylan-ı Bahri
Neremden geliyor bu sevinç?
Sana baktıkça çocuğum:
Maviliklerin, badem ağaçlarının, metrük havuzların kurbağa seslerinin
Güzelliğinim
İskele çımacısının altın yüreğini...
Gelecek bir sabah vakti, güneşten;
- Derin elemlere rüzgar-
Bastonunda kış armutları asılı
Küpeştesinde ekmek ayvaları,
Kirli yelkenine fırtınalar sarılı
Kavunlarında sulh ve sükun
Halatlarında mesut sahillerle
Bir ceylan-ı bahri
6. Marikula Doğur
İstemem eski rüyalardaki kadın resimlerini:
Tombul ve beyaz.
Bana bir taze dişin, yazın kumsalda kızarmış
Tüylü altın bacağın yeter
Ve tren yollarında tüten öğlelerin...
Ne su başlarında tavus tüyleri gibi çeşitli böceklerin hasreti
Ne çayır içinde gülüşen çocukların yırtık mintanları
Sen: Taze dişlerinde hıyar kokusu...
Ağzında olgun domateslerin çekirdeği,
Karpuz ve erik.
Doldursun bütün bu sahili Marikula
Çıplak dizlerinde ağları ördüğün zaman
Birdenbire sancılanarak yapacağın çocuklar.
Vapurlara seslenecekler Marikula:
- Hey, kaptan dur!
Her dokuz ay on günde ikizlerini
Sandallar boş bekliyor.
Balık yalnız tutulmuyor Marikula;
Bacakları çevik çocuklarım sendedir!
Doğur Marikula doğur!
7. Bir Masa
Bize bir masa ayır Yankimu
Aleksandra´mla benim için
Bir masa.
Üstü çiçeksiz
Örtüsü gazeteden
Şarabı aşktan
Hem hülyadan.
Aleksandra´m mızıka çalsın
Siyaha çalar parmaklarıyla
Güftesi bayağı şarkılar
Adi havalar.
Meyhane acı zeytinyağı koksun
Sen hoşnut ol Yanakimu.
8. Söz Açınca
Fırtınaları ayağınıza
Meltemleri saçınıza yollayacağım.
Yakamozlar tırmanacak göğsünüze
Martılara söyleyeceğim gelsinler.
Sivriada´nın boz tavşanları
Kulağınıza fısıldayacak.
Sandalsız balıkçılar da gelecek.
Ay ışığını
Martının sırtından alıp
Akşam üstlerini
Kordela balığından
Karabataklardan karanlığı
Ben alıp getirsem...
Nisan yağmurları yağmış Levent´e
Onlar tanıklık etsinler olmazsa.
Nisan ya...
9. Yeis
Akşam üstleri geliyor
Tam insanlar işten çıkarken.
Salkım salkım tramvaylardan
Bir güzel çocuk yüzüyle gülümsüyor
Namussuz, akşam üstleri geliyor.
Neremden yakalıyor, bilmiyorum
Ben tam sevmeye hazırlanırken
On altı yaşındaki sevgilimi.
Elini elimle tutmak
Yirmi dört saatte bir
Sıcak bir laf dinlemek isterken
Rezil... Tam o saatlerde geliyor.
10. Mektup
I
Vapurun dümen yerinde çaldığım ıslık
Yağmurlu güvertedeki türküm
Sana yaklaşmaya vesiledir
Yoksa canım, seni unutmak için değil.
Senden sonra ancak anlaşılır
İnsanoğluna öğretilen yalanlar.
Senden sonra anlaşılır ancak
Boşluğu herşeyin.
Seninle beraberdir dolu kadehler
Şaraplar seninle aziz
Cigaralar seninle tüter
Yemekler seninle yenir.
II
Senden bahis açılmadıkça susma...
11. Arkadaş
Bugünlerde bir akşam, şehrin aynalı gazinosuna ve aynaların içine
Selim-i salis gibi oturacağım.
Önümde rakı... dışarda akşam. akıntı, kayıklar ve gelip geçen...
Meyhanenin kapısından, iki elini gözüne siper edip bakan birisi;
'' Bu herif aşık '' diyecek.
Saçları perişan, dudakları mürekkepli, hali bencileyin serseri bir kızı
Büyük bir sandal
- Akıntının içinden çekip
Rakı kadehimle benim arama bırakacak
Diyeceğim:
'' Bu akşam değil bir başka akşam seni alıp bir kocaman şehre göyüreceğim:
''O şehirde toprak çoktan patlamıştır;
''Yıkılmıştır bildiklerim;
''Kocaman cepheleriyle borsalar, saraylar, kimbilir belki de mahkemeler, zindanlar...
''Masaldır artık
''Onların kahramanlığı, onların merhameti, onların fazileti...
Ezanalar, mevlütler, harbler, taburlarla kahramanlar...
Kafam alkolsüz, ellerim kelepçesiz,
Seni bir akşamüstü, Sotiraki' nin gazinosundan
Rakı kadehimle benim aramdan alıp
Altın akşamların sarı çocukların tırmandığı
Kuşların öttüğü ve yemişlerin yendiği
Hudutsuz ve çitsiz,
Perisiz ve cinsiz,
Kümessizce evsiz
Hasılı numarasız
Bir memlekete götüreceğim.
İstasyondan iner inmez
Seni metrolar başka beni başka tarafa götürsün. Zararı yok!
Yalnız yine böyle kumral akşam üstleri
Yapayalnız kaldığım kasım akşamları
Buruşuk manton, dağınık saçların; mürekkepli ağzın ve hemşire çahrenle
- Ayaklarını bir sandalyeye dayayıp-
Bana iki satır bir şey söyleyeceksin:
''Bugün ne yaptın, çalıştın mı?''
İstersen sonra kalkar, gezmeye gidersin
Bensiz...
Sen bilirsin.
