Sait Faik Abasıyanık Sözleri | Kitaplarından Alıntı Sözler
Sait Faik Abasıyanık Sözleri
Güldüğü zaman insandan üstündür. Bakmaya doyamam.
Aşkın bir kanadı vardır kırmızıdır, delinir, kan akar. Bir kanadı var, zehir yeşili.
Bu yürek, bizim yüreğimiz bir tahtası eksiklerin yüreğidir.
Nefes aldığın şehir ne kadar şanslı… Kim bilir, sesini gökyüzü sanan kuşlar bile vardır.
Kıskanç değilim fakat başkalarına bakma! Beni çıldırtacaksın..
Ben böyleyim işte. Kederimi unutmak için sanki kedersizmişim gibi yaparım.
Doğru, yalnız hayalle geçiniyorum; ben yalnız hayal kuruyorum..
Şiir olmayan yerde insan sevgisi de olmaz, insanı insana ancak şiir sevdirir.
Ben bir acayip oldum. Gözüm kimseyi görmüyor, kimsenin kapımı çalmasını istemiyorum.
Kadın raks ederken güzeldir, bayrak dalgalandıkça, deniz köpürdüğü zaman, insan ihtirasla yaşarken.
Sonra oturup hüngür hüngür ağlasam… Boş geçirdiğim, bağırmadığım, sustuğum günlere.
Edebi eserler, insanı yeni ve mesut, başka iyi ve güzel bir dünyaya götürmeye yardım etmiyorlarsa neye yarar?
Sabahleyin uyanır uyanmaz aklımdaydın. Güldüm. Kalktım. Bunu anlatmaya sana geldim. Ne dersin?
Ne kadar üstü başı düzgünler, suratı ciddiler, hali azametliler içinde kalmışım ki bir türlü hikâyeme yanaşamıyorum.
''...Kendi peşimi bile bıraktım...''
Gitmeli, uzaklaşmalı, hiçbir şehirde durmamalı.
Sait Faik Abasıyanık Güzel Sözleri
Şu uyku insanın sevgilisi gibi bir şey, gelmeyince sinirlendiriyor.
Yağmurlu havada da birbirinin yüzüne bakmayı arzu eden insanlar birbirlerini güzel görürler.
Hepimiz, sırtımızda ve elbisemizin altında, gözlerimizin içinde bir müstakbel ölü gezdirmiyor muyduk?
Beklersem gelmez ki… Beklemesem gelir mi? Umut vardır. Beklemediğim zaman umut vardır.
Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey. Burada her şey bir insanı sevmekle bitiyor.
Yeniden doğulmaz. Doğsan bile ne olacak? Seni iki senede, iki sene de değil, iki günde aynı insan ederiz. Aynı kendini düşünen, aynı haris, aynı kıskanç, aynı kötü huylu, aynı sarhoş, aynı budala oluverirsin.
Eğer doğduğun zaman Havra kapısına bırakırlarsa Yahudi olursun, cami kapısına bırakırlarsa Müslüman, kilise kapısına bırakırlarsa Hristiyan olursun.
Ben hikâyeciyim diye sizden ayrı şeyler düşünecek değilim. Sizin düşündüklerinizden başka bir şey de düşünemem. O halde bu adamın hikâyesi ne olabilir? Sakın benden büyük vakalar beklemeyin, n’olur? Aşkın birçok rengi vardır. Mavi, koyu mavi, kapalı mavi, açık mavi, deniz mavisi, havuz mavisi, okyanus mavisi, gökyüzü mavisi… Sen yeter ki iste! Hadi gülümse, bulutlar gitsin!
Önümüzdeki hayat. Her gün bir başka uykuya yatıp bir başka rüya göreceğiz. Halbuki zaman, ağır ağır bizimle beraber akan nehir, bir göle varıyordu. Bu gölde artık biz akmıyor, dalgalanıyorduk. Yahut bana öyle geliyordu.
Haksızlıkların olmadığı bir dünya… İnsanların hepsinin mesut olduğu, hiç olmazsa iş bulduğu, doyduğu bir dünya… Hırsızlıkların, başkalarının hakkına tecavüz etmelerin bol bol bulunmadığı… Pardon efendim! Bol bol bulunmadığı ne demek? Hiç bulunmadığı bir dünya…
Ben, iskambil oynarken, yanımda birisi durursa pek memnun olurum, o zaman oyunu da iyi oynarım. Yalnız başına olan insan kadar büyük adam yoktur ama insanlarla beraber olan insan hakiki kıymetini ölçer, biçer.
Şu karşıki sandalı görüyor musun? Bakın sahile yaklaşıyor. Onu yürüten şey nedir? Kürekleri değil mi? Ya şu uçan martılar! Kanatları yolunsa artık uçabilir mi? Düşünce de böyledir. Dört duvar arasına kapatılmak istenirse kanatsız kuş, küreksiz sandal oluverir ve bütün manasını kaybeder.
Hani bazı çocuklar ısrarla bir fena hareketi yapmadıklarını iddia ederler. Hakikaten de yapmamışlardır. Ama yapmış gibi bir halleri de vardır. Yapmamış insanların tabiiliğini bir türlü alamazlar. İşte ben o çocuklardan biri gibiydim.
Karıcağızının hala pembe yüzünü, oğlunun ikide bir şaplak indirdiği güzel ensesini, kızının kirpiğini bir özleyiş özledi. İnsan radyosunu, radyosunun bulanık yeşil gözünü, kırmızı, yeşil, sarı çizgilerle çizikli gavur şehirleri adı dolu aydınlık yerini de özler miymiş? Allah kahretsin! Özlermiş insan duygulu olunca.
Sait Faik Abasıyanık Eserlerinden Alıntılar
"İçimde muhakkak bir yer paramparça olmuştu ki, ağlayamıyordum."
Dünyada her şeyle alay edilir, şaka yapılır ama şiirle asla!
İğrenir görünürlerden çoğu o nevi insanlardan bin defa daha aşağılıktır.
Senden bahis açılmadıkça susmak isterim..
Ben senin gelmen ihtimal olan yola gözlerimi dikmişim.
Düşünmeye başlayalı beri bir gün sarhoş olmadan gülmedik ki.
İnsan olabilmek için erkek olmanın yeteceğini sanıp aldanmıştı.
Ölüye ağlayamayan insanların huzursuzluğu içindeyim.
Sevmekten korkuyorum... ondan karanlıktan, riyadan, zulümden, hürriyetsizlikten korkar gibi ürküyorum.
İnsana alışsam evlenirdim. Alışamıyorum.
Sevmesini bile beceremiyorsunuz. Yalnız erkeksiniz. İnsan değilsiniz.
Sait Faik Abasıyanık Kimdir?
Gerçek ismi Mehmet Sait’tir. Sait Faik Abasıyanık, 18 Kasım 1906 yılında Adapazarı’nda dünyaya geldi. Babası Mehmet Faik Bey, kereste tüccarıydı. İlköğrenimine Adapazarı’nda başlayan Abasıyanık, ortaöğretimine İstanbul Erkek Lisesi ve Bursa Lisesi’nde devam etmiştir. Edebiyat hayatına bu dönemde atılmıştır. Sait Faik Abasıyanık, 11 Mayıs 1954 yılında Siroz hastalığı nedeniyle hayatını kaybetmiştir.
Sait Faik Abasıyanık’ın Öyküleri
- Semaver (1936)
- Sarnıç (1939)
- Şahmerdan (1940)
- Lüzumsuz Adam (1948)
- Mahalle Kahvesi (1950)
- Havada Bulut (1951)
- Kumpanya (1951)
- Havuz Başı (1952)
- Son Kuşlar (1952)
- Alemdağ'da Var Bir Yılan (1954)
- Az Şekerli (ölümünden sonra, 1954)
- Tüneldeki Çocuk (1955)
- Mahkeme Kapısı (Adliye röportajları) (1956)
- Balıkçının Ölümü-Yaşasın Edebiyat (1977, derleyen Muzaffer Uyguner)
- Açık Hava Oteli (1980, Konuşmalar-mektuplar derleyen Muzaffer Uyguner)
- Müthiş Bir Tren (1981, deleyen Muzaffer Uyguner)
Sait Faik Abasıyanık’ın Şiirleri
- Şimdi Sevişme Vakti (1953)
Sait Faik Abasıyanık’ın Romanları
- Medar-ı Maişet Motoru (1944, ikinci baskı 1952'de "Birtakım İnsanlar" adıyla)
- Kayıp Aranıyor (1953)
- Yaşamak Hırsı